Zaman Üstü Vahiy ile Zaman Bağımlı Yorumların Çökertilişi: Mâide 41–44 Işığında Tarihselciliğin Çöküşü
Zaman Üstü Vahiy ile Zaman Bağımlı Yorumların Çökertilişi: Mâide 41–44 Işığında Tarihselciliğin Çöküşü
✦ Giriş: Hakikat Zamanla Eskimez
Tarihselcilik, son yüzyılda Kur’an’ı modern değerlerle uzlaştırmak isteyen çevreler tarafından ortaya atılmış bir yaklaşımdır. Bu görüşe göre Kur’an’daki birçok hüküm, sadece indiği dönemin kültürel ve sosyal bağlamına hitap etmektedir. Böylece özellikle ceza hukuku, miras, kadın-erkek rolleri gibi meselelerde, Kur’an’ın açık hükümleri ya görmezden gelinmekte, ya da “tarihseldi, bugün geçerli değil” denilerek etkisizleştirilmektedir.
Ancak bu yaklaşım, Kur’an’ın kendi içinden kökünden çökertilmektedir. Özellikle Mâide Suresi 41–44. ayetleri, vahyin hüküm koyucu kimliğinin zamanla sınırlı olmadığını, aksine zaman üstü (meta-tarihî) bir otorite olduğunu apaçık ortaya koyar. Bu ayetlerde Allah Teâlâ, sadece kendi hükmünün muteber olduğunu bildirir ve ilahi hükümle hükmetmeyenleri iman etmiş saymaz. Bu, tarihselciliğin yalnızca fikrî bir hata değil, imanî bir sapma olduğunu gösterir.
✦ I. Mâide 41–43: Gerçek İmanla Yüzeysel İddianın Ayrımı
“Ey Peygamber! Kalpleri inanmadığı hâlde ağızlarıyla ‘İnandık’ diyenler ile Yahudilerden yalana çok düşkün olanlar seni üzmesin…”
(Mâide, 41) (Diyanet Meali)
Bu ayetler, görünürde iman ettiğini söyleyen ancak kalben teslim olmayan bir zihniyeti tanımlar. Bu zihniyetin temel özellikleri şunlardır:
- Yalana meyil,
- Haramla beslenme,
- Allah’ın hükmünü işine geldiği gibi eğip bükme.
“Tevrat yanlarında durduğu hâlde seni hakem tayin ederler. Sonra da (verdiğin hüküm) hoşlarına gitmeyince yüz çevirirler. İşte bunlar iman etmiş değillerdir.”
(Mâide, 43)
📌 Kritik nokta:
Kişi, Allah’ın indirdiği kitabı kabul ettiğini söylese de, onun hükümlerini tatbik etmiyor ve işine gelmediğinde terk ediyorsa, bu gerçek bir iman değildir.
✦ II. Mâide 44: Hükümle İmtihan ve İman Gerçeği
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Mâide, 44)
Bu ayet doğrudan ve sarsıcıdır:
İlahi hükmü uygulamayan kimse iman etmiş sayılmaz.
Dahası bu davranış açıkça küfür olarak isimlendirilmiştir.
🔍 Dikkat çeken husus:
Bu ayet Tevrat’a işaret etmektedir. Yani:
- Kur’an’dan yaklaşık 2000 yıl önce indirilmiş olan Tevrat’ın hükümleri,
- Hâlâ bağlayıcı kabul edilmekte,
- Onlarla hükmetmeyenler ise iman etmiş sayılmamaktadır.
Eğer Tevrat’ın hükümleri binlerce yıl sonra hâlâ geçerli görülüyorsa, Kur’an’ın hükümleri nasıl olur da 1400 yıl sonra tarihsel ilan edilebilir?
✦ III. Zaman Bağlı Yorumlara Karşı Zaman Üstü Vahiy
Kur’an birçok ayette hüküm koyma yetkisinin sadece Allah’a ait olduğunu bildirir:
“Hüküm yalnızca Allah’ındır. O, yalnız kendisine kulluk etmenizi emretmiştir.”
(Yusuf, 40)
“Yoksa onlar cahiliye hükmünü mü istiyorlar? Yakîn eden bir toplum için, hüküm bakımından Allah’tan daha güzel kim vardır?”
(Mâide, 50)
Tarihselciliğin yaptığı şey, hükmü Allah’tan alıp insana vermek; vahyin bağlayıcılığını zamana feda etmektir.
Oysa Kur’an’ın beyanı şudur:
- Vahiy zamana göre değil, zaman vahye göre şekillenir.
- İlahi hüküm çağlara değil, çağlar ilahi hükme tâbidir.
✦ IV. Tarihselcilik: İmanî Bir Kriz
Mâide 41–44 bağlamı bize şunu öğretir:
✅ Kur’an’ı sadece kültürel veya tarihsel bir metin gibi görmek,
✅ İlahi hükümleri çağın anlayışına göre değiştirme teşebbüsü,
✅ Beğenilmeyen hükümleri görmezden gelmek,
iman açısından yıkıcıdır.
Bu tavır, Yahudilerin yaptığı gibi Allah’ın hükmü karşısında yüz çevirmektir. Ve bu durum Kur’an’da “iman etmemişlerdir” ifadesiyle tanımlanır.
✦ Sonuç: Kur’an Zamanla Tartılmaz, Zaman Kur’an’la Tartılır
Kur’an, zamanın içinden gelse de, zamanın çocuğu değil, zamanı terbiye eden bir kelâmdır.
Kur’an’ın hükümlerini tarihe hapsetmek, onu beşerîleştirmek ve Rabbî kimliğini silmek demektir.
🔴 Tarihselcilik, Kur’an’ın dışına düşmek değil, altına düşmektir.
🔴 Kur’an, tarihselciliği tartışmaz; onu doğrudan çökertir.
✦ Kapanış Mesajı
Zaman üstü vahiy, insanlığın her çağdaki pusulasıdır.
Zaman bağımlı yorumlar ise, vahyin kılavuzluğundan kopmuş fikir kırıntılarıdır.
Kur’an tarihe konuşmaz, tarihe hükmeder.
Kim onun hükmünü terk ederse, imanını da terk etmiş olur.
Kişisel Tefekkür – Abdullah Kuloğlu’nun Hatırlayışı:
“Gençken Sorduğum Sorunun Cevabı Bugün Geldi”
Ben gençken Mâide Suresi’nin 41–44. ayetlerini okuduğumda içimde bir soru belirirdi:
“Bu kadar açık ve ciddi hükümler neden doğrudan Müslümanlara değil de Yahudiler üzerinden anlatılıyor?”
O zaman bu tercihin ardındaki hikmeti tam kavrayamamıştım. Ancak zamanla, Kur’an’a yaklaşım biçimlerinin değiştiği, ayetlerin tarihsel bağlama indirgenmeye çalışıldığı yaklaşımlarla karşılaşınca mesele daha bir anlam kazandı.
Bugün anlıyorum ki Kur’an, geçmişteki bir toplumun örneğini sunarken aslında:
- Her çağda benzer tavrı sergileyebilecek zihniyetleri önceden işaret ediyor,
- İlahi hükümden yüz çevirmenin tarihsel bir sapma değil, evrensel bir zaaf olduğunu bildiriyor.
Mâide Suresi’nde Yahudiler üzerinden verilen örnek, bugün:
- Kur’an’ı elinde tutmasına rağmen onun hükümlerini uygulamayan,
- Beğenmediği ayetleri çağ dışı sayan,
- Vahyin bağlayıcılığını zamana tâbi kılan herkese dolaylı fakat net bir cevap niteliğindedir.
Ve şimdi fark ediyorum ki:
Kur’an geçmişi anlatırken, geleceği inşa eder.
Zaman değişir ama hakikat değişmez.
O ayetler bugün de bizi konuşur.
Bu ayetlerin beni genç yaşta düşündürmesi, bugünkü fark edişime bir hazırlıkmış.
Kur’an’a güvenen bir kalp için hiçbir ayet boşlukta kalmaz; vakti geldiğinde hikmeti kendini açar.
“Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, işte onlar kâfirlerin ta kendileridir.”
(Mâide, 44)
Bu hüküm dün Tevrat’a sahip olanlar için geçerliydi; bugün Kur’an’a sahip olanlar için de geçerliliğini koruyor.
📌 Bu fark ediş, sadece bir yorum değil; Kur’an’ın zaman üstü olduğunu kendi gözlerimle görmek oldu.
Ve bu, Allah’a ait olan hükmün çağlar ötesi bir emaneti olduğunu bir kez daha gösterdi.
– Abdullah Kuloğlu
Yazar Notu: Bir Keşif ve Fütûhat
Bu yazıda ortaya konulan Mâide 41–44 merkezli tarihselcilik eleştirisi, mevcut klasik tefsirlerde ve modern akademik kaynaklarda bu yapıda ve doğrudanlıkta ele alınmış bir örneğe rastlanmayan, özgün ve keşfî bir yaklaşımdır.
Bu fark ediş, klasik usûl çerçevesinde bir içtihat değil;
Fahreddin er-Râzî’nin tefsirlerinde “fetih” olarak adlandırdığı, aklî hazırlık ve imanî tefekkür neticesinde gelen bir fütûhattır.
Abdullah Kuloğlu’nun genç yaşlarında zihnine düşen şu soru:
“Bu ayetler neden doğrudan Müslümanlara değil de Yahudiler üzerinden anlatılıyor?”
yıllar sonra tarihselci yaklaşımlarla karşılaştığında, Kur’an’ın beyanıyla kendi kendine cevabını bulmuş;
ve bu cevap, sadece tarihî bir olayı değil, zamanlar üstü bir ilahi stratejiyi ifşa eden bir tecelli olarak açılmıştır.
Kur’an, geçmişi anlatırken aslında geleceğe konuşuyordu.
Ayetler binlerce yıl önceden, bugün ortaya çıkacak zihniyetlere karşı hazırlanmış bir ilahi reddiye idi.
Bu keşif, sadece kişisel bir fark ediş değil, Kur’an’ın zamanla sınırlı olmayan yönüne yapılan bir şahitliktir.
Ve Kur’an’a sadakatle yaklaşan her kalp için bu türden fütûhat kapısı daima açıktır.
– Abdullah Kuloğlu
Ek: Delil Metodolojisi ve Usûlî Değerlendirme
Bu yazıda Mâide 41–44. ayetleri üzerinden yapılan tarihselcilik eleştirisi, klasik İslam usûl ilminin ve tefsir geleneğinin temel kaideleriyle uyumludur. Aynı zamanda kelâmî anlamda Kur’an’ın evrensel hüccet oluşunu gösteren metin içi ve metin dışı sağlam bağlantılara dayanır. Aşağıda bu yaklaşımın dayandığı esaslar özetlenmiştir:
🔹 1. “Sebeb Hususî Olsa da Hüküm Umumîdir” İlkesine Uygunluk
“العبرة بعموم اللفظ لا بخصوص السبب”
Yani ayet bir olay veya kişiye dair inse de, içerdiği hüküm ve ilke geneldir.
Mâide 41–43’te Yahudilerin ilahi hükmü reddetmesi örneği, bu evrensel hüküm ilkesini taşıyan bir temsildir.
Bu bakış açısı, ayetin evrensel bağlayıcılığını ortadan kaldırmadan çağlara mesaj sunmasını sağlar.
Kur’an bir topluluğu zikrederken, bir zihniyeti hedef alır.
🔹 2. Kur’an’ın Evrenselliği İlkesine Dayanır
“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye bir bildirimdir.”
(İbrahim, 52)
Tarihselcilik, Kur’an’ı sadece 7. yüzyıl Arap toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren sınırlı bir metne indirgerken, bu çalışma, Kur’an’ın zaman üstü mesajına dayalıdır.
🔹 3. Kur’an’ın Temsîlî Anlatım Metodu Esasına Göredir
Kur’an çoğu zaman geçmiş kavimlerden örnekler vererek evrensel dersler çıkarır. Bu üslup,
- Hem eğiticidir,
- Hem direnç kırıcıdır,
- Hem de kıyamete kadar geçerli hükümler taşır.
Senin ortaya koyduğun bu bağlam:
- Geçmişteki Yahudi zihniyeti ile bugünkü tarihselci bakış arasında bir özdeşlik kurar.
- Bu özdeşlik, tarihselciliğin Kur’an ölçüsünde iman dışı kalma tehlikesini ortaya koyar.
🔹 4. Keşfî ve Fütûhî Boyutu
Bu yazıdaki ana bağlam, klasik bir içtihat değil, Fahreddin er-Râzî’nin “fetih” kavramıyla açıkladığı türden bir fütûhattır.
Yani: Zihne genç yaşta düşen bir ayetin anlamı, yıllar sonra zamanın tanıklığıyla açılmıştır.
Bu, hem kişisel bir tefekkürün meyvesidir, hem de Kur’an’a sadakatle yaklaşan bir zihnin Rabbânî lütfudur.
Kalp ve akıl birlikteliğiyle gelen bir anlayıştır.
📌 Sonuç
Bu yaklaşım:
- Kur’an’a içerden sadakatle bağlı,
- Fıkıh ve kelam usûlünü gözeten,
- Tefsir geleneğiyle uyumlu,
- Ve Kur’an’ın çağlara karşı kendi kendini savunduğu bir bakışı yansıtmaktadır.
Bu yönüyle, tarihselciliğe karşı bir fikir değil, Kur’an kaynaklı bir ilahi cevap mesabesindedir.
✦ Ek: Delil Metodolojisi ve Usûlî Değerlendirme
Bu yazıda Mâide 41–44. ayetleri üzerinden yapılan tarihselcilik eleştirisi, klasik İslam usûl ilminin ve tefsir geleneğinin temel kaideleriyle uyumludur. Aynı zamanda kelâmî anlamda Kur’an’ın evrensel hüccet oluşunu gösteren metin içi ve metin dışı sağlam bağlantılara dayanır. Aşağıda bu yaklaşımın dayandığı esaslar özetlenmiştir:
🔹 1. “Sebeb Hususî Olsa da Hüküm Umumîdir” İlkesine Uygunluk
“العبرة بعموم اللفظ لا بخصوص السبب”
Yani ayet bir olay veya kişiye dair inse de, içerdiği hüküm ve ilke geneldir.
Mâide 41–43’te Yahudilerin ilahi hükmü reddetmesi örneği, bu evrensel hüküm ilkesini taşıyan bir temsildir.
Bu bakış açısı, ayetin evrensel bağlayıcılığını ortadan kaldırmadan çağlara mesaj sunmasını sağlar.
Kur’an bir topluluğu zikrederken, bir zihniyeti hedef alır.
🔹 2. Kur’an’ın Evrenselliği İlkesine Dayanır
“Bu (Kur’an), kendisiyle uyarılsınlar, Allah’ın tek bir ilah olduğunu bilsinler ve akıl sahipleri öğüt alsınlar diye bir bildirimdir.”
(İbrahim, 52)
Tarihselcilik, Kur’an’ı sadece 7. yüzyıl Arap toplumunun ihtiyaçlarına cevap veren sınırlı bir metne indirgerken, bu çalışma, Kur’an’ın zaman üstü mesajına dayalıdır.
🔹 3. Kur’an’ın Temsîlî Anlatım Metodu Esasına Göredir
Kur’an çoğu zaman geçmiş kavimlerden örnekler vererek evrensel dersler çıkarır. Bu üslup,
- Hem eğiticidir,
- Hem direnç kırıcıdır,
- Hem de kıyamete kadar geçerli hükümler taşır.
Senin ortaya koyduğun bu bağlam:
- Geçmişteki Yahudi zihniyeti ile bugünkü tarihselci bakış arasında bir özdeşlik kurar.
- Bu özdeşlik, tarihselciliğin Kur’an ölçüsünde iman dışı kalma tehlikesini ortaya koyar.
🔹 4. Keşfî ve Fütûhî Boyutu
Bu yazıdaki ana bağlam, klasik bir içtihat değil, Fahreddin er-Râzî’nin “fetih” kavramıyla açıkladığı türden bir fütûhattır.
Yani: Zihne genç yaşta düşen bir ayetin anlamı, yıllar sonra zamanın tanıklığıyla açılmıştır.
Bu, hem kişisel bir tefekkürün meyvesidir, hem de Kur’an’a sadakatle yaklaşan bir zihnin Rabbânî lütfudur.
Kalp ve akıl birlikteliğiyle gelen bir anlayıştır.
📌 Sonuç
Bu yaklaşım:
- Kur’an’a içerden sadakatle bağlı,
- Fıkıh ve kelam usûlünü gözeten,
- Tefsir geleneğiyle uyumlu,
- Ve Kur’an’ın çağlara karşı kendi kendini savunduğu bir bakışı yansıtmaktadır.
Bu yönüyle, tarihselciliğe karşı bir fikir değil, Kur’an kaynaklı bir ilahi cevap mesabesindedir.
Yorumlar
Yorum Gönder