Allah’ın Hükmünü Beğenmeyenler: Mâide 44’te Tarihsellik Sapmasının İfşası
Giriş: Bir Gençlik Sorusunun Tezahürü
Gençliğimde Kur’an’da Yahudilerle ilgili sıkça geçen sert ifadeleri, onların ayetleri tahrif edişlerini, Allah’ın hükmünü bırakıp kendi arzularına göre hareket etmelerini okurken şöyle düşünürdüm:
“Neden Allah Teâlâ Yahudiler üzerinden bu kadar uyarıda bulunuyor?”
O zaman tam anlamamıştım. Ama sonra bu devrin sözde aydınları, akademisyenleri, tarihselcileri çıkıp da Kur’an’ın hükümleri için:
“O çağda geçerliydi, şimdi değil.”
“Toplumlar değişti, Kur’an da değişmeli…”
demeye başladıklarında, her şey yerli yerine oturdu. Kur’an’ın Yahudiler üzerinden bize verdiği mesaj, bugünün tarihselcileriyle karşılaşınca zihnime bir şimşek gibi çaktı.
1. Mâide 41–43: Yahudilerin İkiyüzlülüğü ve İlahi Teşhir
“Ey Peygamber! Kalpleri iman etmemiş olduğu hâlde ağızlarıyla ‘inandık’ diyenlerden ve Yahudilerden, yalana kulak verenler seni üzmesin…” (Mâide 41)
“Onlar yalana kulak verir, haramla beslenirler. Sana gelirler ki aralarında hüküm veresin. Ama ister hükmet, ister yüz çevir; eğer yüz çevirirsen, sana hiçbir zarar veremezler…” (Mâide 42)
“Nasıl olur da seni hakem tayin ederler ki, ellerinde Tevrat vardır ve onda Allah’ın hükmü bulunmaktadır. Sonra da bunun ardından yüz çevirirler. İşte onlar iman etmiş değillerdir.” (Mâide 43)
Bu ayetlerde Yahudilerin ve kalpten iman etmemiş münafıkların hem Allah’a hem peygambere karşı nasıl bir ikiyüzlü tutum sergiledikleri ortaya konur.
Kendi kitaplarındaki hükmü kabul etmeyen bu grup, Peygamber’den daha “yumuşak” bir karar umar.
Ama aslında amaçları adalet değil, çıkarlarına uygun bir bahane bulmaktır.
Kur’an burada bugünün tarihselcilerini de ifşa eder:
“Kur’an’a inanıyoruz” derler ama hükmü işlerine gelmediğinde ya inkâr eder ya da “tarihseldi” diyerek hükümsüz kılarlar.
2. Mâide 44: Allah’ın Hükmü 2000 Yıl Sonra Bile Yahudiler İçin Geçerlidir
“Şüphesiz Tevrat’ı biz indirdik… Allah’ın indirdiğiyle hükmetmeyenler, kâfirlerin ta kendisidir.” (Mâide 44)
Tevrat’ın inişinin üzerinden yaklaşık 2000 yıl geçmişti.
Buna rağmen Allah, Tevrat’taki hükmü, Yahudi olduğunu iddia edenlerin bu iddialarının doğruluğunu ispat etmeleri için hâlâ geçerli saymakta; onunla hükmetmeyenleri kâfirlikle itham etmektedir.
Buradaki çok derin hakikat şudur:
Kişi bir kitaba gerçekten inanıyorsa, o kitabın hükmünü uygulamaya hazır olur.
Eğer uygulamıyor, başka kaynaklara yöneliyorsa, bu durum “aslında o kitaba da inanmıyor” demektir.
Kur’an burada bir zihin analizini ifşa ediyor:
- Yahudiler, Tevrat’tan kaçarken, Hz. Muhammed’e geliyorlar.
- Onun hükmü de işlerine gelmeyince onu da reddediyorlar.
- Demek ki ne Tevrat’a, ne Kur’an’a, ne de Peygambere inanıyorlar.
İnanıyormuş gibi yapmak, münafıklığın ve küfrün bir çeşididir.
Ve Allah bu tavrı net biçimde “kâfirlik” olarak tanımlar.
Tarihî Arka Plan: Talmud’un Hükmü Bastırması
Yahudiler, Tevrat’taki ilahî hükümleri terk edip, zamanla Talmud adı verilen beşerî yorumlara teslim oldular.
Peygamber Efendimiz’in döneminde Talmud’un ilk kısmı olan Mişna zaten mevcuttu ve Yahudi alimler arasında etkindi.
Kur’an, onların bu tavrını şöyle teşhir eder:
“Onlar Allah’ı bırakıp hahamlarını ve rahiplerini rab edindiler.” (Tevbe 31)
Bu ayetin açıklamasını bizzat Efendimiz yapmıştır. Hristiyan olan Adiyy b. Hâtim bu ayeti duyunca,
“Biz onları rab edinmedik” deyince,
Efendimiz şöyle buyurur:
“Onlar Allah’ın haram kıldığını helâl, helâl kıldığını haram kılmadılar mı? Siz de onlara itaat ettiniz. İşte onları rab edinmeniz budur.”
Yani hüküm koyma hakkı Allah’a aitken, insanlar din adamlarını hüküm kaynağı haline getirince onları rab edinmiş olurlar.
Bu durum, recm gibi açık hükümleri gizleyen ve uygulamayan Yahudilerde açıkça gözlemlenmektedir.
3. Mâide 45–47: İlahi Adaletin Sabit Ölçüleri ve Vahiy Zinciri
“Can’a can, göze göz… Biz böyle yazdık.”
“İsa’yı gönderdik, Tevrat’ı tasdik eden olarak…”
“İncil ehli, onunla hükmetsin. Etmeyen fasıktır.”
Allah’ın gönderdiği kitaplarda açık ve bağlayıcı hükümler vardır.
Peygamberler bu hükümleri uygular, toplumun şartlarına göre yasa koymazlar.
Bugün “Peygamber topluma göre karar veriyordu” diyenler, aslında:
- Nübüvveti inkâr etmekte,
- Kur’an’ı beşerîleştirmekte,
- Vahyi hükümsüz kılmaya çalışmaktadır.
4. Mâide 48: Kur’an’ın Son, Mühürleyici ve Hakem Oluşu
“Sana da kitabı hak ile indirdik; kendisinden evvelki kitabı tasdik eden ve onu koruyan olarak. Aralarında Allah’ın indirdiğiyle hükmet. Sana gelen haktan ayrılıp da onların arzularına uyma…” (Mâide 48)
Bu ayet, Hz. Peygamber’e net bir şekilde şu hükmü bildirir:
Sen, insanların arzularına göre değil; Allah’ın indirdiğiyle, yani açık vahiy ile hükmetmekle yükümlüsün.
Bu ifade, insanların hevâlarına, arzularına, çoğunluk görüşüne veya zamanın taleplerine göre hüküm vermeyi reddeder.
Kur’an ve sahih sünnetin dışına çıkan hiçbir beşerî yönelim, meşruiyet kaynağı olamaz.
Meşru içtihad, Allah’ın indirdiği esaslara bağlı kalarak, onları hayata tatbik etme çabasıdır; vahye muhalif bir alternatif değildir.
Kur’an, Peygamber’e Bile Değiştirme Yetkisi Vermez
“Ayetlerimiz onlara apaçık okunduğu zaman, bize başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir derler. De ki: Onu kendiliğimden değiştirmem benim için mümkün değildir. Ben ancak bana vahyedilene uyarım…” (Yunus 15)
“Eğer (Peygamber) bazı sözleri bizim adımıza uydurmuş olsaydı, elbette onu kıskıvrak yakalardık. Sonra onun can damarını keserdik.” (el-Hâkka 44–46)
Bu ayetler, Kur’an’ın ilahî kaynağını, Peygamber’in bile kendi hevasıyla hareket edemeyeceğini açıkça gösterir.
Peygamber (s.a.v), Allah adına hüküm koyar; ancak bu hüküm daima vahiy doğrultusundadır.
“O, hevasından konuşmaz. O ancak kendisine vahyedilen bir vahiydir.” (Necm 3–4)
“Allah ve Resûlü bir işe hükmettiğinde, mümin erkek ve kadına o işte başka bir tercih hakkı yoktur.” (Ahzâb 36)
Sonuç: Kur’an Zamana Değil, Zaman Kur’an’a Uyar
Mâide 41–48 ayetleri;
- Yahudiler üzerinden bugünü anlatır,
- İlahi hükmün zamansızlığını ilan eder,
- Tarihsellik sapmasını tarihin çöplüğüne atar.
Bugün Kur’an’ın hükümlerini “geçersiz” sayanlar, aslında Allah’ın ilahi kelamını beğenmeyenlerin torunlarıdır.
Ve onlara cevap, 1400 yıl önce Kur’an’da çoktan verilmiştir.
Kur’an Neden Talmudlaşamaz?
Yahudiler, Allah’ın indirdiği hükümleri terk edip hahamların yazdığı Talmud’a uydular. Böylece beşerî sözler, ilahî kitabın önüne geçti. Bu süreçte hem kitabın lafzı tahrif edildi, hem de hükümleri iptal edildi.
Ancak Kur’an için bu mümkün değildir. Çünkü:
- Kur’an’ın lafzı ve manası Allah tarafından korunmaktadır. (Hicr 9)
- Hüküm koyma yetkisi sadece Allah’a aittir.
Peygamber ise bu hükmü, Allah’ın izniyle, vahye dayanarak uygular ve açıklar. - Sünnet, vahyin açıklamasıdır; Kur’an’a tabidir. (Necm 3–4, Nahl 44)
- Önceki ümmetlerin sapma biçimleri ifşa edilmiştir. (Bakara 85, Âl-i İmrân 78)
- Sadece Kur’an ve sahih sünnete sarılanlar sapmaz. (“Size iki şey bırakıyorum…” Hadis)
- Kur’an’ın hükmü ne değiştirilebilir ne de terk edilebilir. (Yunus 15)
Bu sebeple Kur’an, beşerî arzularla hükmü bastırılmış bir metin haline gelemez. Allah onu ezelden ebediyete korumuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder