Ana içeriğe atla

Modern Skolastisizm: Orta Çağ’ın Dogmatik Ruhunun Bilim Maskesiyle Dönüşü

 


Modern Skolastisizm: Orta Çağ’ın Dogmatik Ruhunun Bilim Maskesiyle Dönüşü




Giriş: İki Zıt Görünen Aynı Yüz



Tarih çoğu zaman değişen kılıklar altında aynı zihniyetlerin yeniden sahneye çıkışına tanıklık eder. Batı düşünce tarihinde bunun en çarpıcı örneklerinden biri, skolastik düşünce ile modern bilim dogmatizmi arasındaki derin benzerliktir. İlkinde “din” mutlak hakikatin kaynağı ilan edilip tüm düşünce onun etrafında şekillendirilmişti. Bugün ise aynı yöntemle sadece “bilim” kutsallaştırılmakta ve geriye kalan her şey –metafizik de dâhil– dışlanmaktadır. Yani dogmatizmin kılığı değişmiş ama ruhu aynı kalmıştır.





1. Skolastik Düşüncenin Doğası ve Tarihî Rolü



Skolastik düşünce, 11. yüzyıldan itibaren Batı’da Katolik kilisesine bağlı okullarda doğmuş ve özellikle Aristoteles’in fikirleriyle İncil’in öğretilerini uzlaştırma çabası şeklinde şekillenmiştir. Öncüleri arasında Anselmus, Abelardus ve özellikle Thomas Aquinas yer alır.


  • Otoriteye kör bağlılık esastır: İncil, kilise dogmaları ve Aristoteles sorgulanamaz.
  • Akıl, sadece bu dogmaları sistemleştirmek ve savunmak için bir araçtır.
  • Yöntem olarak mantık ve kıyas kullanılmakla birlikte, sonuç önceden bellidir.
  • Bilimsel gelişmenin önü bu anlayışla tıkanmıştır. Deney ve gözleme değer verilmemiştir.



Sonuç olarak: Skolastik zihniyet düşünceyi zincire vurmuş, aklı inanç kalkanı altında felce uğratmıştır.





2. Aydınlanma ve Sözde Özgürlük: Yeni Dogmanın Doğuşu



  1. yüzyıldan itibaren Batı’da Aydınlanma ile birlikte kilise otoritesine karşı bir başkaldırı başlamıştır. Akıl ve gözlem öne çıkarılmış, dinî metinlere şüpheyle yaklaşılmıştır. Bu süreçte Descartes, Bacon, Newton gibi isimler önemli roller oynamış; fakat bir süre sonra bu hareketin kendisi yeni bir dogmaya dönüşmüştür:




  • Bilim artık sadece bir araç değil, tek geçerli bilgi kaynağı kabul edilmiştir.
  • Auguste Comte’un pozitivizmi, gözlem ve deney dışında bilgi kaynağını reddetmiştir.
  • Metafizik, ahlak, vahiy gibi alanlar “bilim dışı” ilan edilerek susturulmuştur.



Böylece skolastik dönemde nasıl din adına akıl baskılanmışsa, modern dönemde de akıl adına vahiy ve maneviyat baskılanmıştır. Yani iki zıt uç, aynı dogmatik zincirin farklı halkalarıdır.





3. Seküler Skolastisizm: Yeni Çağın Görünmez Dini



Bugün karşımızda duran manzara, aslında yeni bir seküler skolastisizmdir.


  • Bilimsel dergiler, kilisenin yerini almış; bilim insanları yeni “din adamları” gibi kutsanmıştır.
  • “Nature” ve “Science” gibi yayınlar, âdeta modern kutsal kitaplar gibi kabul edilir.
  • Bilimsel fikirler, sorgulanabilir olmaları gerekirken değişmez dogmalara dönüşmüştür.
  • Metafiziğe kapalı bir evren anlayışı zihinlere kazınmıştır.



Bu anlayış da skolastik düşünce gibi tek yönlü, dışlayıcı ve baskıcıdır. Her farklı ses, “bilim dışı”, “gerici” ya da “mantık dışı” diye yaftalanır. Bu, bilim adına düşünme özgürlüğünü boğmaktır.





4. Hakikatin Üç Ayağı: Vahiy, Akıl ve Fıtrat



İslam düşüncesinde ise hakikat tek bir kaynağa indirgenmez. Kur’an, aklı yücelten; ama aklı tek başına bırakan bir kitap değildir. Hakikat, üç temel kaynaktan beslenir:


  • Vahiy: İlâhî rehberliktir. Mutlak gerçeği bildirir.
  • Akıl: Anlama ve çıkarım yapma aracıdır. Vahyi anlamak ve hayata uygulamak için vazgeçilmezdir.
  • Fıtrat: İnsanın yaratılıştan getirdiği eğilim, vicdan ve sezgilerdir.



Bu üçlü birlikte çalışır. Gazâlî, Fahreddin Râzî, İbn Teymiyye, Taftazânî gibi kelamcılar bu dengeyi gözetmişlerdir. İslam’da ne akıl bastırılmış, ne de vahiy dışlanmıştır. Gerçek aydınlanma bu dengeyle mümkündür.





4.5. İslam’ın Denge Modeli: Vasat Ümmet ve Hakikat Dengesi



Kur’an, Müslüman toplumu “vasat ümmet” olarak tanımlar:


“İşte böylece sizi vasat bir ümmet yaptık ki, insanlara şahit olasınız ve Peygamber de size şahit olsun…”

(Bakara 2:143)

Diyanet İşleri Başkanlığı Meali


Buradaki “vasat” ifadesi, sıradanlık değil; denge, adalet, ölçülülük ve merkezilik anlamına gelir. Ne ifrat ne tefrit… Bu kavram, İslam’ın düşünce dünyasında derin bir denge anlayışını temsil eder:


  • Ne salt akılcılık, ne saf mistisizm.
  • Ne ruhbanlık, ne materyalizm.
  • Ne bireycilik, ne kolektivizm.
  • Ne skolastik donukluk, ne seküler savrulma.



İslam’ın “vasat ümmet” anlayışı, skolastik kilise aklını zincirlerken, modern sekülerlik vahyi zincirlerken; her iki sapmayı aşan bir hakikat merkezidir.





5. Uçlarda Savrulan Batı: Ne Orta Yol Ne İtidal



Batı düşüncesi, tarih boyunca itidal eksikliğinden muzdarip olmuştur:


  • Önce din adına düşünmeyi yasakladı (Orta Çağ).
  • Sonra düşünme adına dini sildi (Modern Çağ).
  • Şimdi ise anlam bunalımı, ahlaki çözülme ve nihilizm gibi krizlerle karşı karşıya.



İslam medeniyeti ise vahiy ile aklın barışını sağlayarak, ilmi metafizikten koparmadan ilerletmiştir. Bu yüzden çözüm ne skolastik Hristiyanlıktadır, ne pozitivist bilimciliktedir. Çözüm, vahiy, akıl ve fıtratın birlikte çalıştığı vasat ümmet modelindedir.





Sonuç: Gerçek Aydınlanma Nerede?



Modern çağın bilimsel skolastisizmi, en az Orta Çağ’ın dinî skolastisizmi kadar baskıcı ve sınırlayıcıdır. Her ikisi de insanı hakikatten uzaklaştırmıştır. Gerçek aydınlanma:


  • Sorgulayan ama saygılı bir akılla,
  • Yozlaşmamış bir fıtratla,
  • İlâhî vahye teslim olmuş bir kalple mümkündür.



Kur’an’ın çizdiği vasat ümmet anlayışı, modern ve skolastik dogmaların ötesinde, hakikate giden itidalli yolu bize sunmaktadır. Artık sorulması gereken soru şudur:

Bilimi putlaştıran bu yeni skolastisizme teslim mi olacağız, yoksa hakikatin üç ayağını birleştiren İslamî tevhid modeline mi sarılacağız?


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...