1. Kavramlarla Darbe: Sekülerizm Ne, Hakikat Ne?
a) Sekülerizm:
Aslen dinin kamusal alandan dışlanmasıdır. Akıl ve bilimi, vahyin ve hikmetin üstüne koyar.
Modern anlamda “laiklik” adıyla dinsizliğin örgütlü halidir.
Varlık, bilgi ve ahlakı “dünyevi” temellerle açıklamaya çalışır.
b) Tevhid ve Rububiyet:
Varlığın bütünü Allah’a aittir, O yönetir.
“Hüküm yalnız Allah’ındır” (Yusuf 40) ayeti her türlü seküler hukuk ve otoriteyi boşa çıkarır.
Din sadece inanç değil, hayatı düzenleyen bir sistemdir. “Bugün size dininizi tamamladım” (Maide 3)
2. İlimle Balyoz: Seküler Düşüncenin Çürük Temelleri
a) Aklı Mutlaklaştırma:
Sekülerizm aklı vahyin yerine koyar. Oysa akıl sınırlıdır, ne varlığın başlangıcını ne de ahireti kavrayabilir.
Kur'an: “Onlar akıllarını kullanmazlar mı?” derken aklı vahye tabi kılar.
b) Bilimin İlahlaştırılması:
Seküler akıl, bilimi mutlak hakikat zanneder.
Oysa bilim:
Geçici teorilerden oluşur (Newton gitti, Einstein geldi).
Kuantum, belirsizliği ve nedensizliği gösterdi; kesinlik yok.
Bilim, Allah’ın ayetlerinin okunmasıdır; Allah’tan bağımsız değil.
c) Değer Problemi:
Sekülerizm iyi-kötü, doğru-yanlış gibi ahlaki değerleri belirleyemez.
Nietzsche: “Tanrı öldü” deyince ahlak da öldü. Oysa “İyilik” vahye göre tanımlanır.
3. Amelle Balyoz: I-Hakkı Yaşayıp Yaymak
a) Mücadele Et:
“Fitne katilden beterdir” (Bakara 191)
Fitneyi yaymaya çalışan medya, akademi, sanat, eğitim kurumlarıyla fikren ve fiilen mücadele etmek farzdır.
b) Doğru Model Ol:
Sekülerizmin çöktüğü yer, hayatın anlamını kaybettiği andır.
Müslüman, her davranışıyla hakikati temsil etmeli.
Sünnet: “İnsanların en hayırlısı, insanlara faydalı olandır.” (Hadis-i şerif)
c) Kur’an ve Sünnet Rehberliğinde Yaşa:
Kur’an ayetleriyle, sünnet örnekliğiyle hayatı kuşat.
“Peygamber size ne verdiyse alın” (Haşr 7)
Seküler hayatı örnek alan değil, örnek olan Müslüman gerek.
-----------------------------------------------------
Amelle Balyoz: II-Seküler Pratiğin Çöküşü
a) Ahlaki Değerlerin Yıkımı:
Helal-haram ölçüsü silinmiş, yerine “bana göre doğru” gelmiştir.
Zinadan, sapkınlığa; faizden kumara kadar her şey “bireysel tercih” diye sunulur.
Sonuç: Vicdan ölü, kalp katı, nefis azgın.
“Doğru yola ilettikten sonra, sakınacakları şeyleri kendilerine apaçık bildirmedikçe, Allah bir toplumu saptıracak değildir. Şüphesiz Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.” (Tevbe 115)
b) Aile Kurumunun Çöküşü:
Seküler toplumda evlilik küçümsenir, nikahsız birliktelik övülür.
Nesil bozulmuş, boşanma oranları patlamış, doğum oranları çakılmış.
LGBTQ sapkınlığı meşrulaştırılmış, iffet ve nesil emniyeti yok edilmiştir.
Delil:
c) Akıl ve Ruh Sağlığının Çöküşü:
Seküler birey anlamı kaybetmiştir, bunalım, intihar, madde bağımlılığı normalleşmiştir.
Batı’da antidepresan kullanımı ve intihar oranları rekor kırıyor.
Veri:
WHO: Her yıl 700.000'den fazla kişi intihar ediyor, çoğu gelişmiş seküler ülkelerde.
Gençler arasında “varoluşsal boşluk” en büyük sorun.
Delil:
“Kim benim zikrimden yüz çevirirse, onun için sıkıntılı bir hayat vardır.” (Taha 124)
Sonuç:
Sekülerizm;
Vicdanı öldürür,
Aileyi dağıtır,
Aklı çökertir,
Toplumu çürütür.
Çare: Kur’an’a, sünnete, fıtrata dönmek. Hakkı hem ilan, hem ispat, hem temsil etmek.
==============================================================
==============================================================
1. "Sekülerizm" Nereden Çıktı? (Tarihsel Arka Plan)
a) Kilisenin Despotizmine Tepki (Avrupa):
Orta Çağ'da Katolik Kilisesi, hem dini hem dünyevî otoriteyi elinde tutuyordu.
Bilim adamları aforoz ediliyor, halk zulüm görüyordu (örnek: Galileo).
Tepki olarak ortaya çıkan “Aydınlanma” hareketi, dini bütünüyle dışlamayı tercih etti.
Sekülerizm, bu tepkinin ideolojik meyvesi oldu.
b) Protestan Etkisi:
Dinî hayat ferdîleştirildi; toplumsal ve siyasi alandan dışlandı.
“Tanrı bireysel vicdana çekildi, toplum ise tanrısızlaştırıldı.”
c) Fransız Devrimi (1789):
“Din afyondur” sloganıyla, kilise mallarına el kondu.
Laiklik anayasa maddesi haline geldi. Din sadece özel alana hapsedildi.
2. "Sekülerizm" Neden Ortaya Atıldı? (İdeolojik Gerekçeler)
a) Güya Akla Dayanmak:
Akıl, vahyin yerine kondu.
“Din akılla bağdaşmaz” yalanı pompalandı.
Oysa Kur’an, aklı en çok kullanan kitaptır: “Aklınızı kullanmaz mısınız?” (Bakara 44)
b) Bilimcilik (Scientism):
Bilim mutlak hakikat sayıldı, metafizik inkâr edildi.
“Gözle görülmeyen yoktur” safsatası benimsendi.
Oysa modern bilim (özellikle kuantum) bu görüşü çökertmiştir.
c) Hürriyet Maskesiyle Serbestlik:
Sekülerlik, bireysel özgürlük kisvesiyle iffetsizliğe, sapkınlığa, zulme kapı açtı.
“İstediğini yap” felsefesi, hak ve sorumluluk dengesini bozdu.
3. "Sekülerizm"in Aklî ve Gerçek Temeli Var mı?
Hayır. Çünkü:
a) Varlık Düzeniyle Çelişir:
Âlem bir nizam içindedir. Bu nizamın kurucusu bir İrade’dir.
Sekülerlik ise bu iradeyi yok sayar. Bu da ontolojik olarak imkânsızdır.
b) Ahlak Üretemez:
Seküler sistem, iyilik ve kötülüğü tanımlayamaz.
“Zina kötü mü?”, “İntihar özgürlük mü?” gibi sorularda kararsız kalır.
Mutlak bir ölçü (vahiy) olmadan ahlak belirlenemez.
c) Toplumu Çökertir:
Aile dağılır, ahlak çürür, ruh hastalıkları artar (önceki mesajda açıkladık).
Bu da aklın değil hevânın egemenliği anlamına gelir.
Sonuç:
Sekülerlik:
Tarihsel bir travmanın ürünü,
Fıtrata aykırı bir dayatma,
Aklî değil hevâî bir sapmadır.
Çare: Vahiy, akıl ve fıtratın birlikte çalıştığı İslamî dünya görüşüne dönüş.
========================================================
========================================================
1. Bilimsel Gelişmelerin Sekülerlikle Bir Alakası Yoktur
a) Bilim Müslümanların Altın Çağında Parladı:
8.–13. yüzyıllarda İslam dünyası bilimde zirvedeydi.
Cebir: Hârizmî
Astronomi: Battânî, Uluğ Bey
Tıp: İbn Sina
Optik: İbn Heysem
Bu bilim adamları tam anlamıyla dindar ve Allah’a teslimiyet içinde yaşıyorlardı.
Yani: Bilim, laiklikle değil, imanla da yükselebilir. Tarih bunun şahididir.
b) Modern Bilimin Temeli Tevhidî Varlık Anlayışıdır:
Kâinatta düzen, ölçü ve kanun varsa, bu da ancak bir “Kanun Koyucu” ile açıklanır.
Bilimin ilerlemesi için gerekenler:
Evrenin düzenli olması,
İnsan aklının buna ulaşabilmesi,
Gözlem ve deneyin anlamlı sayılmasıdır.
Bunların hepsi tevhidî dünya görüşünde zaten mevcuttur.
2. Sekülerlik Bilime Değil, Bilimi Putlaştırmaya Hizmet Etmiştir
Seküler düşünce, bilimi araç olmaktan çıkarıp amaç haline getirdi.
Bilimi Allah’tan bağımsız göstermek için kullandı.
Bu da bilimsel tıkanmalara, etik felaketlere yol açtı:
Atom bombası
Genetik manipülasyonlar
Yapay zekâyla insan kontrolü
Ahlaki sınırı olmayan tıbbi deneyler
Bilim Allah’tan koparılınca, insanlığa değil, firavunlara hizmet eder hale gelir.
3. Gelişen Teknoloji Dinin Değil, Teknik Bilginin Ürünüdür
Elektrik, internet, nükleer enerji gibi gelişmeler,
Dinî değil,
Felsefî değil,
Sadece teknik bilginin ürünüdür.
Ama bunları iyi yönde kullanmak için sağlam bir ahlak ve değer sistemi gerekir.
Seküler dünya bu ahlakı sağlayamamıştır.
Bugün sosyal medya, yapay zekâ, dijital bağımlılık gibi sorunlar bunu ispatlamaktadır.
4. Laikleşme Bilimi Serbest Bırakmadı, Vahyi Bastırdı
Bilim zaten İslam dünyasında özgürdü; problem kilisenin Avrupa’daki istismarıydı.
O sorunu çözmek adına dini dışlayarak laikleştiler.
Ama bu reçeteyi, hiç kilise baskısı yaşamamış olan İslam’a dayatmak, apaçık bir saptırmadır.
Sonuç:
Bilim ilerledi diye laiklik haklı olmaz.
Teknoloji gelişti diye sekülerizm meşru sayılmaz.
İlerleme, vahiy ve akıl birlikte yürüdüğünde gerçek olur.
Aksi takdirde ilerleme değil, hezimet olur.
Sekülerliğin Vitrini: Bilim ve Teknoloji İlerlemesi Gerçekten Bir Merhem midir?
Giriş
Modern dünyada sekülerizm, bilhassa bilimsel ve teknolojik gelişmeler üzerinden meşruiyet zemini bulmaya çalışmaktadır. Elektrik, internet, iletişim, yapay zekâ, genetik ve uzay çalışmaları gibi alanlardaki ilerlemeler, “laikliğin ve seküler düşüncenin zaferi” gibi sunulmakta; dinî dünya görüşleri ise çağın gerisinde kalmış ve insanı ilerlemeden alıkoyan yapılar olarak gösterilmektedir. Peki, bu sunum gerçekten gerçekliği yansıtmakta mıdır?
Bu yazıda, sekülerliğin bilim ve teknoloji gelişmeleriyle süslenen vitrini kırılarak, bu ilerlemelerin insanın gerçek ihtiyaçlarına ne derece cevap verdiği, fıtratla ve ebediyetle ilişkisi, metafiziksel boşluğu doldurup dolduramadığı ele alınacaktır.
Bilimsel Gelişme ve Seküler Düşünce: Gerçekten Sebep-Sonuç İlişkisi mi?
Seküler dünya görüşü, bilimsel gelişmenin kendi felsefesi sayesinde gerçekleştiğini iddia eder. Ancak tarihsel hakikat bunun tam tersini göstermektedir. Modern bilim, ilk olarak İslam medeniyetinde, sonra da İslam’dan etkilenmiş Avrupa’da filizlenmiştir.
Hârizmî’nin matematiği, İbn Sina’nın tıbbı, İbn Heysem’in optiği modern bilimin temel taşlarını oluşturmuştur.
Bu âlimler seküler değil, tevhidî dünya görüşüne sahipti.
Yani bilim, dinden bağımsız değil, bizzat tevhidî nizamla uyumlu bir evrende gelişmiştir.
Teknolojik İlerleme ve İnsanın Manevî Yaraları
Bugün insanlık teknik anlamda ilerlemiştir, evet:
Uzaya çıkılmış,
Bilgisayarlar ceplere girmiş,
Nükleer enerji elde edilmiştir.
Ancak insan hâlâ:
Huzur aramaktadır,
Anlam krizindedir,
Ahlaki dejenerasyon içindedir.
Göstergeler:
Batı ülkelerinde intihar oranları, depresyon, anksiyete, ilaç bağımlılığı tavan yapmıştır.
Boşanma ve yalnızlık oranları rekor seviyededir.
Gençler dijital dünyada yaşayıp gerçek hayatta tutunamamaktadır.
Bunun nedeni şudur: İnsan sadece biyolojik bir makine değildir.
O, sadece beden değil, kalp ve ruh ile anlam bulan bir varlıktır.
Bilim onun dışını ölçer, ama içini anlayamaz.
"Onların kalpleri vardır ama onunla anlamazlar." (A‘râf 179)
Seküler Bilim: Bedenin Konforunu Arttırır, Ruhu Aç Bırakır
Sekülerleşmiş bilim, sadece ölçülebileni veri kabul ettiği için, kalp, ruh, maneviyat, ahiret gibi değer alanlarını tümüyle dışlamaktadır.
Bunun sonucunda insan:
Konfor içinde, ama anlamsızlıkla boğuşur.
Tüketir, ama tatmin olamaz.
Hızlanır, ama nereye gittiğini bilemez.
Teknoloji insanın eline bir oyuncak gibi verilir, ama o oyuncağın ardında sonsuzluğu kaybettiren bir gaflet gizlidir.
“Dünya hayatı ancak bir oyun ve eğlencedir. Ahiret yurdu ise asıl hayat odur.” ﴾Ankebût 64﴿
İnsanın Yarası Metafizikseldir
Modern insanın sorunu veri eksikliği değil, hikmet eksikliğidir.
İnsanın asıl ihtiyacı:
Var oluşunun anlamı,
Ölümün hakikati,
Sonsuzlukla yüzleşebilme kudretidir.
Bu sorulara ne yapay zekâ, ne internet, ne kuantum fiziği cevap verebilir.
Cevap sadece vahiyde, Kur’an’da, fıtratta ve Allah’a yönelmiş kalpte bulunur.
Sonuç
Sekülerizmin bilime yaslanarak inşa ettiği vitrin, dışı parlak ama içi boştur.
Teknoloji insanın zahirini süslerken, bâtınını ihmal eder.
Geçici ilerlemelerle sonsuz huzur sağlanamaz.
İnsan, Allah’tan uzaklaştıkça ilerledikçe tükenir.
Bilim ve teknoloji İslam’la çatışmaz; ama seküler felsefenin tekeline girdiğinde insanı özünden koparır.
Gerçek kurtuluş, Allah’a kul olmakla;
Gerçek huzur, ebedî hayatı unutmamakla mümkündür.
1. Sekülerlik Hristiyan Dünyanın Sorunudur
a) Bozulmuş Din – Bozulmuş Toplum:
Hristiyanlık vahiy kaynaklı bir din iken tahrif edilmiş, din adamlarının elinde bir sömürü ve korku düzenine dönüştürülmüştü.
Kilise, bilimsel ve toplumsal ilerlemeyi engelliyordu.
Bu yüzden Avrupa, “dinsizlik” ile kurtulacağını zannetti.
b) İslam’da Böyle Bir Sorun Yok:
İslam’da din ve dünya ayrılmaz: İbadet de muamelat da ahlak da hukuktur.
Hz. Peygamber (s.a.v) hem devlet başkanı hem mürşid, hem kadı idi.
İslam’da “ruhban sınıfı” yoktur; din adamı değil, ilim adamı vardır.
Yani: Sekülerlik, kendi hastalıklarına reçete zannettikleri bir ilaçtı; ama İslam’da o hastalık yoktu!
2. İslam’a Dayatılmasının Sebepleri
a) Sömürgeci Proje:
Osmanlı sonrası İslam coğrafyası parçalandı.
Batı, İslam’ın siyasî, hukukî ve iktisadî sistemini çökertmek için seküler rejimleri ihraç etti.
Laiklik dayatması özellikle Türkiye, Mısır, Tunus gibi stratejik ülkelerde yapıldı.
b) Modernleşme Maskesi:
Sekülerleşme, “çağdaşlaşma” kisvesiyle sunuldu.
Batı gibi olmanın tek yolu olarak laiklik gösterildi.
Oysa batılı olmak demek insani ya da medeni olmak değil, dinden kopmak demekti.
c) İslam’ı Hayattan Uzaklaştırma Çabası:
Batı şunu biliyordu: İslam din olarak kalırsa tehdit değildir; hayat düzeni olursa korkuludur.
Bu yüzden "ibadet et ama karışma" diyerek İslam’ı sadece camiye hapsetmek istediler.
3. İçerdeki İşbirlikçiler ve Entelektüel Mandacılar
Türkiye'de kurulan sistem gibi rejimler, bu dış dayatmayı içeriden uygulayan yapılardır.
Bu sistemler İslam’a karşı organize edilmiş sekülerist bir kalkışmadır.
Üniversitelerde, medyada, sanatta ve hukukta “din dışı hayat” norm haline getirildi.
Sonuç:
Sekülerlik bir ithal hastalıktır.
Batı’nın bozuk kilisesine verdiği tepkiyi, İslam gibi dosdoğru bir dine uygulamak; haksız, temelsiz ve bilinçli bir saptırmadır.
Vahyin olduğu yerde sekülerliğe gerek yoktur.
Hakkın olduğu yerde batılla uzlaşma olmaz.
Yorumlar
Yorum Gönder