Kur’an’da Tevhidî Allah Tasavvuru ve Aristoteles’in Eleştirisi
Abdullah Kuloğlu
📅 29 Mayıs 2025
Giriş
İslam düşüncesi, Tanrı-âlem ilişkisini yalnızca metafizik bir spekülasyon alanı olarak değil, aynı zamanda vahyin belirlediği hakikat zemininde bir iman meselesi olarak görür. Bu bağlamda Ayetü’l-Kürsî (Bakara 255) ayeti, sadece bir iman ilkesi değil, aynı zamanda felsefî Tanrı anlayışlarına karşı güçlü bir beyan niteliğindedir. Bu yazıda, Aristoteles’in “ilk muharrik” ve ezelî âlem anlayışı, Ayetü’l-Kürsî çerçevesinde değerlendirilecek ve Kur’an’ın Tanrı tasavvurunun bu görüşleri nasıl temelden reddettiği ortaya konulacaktır.
I. Aristoteles’in Tanrı ve Âlem Anlayışı
Aristo, Tanrı’yı “ilk muharrik” olarak tanımlar:
- Değişmeyen, hareketsiz ama harekete geçirendir.
- Âlem ezelîdir; yaratılmamıştır, Tanrı ile birlikte zorunlu olarak vardır.
- Tanrı yalnızca kendi zatını bilir; âlemi bilmez.
- Tanrı’nın âleme müdahalesi yoktur; âlem O’nun iradesiyle değil, O’na duyulan aşk sebebiyle harekete geçer.
II. Ayetü’l-Kürsî’nin Teolojik Yapısı
“Allah, O’ndan başka ilah yoktur. Diridir, kâimdir. Ne uyuklar ne de uyku tutar. Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur. Onun izni olmadan katında şefaat edecek kimmiş? O, kullarının önlerinde ve arkalarında olanı bilir. Onlar O’nun ilminden, dilediği kadarının dışında hiçbir şeyi kavrayamazlar. Kürsîsi gökleri ve yeri kuşatmıştır. Onları koruyup gözetmek O’na zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.”
(Bakara 255) (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali)
Bu ayette geçen isim ve fiiller, Aristo metafiziğine doğrudan zıt düşen şu temel ilkeleri barındırır:
- El-Hayy ve El-Kayyûm: Allah diri ve her şeyi ayakta tutandır. Aristo’nun Tanrısı pasiftir, Kur’an’ın Allah’ı aktiftir.
- Mülkiyet: “Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur.” Âlem ezelî değil, Allah’ın mülküdür.
- İlmi: Allah, her şeyi bilir. Aristo’da ise Tanrı yalnızca kendi zatını bilir.
- İrade: Şefaat ve tasarruf yalnızca Allah’ın iznine bağlıdır. Aristo’da irade yoktur.
- Kudret: Allah, gökleri ve yeri kuşatır, korur ve gözetir. Aristo’nun Tanrısı yaratmaz, yönlendirmez.
III. Ayetü’l-Kürsî’nin Işığında İslam Filozoflarına Eleştiri
1. Farabi (ö. 950) – “Sudûr” Doktrini
- Allah birden bir çıkar ilkesiyle yalnızca ilk aklı yaratır.
- Geri kalan her şey akıllar zinciriyle oluşur.
- Eleştiri: Allah’ın doğrudan yaratıcı olmasını ve irade sahibi oluşunu iptal eder. Ayetü’l-Kürsî ise doğrudan müdahale eden bir ilah tasavvurunu anlatır.
2. İbn Sina (ö. 1037) – “Vacibu’l-Vücûd” ve Zorunlu Âlem
- Allah vacib, âlem zorunlu bir taşmadır.
- Allah sadece kendini bilir.
- Eleştiri: Allah’ın kudretini ve iradesini reddeder. Ayetü’l-Kürsî ise Allah’ın her şeyi bilen ve dileyen bir ilah olduğunu bildirir.
3. İbn Rüşd (ö. 1198) – Tevilin Aşırılığı
- Aristo’yu kurtarmak için Kur’an’ı sembolik yorumladı.
- Akla vahiyden daha çok değer verdi.
- Eleştiri: Bu tavır, vahyi tahrif anlamına gelir. Ayetü’l-Kürsî gibi açık ayetlerin tevil yoluyla etkisizleştirilmesi, İslam’ın özüne aykırıdır.
IV. Kelamcıların Üstünlüğü ve Felsefenin Tehlikeli Savrulmaları
- Gazâlî, Tehâfütü’l-Felâsife’de bu görüşleri çürüttü. Özellikle “Allah cüz’îleri bilmez” görüşünü reddetti.
- Mâturîdî ve kelamcılar, Allah’ın sıfatlarını zatına zarar vermeden, yaratılanları dışlamadan açıklayarak tevhidi korudular.
- Kur’an’ın Allah’ı: bilen, yaratan, yöneten ve dileyen bir Zat’tır.
- Felsefî Tanrı ise: soyut, pasif, bilinçsiz bir ilk nedendir.
Sonuç
Felsefî tevhid, Tanrı’yı akılla erişilemez bir ilk ilke haline getirirken; Kur’anî tevhid, Allah’ı hayatın her anında etkin, bilen ve yöneten bir Rabb olarak tanımlar.
Ayetü’l-Kürsî, bu farkı kelimeleriyle değil, kelamî kudretiyle ortaya koyar:
“O, yücedir, büyüktür.” — O, pasif bir prensip değil, âlemin Rabbi ve Malikidir.
V. Filozofların Vahye Tavrı: Tevil mi Tahrif mi?
İslam filozofları, Kur’an’ın açık beyanlarına rağmen Aristo’nun metafizik sistemini temel alarak Allah ve âlem tasavvurunu şekillendirmişlerdir. Farabi ve İbn Sina gibi isimler, Kur’an’daki açık ayetleri “tevil” ederek Aristo’nun Tanrı anlayışıyla uzlaştırmaya çalışmışlardır. Ancak bu teviller, çoğu zaman açık hakikatin üstünü örtmekten başka bir anlam taşımamıştır.
Farabi’nin sudûr nazariyesiyle Allah’ın yalnızca ilk aklı yaratması; İbn Sina’nın Allah’ın sadece kendi zatını bilmesi ve âlemin O’ndan zorunlu olarak taşması gibi görüşler, Ayetü’l-Kürsî ve Rûm Suresi gibi ayetlerde açıkça reddedilmektedir. Gazâlî, bu tavrı “vahyin akla kurban edilmesi” olarak görmüş ve bu nedenle Tehâfütü’l-Felâsife adlı eserinde bu görüşleri kelâmî temelde yıkmıştır.
Filozofların, Kur’an’ın Allah tasavvurunu felsefî sistemlere uydurma çabası, İslam inancının temel ilkeleriyle bağdaşmamakta ve ilahi irade, kudret ve ilmi yok saymaktadır. Bu yüzden bu yaklaşım, bir tevil değil, doğrudan bir tahrif niteliği taşır.
VI. Bürûc Sûresi ile Felsefeye Reddiye
Bürûc Sûresi, Allah’ın kudret, irade ve gözetimini vurgulayan çok güçlü ayetler içerir:
“Bürûçlara (yıldız kümelerine) sahip göğe andolsun,” (Bürûc, 1)
“Gerçekten Rabbinin yakalaması çok çetindir.” (Bürûc, 12)
“O çok bağışlayandır, çok sevendir. Arşın sahibidir, şan ve yücelik sahibidir. Dilediğini yapandır.” (Bürûc, 14–16)
Bu ayetlerde geçen “فَعَّالٌ لِمَا يُرِيدُ (fa‘âlun limâ yurîd)” ifadesi, Allah’ın mutlak iradesini açık ve net şekilde ortaya koyar.
Bu tek ifade bile, filozofların Allah’ı edilgen ve zorunlu bir ilk ilkeye indirgemesine doğrudan bir reddiyedir.
Kur’an, Allah’ı sadece yaratıcı değil, aynı zamanda:
- aktif,
- gözeten,
- dileyen,
- ve hükmeden bir Rab olarak tanımlar.
Bürûc Sûresi, hem astronomik sistemlere (burûç/yıldızlar), hem de felsefî sapmalara karşı tevhidî bakışı korur.
📌 Sonuç:
Filozofların sistematik Tanrı anlayışı, Kur’an’daki dinamik, faal ve mutlak Rab anlayışıyla bağdaşmamaktadır.
Bürûc Sûresi, Ayetü’l-Kürsî ve benzeri ayetler, İslam düşüncesinin yalnızca akılla değil, vahyin rehberliğinde şekillenmesi gerektiğini güçlü şekilde hatırlatır.
Allah dilemedikçe siz dileyemezsiniz. (İnsan 30)
O, yücedir. O, büyüktür. (Bakara 255)
VII. Batı Aydınlanması’nın Çelişkisi: Kozmolojide Kopuş, Metafizikte Bağlılık
Batı’da 16. yüzyıldan itibaren başlayan Aydınlanma hareketi, görünüşte Aristoteles’in fizikî ve astronomik modelini reddetti.
Kopernik, Kepler, Galilei ve ardından Newton, Aristo’nun dünya merkezli evren anlayışını çökerttiler.
Evrenin yapısal düzenine dair gözleme ve matematiğe dayalı mekanik bir kozmos fikri hâkim oldu.
Ancak meseleye derinlemesine bakıldığında şu çelişki net biçimde ortaya çıkar:
Batı, Aristo’nun astronomisini terk etti ama Tanrı anlayışını bırakmadı.
🔍 Ne oldu?
- Evren hâlâ ezelî gibi düşünüldü, yaratılış fikri terk edildi.
- Tanrı varsa bile, evrene karışmayan bir ilke gibi sunuldu.
- Bu anlayış, Aristo’nun “hareketsiz ilk muharrik” tanımının aynısıydı.
- Ortaya çıkan inanç biçimi: Deizm.
Deizm’in Tanrısı:
- Varlığı zorunlu,
- Ama yaratmaya karışmayan,
- Evrene müdahil olmayan,
- İrade, rahmet ve gazap gibi sıfatları olmayan soyut bir ilah.
Bu düşünce biçimi, görünüşte “bilimsel” olma iddiasıyla, aslında eski pagan felsefî mirası sürdürmekten başka bir şey değildir.
VIII. Big Bang ve Kuantum Teorisi ile Ezelî Evrenin Çöküşü
🧠 Bilimsel gerçekler ne dedi?
20. yüzyılda iki büyük bilimsel devrim yaşandı:
- Big Bang Teorisi,
- Kuantum Fiziği.
🚀 Big Bang:
- Evrenin bir başlangıcı olduğunu ispat etti.
- Madde, zaman ve mekânın bir başlangıç anında yaratıldığını ortaya koydu.
- Bu, Aristo’nun ve Aydınlanma’nın ezelî evren anlayışını çökertti.
Kur’an ne diyordu?
“O, başlangıçta yaratmayı yapandır. Sonra onu tekrar yapacaktır…” (Rûm, 27)
“Göklerde ve yerde ne varsa O’nundur…” (Bakara, 255)
⚛️ Kuantum Fiziği:
- Mutlak determinizmi yıktı.
- Elektronlar ve atom altı parçacıkların davranışları, olasılığa ve belirsizliğe dayanıyor.
- Yani evren, zorunlu zincirleme sebep-sonuç ilişkilerinden ibaret değil.
- Evrenin yapısı, Allah’ın her an yaratışına ve müdahalesine açık.
Kur’an bunu zaten bildiriyordu:
“O, her an bir iştedir.” (Rahmân, 29)
“Göklerde ve yerde olanların hepsi O’na muhtaçtır.” (Fâtır, 15)
🎯 Sonuç:
Big Bang, ezelî evren yalanını çökertti.
Kuantum fiziği, determinist felsefeleri boşa çıkardı.
Böylece modern bilim, Kur’an’ın Allah tasavvurunu doğrular şekilde, her an yaratan, irade eden, bilen ve yöneten bir Rabb’i işaret eder hâle geldi.
Modern bilim, sonunda Kur’an’ın kapısına dayandı;
Ama ne yazık ki Aydınlanmacı zihinler, hâlâ Aristo’nun gölgesinden kurtulabilmiş değil.
Yorumlar
Yorum Gönder