Kendi Temelini Yitirmiş Bir İnanç: Bilimciliğin Bilimle Çelişkisi
Giriş: Bir Bilim Dini Olarak Bilimcilik
Modern çağın en yaygın epistemolojik sapmalarından biri olan bilimcilik (scientism), uzun süre boyunca "bilimin dışındaki hiçbir bilgi kaynağı kabul edilemez" iddiasıyla ayakta durdu. Bu tutum, özellikle 19. yüzyılda naturalist, materyalist ve determinist bir dünya görüşüyle birleşerek din, metafizik, ahlâk ve vahiy gibi alanları bilgi dışı ilan etti.
O dönemde pozitivistlerin elinde görünürde bir bilimsel zemin vardı: Evren ezelîydi, her şey mekanik işliyordu, sebep-sonuç ilişkileri katiydi, özgür irade bir illüzyondan ibaretti. Bu görüşler dönemin fiziğiyle (Newtoncu evren modeli) ve kozmolojisiyle uyumlu görünüyordu. Ancak zaman değişti. Bilim ilerledikçe bilimcilik kendi zeminini kaybetti, fakat ideolojik inat devam etti.
Bu yazı, bilimsel gelişmelerin pozitivist-materyalist bilimcilik anlayışını nasıl geçersiz kıldığını, ama buna rağmen bu anlayışın nasıl hâlâ ısrarla sürdürüldüğünü göstererek modern aklın içine düştüğü derin çelişkiyi ortaya koymayı amaçlamaktadır.
1. Pozitivist-Materyalist Dünya Görüşünün Temelleri
yüzyıl pozitivistleri ve materyalistleri (Auguste Comte, Ludwig Büchner, Ernst Haeckel, Laplace) şunlara inanıyordu:
Evren ezelî ve sonsuzdur. Başlangıcı ve sonu yoktur.
Her şey fizik yasalarına tâbidir. Olasılık değil, kesinlik esastır.
Tabiat kapalı bir sistemdir. Dış müdahale (Tanrı, vahiy, mucize) mümkün değildir.
Bilinç ve ruh maddenin ürünüdür. Ruhçuluk bilim dışıdır.
Özgür irade yoktur. Her şey nedensel olarak belirlenmiştir.
Bu düşünce tarzı, dönemin bilim anlayışıyla (Newton fiziği) büyük ölçüde uyumluydu. Doğa bir saat gibi işliyordu ve Tanrı’ya gerek yoktu.
2. Big Bang Teorisi: Ezeli Evren Efsanesini Bitirdi
yüzyılın başlarında Einstein’ın genel görelilik kuramıyla başlayan gelişmeler, 1929’da Edwin Hubble’ın galaksilerin birbirinden uzaklaştığını keşfetmesiyle büyük bir kırılma yarattı. Bu keşif, evrenin sabit değil genişleyen bir yapıda olduğunu gösterdi.
Geriye doğru gidildiğinde evrenin bir başlangıcı olduğu ortaya çıktı. Bu da Big Bang (Büyük Patlama) modelinin temelini oluşturdu.
Bu ne demekti?
Evren ezelî değildi.
Maddenin, zamanın ve mekânın bir başlangıcı vardı.
Bu başlangıç, fizik yasalarının da ötesindeydi.
Bu bulgular, materyalistlerin evren ezelîdir inancını çökertti. Ancak ilginçtir: Materyalistler bilimsel verilere rağmen bu yeni modeli benimsemekte zorlandılar. Çünkü bu model, onların metafizik olarak dışladığı "yaratılış" fikrine çok yakındı.
3. Kuantum Teorisi: Determinizmin Sonu
Kuantum fiziğinde, klasik anlamda nedensellik ilkesi zayıflamıştır. Bir olayın tam sebebini belirlemek çoğu zaman mümkün değildir. Bu durum, sadece fiziksel bir açmaz değil, aynı zamanda metafiziğin fizik alanına sızması anlamına gelir.
Başka bir ifadeyle, fizik yasalarının işlemediği ya da kesin belirlemediği yerde, artık metafiziksel yorum kaçınılmaz hale gelir.
Bu da gösteriyor ki, modern bilim bizzat kendisi metafizikle iç içe geçmeye başlamıştır. Bilim, metafiziği dışlayarak değil, tam aksine ona kapı açarak ilerlemektedir.
yüzyılın başında Max Planck, Niels Bohr ve Werner Heisenberg gibi fizikçilerin geliştirdiği kuantum teorisi, klasik fiziğin belirlenimci yapısını yerle bir etti.
Kuantum teorisinin temel sonuçları:
Belirsizlik ilkesi: Bir parçacığın konumu ve hızı aynı anda %100 bilinemaz.
Olasılıklar fiziği: Parçacıklar davranışlarını rastgele (istatistiksel olarak) belirler.
Gözlem etkisi: Parçacığın durumu, gözleme göre değişebilir (çifte yarık deneyi).
Bu gelişmeler şunu ortaya koydu:
Tabiat, mutlak bir determinizmle işlemez. Evrenin temel düzeyinde “olasılık”, “bilinemezlik” ve “açıklık” vardır.
Kuantum teorisi, özgür irade, dua, mucize gibi daha önce imkânsız denilen birçok metafizik gerçekliğin en azından imkânsız olmadığını göstermiş oldu.
4. Çelişki: Temeli Çöken Görüşe Körü Körüne Sarılmak
Big Bang ve kuantum fiziği, modern bilimciliğin temelini oluşturan ezelî evren ve determinist doğa anlayışlarını çürüttü. Buna rağmen, pozitivist-materyalist bilimcilik hâlâ şu iddialarla varlığını sürdürüyor:
“Gözlemleyemediğimiz şey yoktur.”
“Evren kendi kendine vardır.”
“Metafizik gereksizdir.”
“Vahiy akıl dışıdır.”
Ama bu söylemler artık bilimsel değil, ideolojik ve felsefî iddialardır. Kendi zemini çöken bir düşüncenin ayakta kalma çabasıdır.
Bu noktada bilimciliğin kendisi, tıpkı dogmatik din anlayışları gibi inanılan ama temellendirilemeyen bir “seküler inanç sistemi” hâline gelmiştir.
5. Vahiy ve Aklın Ortaklığı: Yeni Bir Epistemoloji
Bugün geldiğimiz noktada hakikati kavramak için:
Duyular (deney, gözlem),
Akıl (yorum, tümevarım),
Kalp ve vicdan (değer, sezgi),
Vahiy (mutlak bilgi, ilahi rehberlik),
gibi kaynakların birlikte değerlendirilmesi gerektiği açıktır.
Kur’an bu konuda bize yön verir:
“Size Allah’tan bir nur ve apaçık bir kitap geldi.” (Mâide, 15)
Kur’an’ın önerdiği bilgi anlayışı, ne duyuyu dışlar ne aklı kısıtlar. Bilgiye rehberlik eder, hakikati gösterir.
Sonuç: Bilimcilik Bilimi Aştı, Dogmaya Dönüştü
Big Bang ve kuantum teorisi, özellikle naturalist ve materyalist dünya görüşünün dayandığı iki temel dayanağı—ezelî evren inancı ve determinist doğa tasavvurunu—yerle bir etmiştir.
Bu iki bilimsel gelişme, adeta materyalist zihin yapısının belini kırmıştır. Çünkü artık ne evren ezelîdir, ne de her şey mekanik bir zorunlulukla açıklanabilmektedir.
Buna rağmen bu görüşe körü körüne tutunmak, bilimsel bir dürüstlük değil, ideolojik bir direniştir.
Bugün pozitivist-materyalist bilimcilik, dayandığı bilimsel zemini kaybetmiştir.
Big Bang, kuantum fiziği ve bilinç araştırmaları göstermiştir ki evren:
Başlangıçlıdır,
Determinist değildir,
Bilince ve akla kapalı değildir.
Ama modern bilimciler, ideolojik sebeplerle bu gelişmeleri ya görmezden gelir ya da çarpıtarak yorumlar.
Bu, artık bir bilim değil; inanç sorunudur.
Hakikat arayışı dürüstlük ister. Bugün dürüst olan bilim, bilimciliği değil; vahyin rehberliğini kabul etmeye daha yakındır.
Yorumlar
Yorum Gönder