Bilim Maskesi Altında Kibir ve Cehalet: Celal Şengör ve Fatih Altaylı Üzerine Bir Reddiyedir
Giriş: Bilim mi, Şov mu?
Türkiye’de uzun yıllardır ekranlarda boy gösteren bir ikili var: Prof. Dr. Celal Şengör ve gazeteci Fatih Altaylı. İlki “bilim adamı” kimliğiyle, ikincisi “sorular soran halk adamı” kisvesiyle tanıtılıyor. Fakat perdeyi kaldırdığınızda, ortada ne saf bir bilim ne de tarafsız bir sorgulama kalıyor. Geriye kalan; kendi fikirlerinden başka hiçbir düşünceye tahammül edemeyen, halkı aşağılayan, İslam’ı küçümseyen ve Batı’ya körü körüne tapınan bir zihniyetin dışavurumudur.
1. Celal Şengör: Bilimle Değil, Kibirle Konuşan Adam
a. Bilim Adamı mı, Dogmatik Materyalist mi?
Celal Şengör’ün görüşlerini biraz incelediğinizde, bir bilim insanından çok, materyalist bir ideologla karşılaşırsınız. Ona göre “bilim”, sadece pozitivist Batı bilimiyle sınırlıdır. Metafizik, ilahiyat, ahlak gibi alanları ise dışlar. Oysa bu yaklaşım bizzat bilim felsefesine aykırıdır.
Karl Popper’ın yanlışlanabilirlik ilkesinden, Thomas Kuhn’un paradigma değişimlerine; modern bilim felsefesi, Şengör’ün temsil ettiği katı pozitivizmi terk etmiştir. Ama o hâlâ 19. yüzyılın dogmatik bilim anlayışında ısrar eder. Bu ise onu bilim adamı değil, bilimci (scientist) dogmatizminin taşıyıcısı yapar.
b. Tarih Bilgisindeki Cahil Cesareti
Tarihi yorumlarken ne felsefî bir derinlik, ne de mukayeseli bir tarih bilinci gösterir. “İslam medeniyeti bilim üretmedi” iddiası, sadece cehalet değil, aynı zamanda ideolojik körlüktür. İbn Sina’dan El-Cezerî’ye, İbnü’l-Heysem’den Nasiruddin Tûsî’ye kadar bilim tarihinin öncüsü olmuş yüzlerce Müslüman âlimi görmezden gelmek; ilmi inkâr değil de nedir?
c. Halkı Aşağılama ve Seçkincilik
Şengör’ün üslubunda dikkat çeken temel özelliklerden biri, kibirli bir halk düşmanlığıdır. Onun için halk cahildir, din adamları yobazdır, gelenek gereksizdir. Oysa ilim tevazu ister. Bilim insanı halka yukarıdan bakmaz, hakikati anlatmak için eğilir. Celal Şengör ise bilim kisvesi altında üstünlük taslamaktan başka bir şey yapmaz.
2. Fatih Altaylı: Cahilliğini Bilmeden Konuşanların Şehzadesi
Fatih Altaylı, Celal Şengör’ün yanında sürekli sorular sorar gibi yapar, ama gerçekte onun dogmalarına zemin hazırlar. Kendisi de ekranlarda halkı küçümseyen, İslam’ı küçülten, gelenekleri aşağılayan bir üslupla konuşur. Ama mesele şu ki: Bu şahısın bırakın bilim adamlığını, herhangi bir üniversite diploması bile yoktur.
a. Bilgiye Değil, Popülizme Yaslanan Adam
Altaylı’nın geçmişine baktığınızda akademik bir eğitim yoktur. Buna rağmen bilim, din, tarih, siyaset gibi konularda sürekli “ahkâm keser”. Bu ise sıradan bir görüş beyanı değil, fikrî bir sahtekârlıktır. Çünkü hiçbir altyapısı olmayan birinin, bilgiye hakaret edercesine konuşması sadece cehalet değil, nifaktır.
b. Ukalalıkla Maskelenmiş Cehalet
Altaylı neyi konuştuğunu çoğu zaman bilmez, ama her şeyi bildiğini sanır. İşte bu da modern cahilliğin en tehlikeli şeklidir: “Bildiğini zannetmek.” Özellikle İslam ve gelenek söz konusu olduğunda, ya dalga geçer, ya da sulandırır. Ama derinlikli bir ilahiyatçı veya âlim karşısında susmak zorunda kalır. Çünkü bilgisizliğini maskeyle örtenlerin gerçeği, hakikatin yanında dökülür.
c. Bilim Adamı Sömürüsü: Şengör’e Yamalanarak Ayakta Kalmak
Altaylı’nın programlarındaki bilim adamı figürü daima Şengör’dür. Çünkü kendisi tek başına bir şey söyleyecek donanıma sahip değildir. O sadece Şengör’ün sözlerini tekrar eder, üzerine bir de halkı aşağılayan alaycı bir kahkaha ekler. Bu bir fikrî parazitliktir.
d. Halkı Küçümseyen Medya Despotizmi
Altaylı’nın üslubu; seçkinci, tepeden bakan ve halktan kopuk bir medya kibiridir. Ona göre camiye giden insan çağdışıdır, gelenekle yaşayanlar köylüdür, dine saygı duyanlar hurafecidir. Bu bakış; sömürge kafasıyla, kendi milletine hor bakmaktan başka bir şey değildir.
e. Gazetecilik mi, Gösteri mi?
Fatih Altaylı gazeteci değil, reyting için laf cambazlığı yapan bir figürdür. Gerçek bir bilim insanına ya da sağlam bir fıkıh âlimine programında yer vermez. Çünkü amacı hakikati ortaya çıkarmak değil, tartışma çıkararak görünür olmaktır. Böylece bilgi değil, infial satar.
f. Diplomasız Bir Ukala: Akademik Temeli Olmayan Medya Figürü
Evet, bu şahısın hiçbir üniversite mezuniyeti yok. Bu ayıp değildir, ama ayıp olan; bu eksiklikle halkın karşısına çıkıp bilgece konuşmak, fikir beyan etmeye değil fetva vermeye kalkmaktır. Gerçek fikir adamı diplomasıyla değil ama birikimiyle konuşur. Altaylı ise ne diplomaya sahip, ne de birikime. Geriye sadece yüksek sesle konuşan bir medya karakteri kalır.
3. İkiliye Ortak Eleştiriler: Sahte Aydınlar, Gerçek Zararlar
a. İslam’a Düşmanlıkla Gömülen Akıl
Bu ikili ne zaman İslam konuşsa, ya aşağılar ya küçümser. Kur’an’daki bilimsel işaretlere kulak tıkar, Gazâlî’nin felsefî derinliğine gözlerini kapatır, İslam medeniyetinin özgün katkılarına kör olur. Çünkü onlar için İslam; hakikat değil, hedef tahtasıdır.
b. Eleştiriye Tahammülsüzlük
Kendilerini eleştiren herkesi “cahil, gerici, yobaz” ilan ederler. Bu da bilginin değil, zihinsel diktatörlüğün bir göstergesidir. Oysa fikir adamı, eleştiriden beslenir. Bunlarsa eleştiriden kaçar, aşağılamayla savunma yapar.
c. Batı’ya Yönelik Şartsız Teslimiyet
Bu ikili için Batı’nın her şeyi doğru, Doğu’nun her şeyi yanlıştır. Batı’daki bilim ilerlemeleriyle övünürler ama Batı’nın içindeki krizleri, nihilizmi, boşanma oranlarını, ahlaki çöküntüyü görmezler. Halbuki Batı’nın kendisi bile, artık tek doğru olma iddiasını terk etmiştir. Ama bu ikili hâlâ Batı’nın dogmalarını “bilim” sanmaktadır.
4. Celal Şengör’ün Asıl Suçu: Tarihi Tersyüz Etmek ve Müslümanlara Hakaret Etmek
Celal Şengör sadece kibirli değil, aynı zamanda tarihî gerçekleri çarpıtan ve ideolojik maksatlarla inkâr eden bir figürdür. Onun en belirgin tavırlarından biri, sürekli olarak Müslümanlara ve özellikle Müslüman Türklere “cahil, geri kalmış, bilimden uzak” şeklinde hakaret etmesidir. Her fırsatta bu milleti aşağılar, geçmişte İslam medeniyetinin bilim adına hiçbir şey üretmediğini iddia eder.
Ama hakikat, onun söylediklerinin tam tersidir. Avrupa’daki bilimsel uyanışın, Endülüs’ten Bağdat’a kadar İslam coğrafyasından alınan astronomi, tıp, cebir, fizik, felsefe, kimya ve optik bilgileriyle başladığı bugün bilim tarihçileri tarafından açıkça belgelenmiştir.
- Kopernik’in “Tusi Çifti” geometrik modelini Nasiruddin Tusi’den aldığı,
- İbn Şatır’ın gezegen modellerinin Kopernik’e ilham verdiği,
- İbnü’l-Heysem’in optik üzerine yazdıklarının Kepler ve Newton’u etkilediği,
- El-Cezerî’nin sibernetik ilkelerine dayalı makineler geliştirdiği,
- İbn Sina’nın tıp eserlerinin Avrupa üniversitelerinde asırlarca okutulduğu
bizzat Batılı kaynaklarda belgelenmiştir. Ama Şengör tüm bunları yok sayar. Çünkü onun derdi hakikatle değil, ideolojik saldırıyla meşguldür.
Dahası, bu medeniyetin temel taşlarını koyanlardan bir kısmı da Türk asıllıdır. Özellikle Hârezmî (El-Cebr ve hesapta çığır açan büyük matematikçi) ile Farabî (felsefede Aristoteles’in mirasını İslam dünyasına ve Batı’ya taşıyan büyük düşünür) muhtemelen Türk kökenlidir. Hârezmî’nin adı, “algoritma” teriminin doğrudan kaynağıdır; Batı’da cebirin babası olarak tanınır. Farabî ise “Muallim-i Sânî” (İkinci Öğretmen) unvanıyla Aristo’dan sonra en etkili filozof kabul edilir. Bu iki büyük akıl ve ilim adamının Türk olması, Celal Şengör’ün “Müslüman Türkler bilim üretmedi” hezeyanını yerle bir etmeye yeter.
Üstelik bu isimler sadece bilimsel başarılarıyla değil, aynı zamanda ilimle irfanı, akılla vahyi barıştıran bir düşünce geleneğini temsil etmeleriyle değerlidir. Hârezmî’nin ilmi Bağdat’ta yükselmiş, Farabî’nin hikmeti Şam, Harran ve Bağdat’ta kök salmıştır. Onlar sadece Müslüman değil, aynı zamanda bu milletin evlatlarıydı.
Celal Şengör ise bu toprakların evlatlarına düşmanlık edercesine konuşmakta, onların şanlı ilmî geçmişini inkâr etmekte ve Batı’nın gözlüğüyle halkına hakaret etmektedir. Bu sadece bir fikir farklılığı değil, zihinsel sömürgeciliktir.
Sonuç: Yaldızlı Sözlerin Arkasında Karanlık Bir Zihniyet
Celal Şengör ve Fatih Altaylı, Türkiye’de halkın zihnini karartan iki medya figürüdür. Biri sahte bilim kibriyle, diğeri boş özgüvenle ekranları işgal etmektedir. Bilgi üretmezler; bilgiye şekil verir, kendi ön yargılarına uygun olanı “gerçek”, karşı çıkanı “cehalet” ilan ederler.
Ama unutulmamalıdır ki:
- Bilim, tek başına kurtarıcı değildir; akıl ve vahiy birlikte çalışmadan hakikat ortaya çıkmaz.
- Hakikat, hakaretten değil, hikmetten doğar.
- Ve kibirle yükselen, ilimle yere çakılır.
Bu yüzden bu tür sahte aydınlara karşı tek silahımız; ilim, hikmet ve sağlam duruştur. Gölge entelektüellerin devri kapanmak zorundadır. Çünkü bu milletin artık gerçeği arayan değil, gerçeği konuşan insanlara ihtiyacı vardır.
Ek Sonuç: Gerçek Dehanın Yanında Söz Hakkı Olmayanlar
Bugün Celal Şengör çıkıp ilim ve akıl dersi veriyor. Ama hakikat şudur:
Celal Şengör, Farabî’nin irfanıyla, Hârezmî’nin zekâsıyla aynı satıhta dahi anılamaz. O, bu iki dehanın çöpe attığı bir tırnak bile olamaz. Onlar, aklı vahyin ışığında işleyerek ilmi hikmete dönüştürdüler; o ise Batı’dan ithal ettiği pozitivist kalıplarla kendi milletine geviş getirir gibi laf yetiştirmeye çalışıyor.
Şengör konuşur, ama ne söylediği sahih, ne de iddiaları sağlamdır. O, geçmişi çarpıtarak bugünü aşağılamaya çalışan bir fikrî tüccardır. Milletine hakaret ederek aydın olunmaz. Kendi ecdadına düşmanlık ederek ilim temsilcisi olunmaz.
Farabî’nin bilgeliğiyle, Hârezmî’nin matematiğiyle kıyaslandığında Şengör sadece bağıran bir boşluktur.
Yorumlar
Yorum Gönder