Sekülerizmin Aydınlanma Miti: Temelsiz İddiaların Çöküşü
Giriş: Hakikatin Üstünü Örten Mitoloji
Seküler modernite, tarih anlatısını bir mitolojiye dönüştürerek geçmişi karartıp kendini yüceltmeyi başardı. Bu anlatıya göre Ortaçağ karanlıktı, bu karanlıktan Aydınlanma sayesinde kurtulundu. Ama ne gariptir ki, “karanlık” dedikleri dönem İslam medeniyetinin altın çağını yaşadığı dönemdi. Gerçekler ise tam tersini söylüyor: Avrupa kendi karanlığında boğulurken, İslam dünyası bilimi, felsefeyi, matematiği, tıbbı ve astronomiyi zirveye taşıyordu.
Bu makalede, sekülerliğin dayandığı “Aydınlanma Miti” sorgulanacak; hakikatin ne olduğu, kimlerin karanlıkta kimlerin aydınlıkta olduğu tarihsel, fikrî ve ahlaki örneklerle ortaya konacaktır.
1. Ortaçağ Karanlığı Kimin İçindi?
Ortaçağ’da karanlık olan yer Hristiyan Batı dünyasıydı. Kilise’nin dogmatik baskısı, engizisyon mahkemeleri, aforozlar, bilim adamlarının zindanlara atılması, halkın hurafelerle yönetilmesi gibi uygulamalar Batı’da aklın felç olmasına sebep olmuştu.
Ama aynı dönemde İslam dünyası, 8. yüzyıldan 15. yüzyıla kadar uzanan ilim, hikmet ve felsefe çağı yaşıyordu. Abbasi, Endülüs, Selçuklu, Memluk gibi birçok İslam devleti ilim, sanat ve adaletin merkezi halindeydi. Bu sebeple “karanlık çağ” tanımı, İslam için değil, yalnızca Batı için geçerlidir. Hatta modern tarihçiler bu tanımın Batı için bile artık geçerli olmadığını kabul etmişlerdir. Çünkü tüm Ortaçağ’ı toptan karanlık ilan etmek hem bilim dışı hem de ideolojik bir yaklaşımdır.
2. İslam Dünyasında Gerçek Aydınlanma: Altın Çağ
İslam medeniyeti, ilmi ve hikmeti Kur’an’dan alan bir perspektifle hareket etti. “Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39:9) buyruğu, ilmin değerini ortaya koyarken; “Oku!” emri ise bilgiyle başlayan bir vahyin temelini oluşturdu.
İbn Sina, Farabi, Harezmi, Biruni, İbn Rüşd, Gazali, İbn Heysem, Akşemseddin gibi isimler sadece İslam dünyasını değil, insanlık medeniyetini besleyen ilmi birikimin öncüleri oldular. Tıpta, optikte, astronomide, matematikte ve felsefede bugün hâlâ faydalanılan ilkeleri ortaya koydular.
Bu alimlerin eserleri Avrupa’ya geçtiğinde, yüzyıllar sonra Rönesans ve Aydınlanma’yı doğuracak zemini hazırlamıştı. Ancak Batı bu kaynağı zamanla unuttu ya da bilinçli olarak gizlemeyi tercih etti.
3. Aydınlanma ve Batı’nın İslam’dan Aldığı Miras
- yüzyıldan itibaren Batılı âlimler İslam beldelerine giderek İslamî ilimlerle tanıştı. Bu bilgi transferi, Toledo, Sicilya ve Antakya gibi bölgelerde yoğunlaştı. Aristoteles’in eserleri Müslüman filozoflar üzerinden Avrupa’ya geçti. Harezmi’nin cebiri, İbn Sina’nın tıbbı, İbn Rüşd’ün felsefesi Avrupalı üniversitelerde okutuldu.
Ancak bu miras, zamanla Batı tarafından sahiplenildi, fakat kaynağı anılmadı. Galileo’dan yüzyıllar önce dünyanın döndüğünü söyleyen Biruni unutuldu. Kan dolaşımını tarif eden İbn Nefis’in adı bile geçmedi. “Batı’nın Aydınlanması”nın arka planında, İslam medeniyetinden alınan ışık vardı, fakat bu ışık, sahibinden izinsiz kullanılmaya başlandı.
4. Seküler Aydınlanma: Mit mi Gerçek mi?
Batı’da Aydınlanma olarak bilinen süreç, esasen kilise despotizmine karşı bir isyandı. Ancak zamanla bu isyan, sadece kiliseyi değil, her türlü kutsalı reddeden bir akıma dönüştü. Dinî fanatizmle mücadele ederken tam ters yönde başka bir fanatizm üretildi: Seküler dogmatizm.
Sekülerlik, Avrupa için bir kurtuluş olsa da, evrensel bir model değildir. Çünkü İslam’da devlet ve din düşman değil, kardeştir. İlim ve iman arasında çatışma yoktur. Bu yüzden Aydınlanma düşüncesi İslam dünyasında bir ihtiyaç değil, Batı’nın sapmalarına karşı bulduğu eksik bir denge çabasıdır.
5. Gerçek Aydınlatıcılar Kimlerdi?
Tarihte hakiki aydınlatıcılar, insanlığa hem aklı hem ruhu öğreten kişilerdi. İslam alimleri, ilmi sadece deney ve gözleme indirgemedi; onu hakikat arayışının bir parçası olarak gördüler. Gazali, aklın sınırını bildi; Farabi, hikmetin amacını koydu; İbn Sina, tıbbı bir ibadet gibi işledi; Biruni, evrenin sırlarını Allah’ın ayetleri gibi yorumladı.
Batı’nın ilerlemesi, bu isimlerin omuzlarına basarak oldu ama Batı, bu isimleri tarih kitaplarından sildi. Newton’un “devlerin omzunda durdum” sözü meşhurdur; fakat o devlerin arasında kimler vardı?
6. Seküler Toplumlarda Ruhsal Kriz: Bilim Yükseldi, Kalp Düştü
Bugün seküler toplumlarda bilim, teknoloji ve refah arttı ama ruhî huzur azaldı. Avrupa’da intihar oranları yükseldi, gençler anlamsızlık hissine kapıldı, aileler dağıldı. Çünkü insan sadece et ve kemikten ibaret değildir; kalbinin de gıdaya ihtiyacı vardır. Bu gıda da yalnızca teknolojiyle değil, vahiy ve imanla sağlanabilir.
Modern insan “her şeye sahibim ama mutlu değilim” diyor. Çünkü sekülerlik insanı sadece dünyaya hapsetti. Halbuki insan hem dünya hem ahiret için yaratılmıştır. “Bilin ki kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d 13:28) (Diyanet İşleri Başkanlığı Meali)
7. Sekülerliğin Artıları ve Eksileri: Hristiyan Batı İçin Bir Reçete, Tüm İnsanlık İçin Değil
Sekülerlik, Hristiyan Batı’nın kendi çöküşüne karşı geliştirdiği bir tepkidir. Kilise despotizmi, aforozlar, engizisyonlar gibi zulümler karşısında ortaya çıkmış ve Batı’da bazı faydalar sağlamıştır. Ama bu faydalar, İslam medeniyeti için geçerli değil, hatta zararlıdır.
Batı Açısından Artıları:
- Kilise tahakkümünün kırılması.
- Mezhep savaşlarının sona ermesi.
- Bilimsel çalışmaların özgürleşmesi.
Fakat bu kazançların hiçbiri İslam dünyasında bir ihtiyaç olmamıştır. Çünkü:
- İslam’da zaten düşünce özgürlüğü, fıkıh çeşitliliği ve ilim teşviki vardır.
- Osmanlı’da gayrimüslimler millet sistemiyle kendi hukuklarında yaşadı.
- İslam medeniyetinde kilise gibi bir “dinî baskı kurumu” zaten yoktur.
Eksileri:
- Manevî boşluk: Allah’sız, ahiretsiz bir yaşam ruhu kuruttu.
- Yeni dogmalar: Komünizm, faşizm, ırkçılık gibi seküler dinler üretildi.
- Aile dağılması: Kadına sözde eşitlik verildi ama annelik ve iffet değersizleştirildi.
- Ahlaki çöküş: Sapkınlıklar hak; edep ve haya geri kalmışlık sayıldı.
- Doğa tahribi: Tabiat Allah’ın emaneti olmaktan çıkarılıp sömürü aracı yapıldı.
Sekülerlik bir şeyi onarmaya çalıştı ama birçok şeyi yıktı. Tıpkı “içki” gibi; belki geçici rahatlık sağladı ama sonunda hem aklı, hem kalbi sarhoş etti.
Sonuç: Mitlerden Arınıp Hakikate Yönelmek
Sekülerizmin “aydınlanma” diye sunduğu şey, aslında İslam’ın asırlar önce yaşadığı hakiki aydınlanmanın çarpık bir taklididir. Batı, zulmü dine yükledi; İslam ise dini adaletin temeli yaptı. Batı kutsalı hayatın dışına attı, İslam kutsalı hayatın merkezine koydu.
Gerçek aydınlanma, ne sadece bilimsel ilerleme, ne de seküler özgürlüktür. Gerçek aydınlanma; ilimle beslenen bir akıl, vahiy ile terbiye edilmiş bir kalp, adaletle düzenlenmiş bir toplum ve ahirete hazırlanan bir dünya görüşüdür.
Unutma: “Bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” (Zümer 39:9) ve “Kalpler ancak Allah’ın zikriyle huzur bulur.” (Ra’d 13:28)
Işık arıyorsan, önce kaynağa yönel.
Yorumlar
Yorum Gönder