Ana içeriğe atla

Batı Biliminin Tarihsel Gelişimi ve İslâm Dünyasının Katkıları

 


Batı Biliminin Tarihsel Gelişimi ve İslâm Dünyasının Katkıları




Antik Çağ: Bilimin İlk Temelleri ve Mirası



Batı bilim geleneğinin temelleri Antik Yunan ve Roma döneminde atılmıştır. M.Ö. 5.–4. yüzyıllarda yaşamış Platon, Aristo, Öklid, Arşimet, Hipokrat, Galen gibi Yunan/Roma bilginleri; felsefe, matematik, tıp, astronomi ve doğa felsefesi alanlarında ilk klasik eserleri verdi. Bu dönemde gezegenlerin hareket modelleri (Batlamyus’un Almagest’i), Öklid’in geometri aksiyomları, Hipokrat ve Galen’in tıbbi kuramları Batı bilim mirasının temelini oluşturdu. Ancak Roma İmparatorluğu’nun çöküşü ve Erken Orta Çağ’da Avrupa’da siyasal kargaşa ile skolastik düşüncenin baskın hale gelmesi, bilimsel üretkenliği durma noktasına getirdi. Avrupa “karanlık çağ” olarak anılan bu dönemde bilimsel bir gerileme yaşarken, Antik Çağ’ın bilimsel mirası büyük ölçüde Bizans İmparatorluğu ve yükselen İslam uygarlığı tarafından muhafaza edildi . Özellikle İstanbul ve Cündişapur gibi merkezlerde Grekçe eserler korunurken, 7. yüzyıldan itibaren İslam fetihleriyle Orta Doğu ve Akdeniz’de Antik dönem bilgi birikimi yeni sahiplerini buldu. Bu sayede Antik Yunan’ın bilimsel mirası tamamen kaybolmadı; İslam dünyası bu mirası devralıp geliştirerek daha sonra Batı’ya aktaracak bir köprü vazifesi gördü .



Orta Çağ Başlarında Batı ve İslam Dünyası



Orta Çağ’ın ilk dönemlerinde (5.–10. yy) Batı Avrupa’da skolastik düşünce, feodal yapı ve Kilise’nin entelektüel hegemonyası nedeniyle bilimsel faaliyetler cılız kaldı. Oysa aynı dönemde İslam dünyası, siyasi birlik ve kültürel canlılığın etkisiyle bilimsel gelişmede öncü hale geldi. 8. yüzyıldan itibaren Abbasi Halifeliği dönemiyle birlikte Bağdat, Şam, Kahire, Kurtuba, Semerkant gibi merkezlerde matematik, astronomi, tıp, fizik, kimya ve felsefe alanlarında yoğun çalışmalar başladı . Müslüman yöneticiler, farklı kültür ve dinlere mensup bilgileri himaye ederek bağnazlıktan uzak, hoşgörülü bir öğrenme ortamı sağladılar . Nitekim bu dönemde Arap, Fars, Türk, Hint asıllı birçok bilim insanı; Müslüman, Hristiyan, Yahudi dinlerine mensup alimler, İslam medeniyetinin bilimsel atılımına birlikte katkı sundu . İslam bilginleri Antik Yunan eserleri kadar Pers, Hint ve Çin kaynaklarından da yararlandılar ve böylece İslam uygarlığı altındaki bilim, yaklaşık dört asır boyunca tarihin ilk uluslararası bilimsel atılımına dönüşerek Antik Yunan ile modern çağ arasında bir entelektüel köprü kurdu .


Bu dönemde İslam dünyasında çeviri hareketi olarak bilinen büyük bir kültürel atılım gerçekleşti. 8.–9. yüzyıllarda Bağdat’ta Beyt’ül Hikme (Bilgelik Evi) kurulup Yunan, Hint, Süryani ve Fars dillerindeki eserler sistematik olarak Arapçaya çevrildi . Örneğin, Aristo, Eflatun ve Plotinus’un felsefi eserleri; Öklid’in Elementler’i, Batlamyus’un Almagest’i; Hipokrat ve Galen’in tıp metinleri; Dioskorides’in Materia Medicası ve Hint matematiğinin klasik metinleri Arapçaya kazandırıldı . Bu sayede İslam alimleri Antik dünyanın birikimine vakıf olarak onu daha ileri taşıma imkanı buldular. Kindî, Farabî, İbn Sînâ, İbn Rüşd gibi düşünürler Antik mirası yorumlayıp geliştirerek İslam felsefe-bilim geleneğini kurdular; Avrupa ise bu klasik eserlerin çoğuna o dönemde erişemiyordu. Nitekim Batı Orta Çağ’ında birçok önemli eser ancak İslam filozoflarının Arapça açıklamaları sayesinde anlaşılabilecekti; Batı, Aristoteles’in Metafizik’ini veya Batlamyus’un Almagest’ini Farabî, İbn Sînâ, İbn Rüşd’ün rehberliği olmadan kavrayamazdı . Dolayısıyla İslam medeniyeti, Antik Yunan’ın mirasçısı ve sürdürücüsü olarak, bu bilgileri korumakla kalmadı aynı zamanda özgün katkılarla zenginleştirdi .



İslam’ın Altın Çağı: Bilimsel Atılımlar (8.–12. yy)



8.–12. yüzyıllar arasında İslam coğrafyasında bilimsel üretkenlik zirveye ulaştı. Bu “Altın Çağ” döneminde Müslüman bilim insanları matematik, astronomi, tıp, fizik, kimya gibi alanlarda hem antik bilgiyi ilerlettiler hem de kendi keşif ve teorilerini ortaya koydular. Aşağıda bu dönemde İslam dünyasında gelişen bazı bilim alanları ve Batı’ya da aktarılan önemli katkılar özetlenmiştir:


  • Matematik ve Aritmetik: 9. yüzyılda Harezmli Muhammed el-Harezmi (Al-Khwarizmi), Kitabü’l Cebr ve’l Mukabele adlı eseriyle cebir (algebra) ilmini sistemleştirdi. El-Cebr kelimesi, onun kitabının adından gelir ve modern “algebra” terimi buradan türemiştir . Al-Harezmi aynı zamanda Hint-Arap rakam sistemini ve ondalık konumsal sistemi İslam dünyasında tanıttı; eseri Latincede Algoritmi adıyla tanınarak Avrupa’da “algorithm” kavramına adını verdi . Bu sayede 0 (sıfır) dahil 1–9 arasındaki basamaklı sayı sistemi ve ondalık hesap, önce İslam dünyasında yaygınlaşmış, 12.–13. yüzyıllarda da İtalya’lı Leonardo Fibonacci gibi batılı matematikçiler tarafından öğrenilerek Avrupa’ya aktarılmıştır. Nitekim Fibonacci 1202’de yazdığı Liber Abaci ile bu Hindu-Arap rakam sistemini Avrupa’ya tanıtmış; kendisi bu yöntemleri bir Arap üstatdan öğrendiğini belirtmiştir . Böylece Avrupa, hantal Romen rakamları yerine ondalık ve cebirsel hesaplamaya geçerek matematikte büyük bir sıçrama yapmaya başlamıştır . Ayrıca İslam matematikçileri geometri ve trigonometriyi de geliştirdiler: sinüs ve kosinüs kavramlarını kullanarak Yunanların kiriş hesaplarının yerini alan modern trigonometriyi kurdular . Ebû’l Vefâ el-Bûzcânî, Battânî ve Sâbit bin Kurra gibi alimler trigonometrik tablolar hazırlayıp sinüs/teğet hesaplamalarını sistemleştirdiler; sinüs teoremini formüle ettiler . Bu ilerlemeler daha sonra Batılı gökbilimciler tarafından kullanılacak matematiksel araçları sağladı.
  • Astronomi ve Kozmoloji: İslam astronomları Ptolemaios (Batlamyus)’un gezegen modelini eleştirel bir gözle inceleyip yeni gözlemlerle güncellediler. 10. yüzyılda el-Battânî (Albatenius), Güneş yılının uzunluğunu daha doğru hesapladı ve trigonometrik yöntemlerle Zic adında astronomi tabloları oluşturdu. 9. yy’da Mûsâ kardeşler ilk otomatik cihazları ve gözlem aletlerini geliştirdiler . 11. yy’da Ömer Hayyam, takvim hesaplamaları yapıp tropik yıl ölçümünü iyileştirdi. 13. yy’da Nasîrüddin Tûsî ve Meraga Rasathanesi ekolü, gezegen yörüngelerindeki düzensizlikleri açıklayan yeni geometrik modeller (ör. Tûsî çifti) geliştirdi . Bu modeller, Dünya’nın hareketini açıklamada Ptolemaik sistemdeki bazı sorunları çözdü. Nitekim modern tarihçiler, Kopernik’in 16. yy’da geliştirdiği heliosentrik (Güneş merkezli) modelde Tûsî’nin matematiksel formülasyonuna çok benzer unsurlar (Tûsî çift mekanizması gibi) tespit etmişlerdir . Hatta 14. yy’da Şam’lı astronom İbn eş-Şâtır, gezegen modellerini Ptolemaios’un eksen kaydırma (ekzantirik) ve eşmerkezli daire varsayımlarını düzeltip Güneş merkezli sisteme yakın bir şekilde kurgulamıştı. Güncel araştırmalar, Kopernik’in modeli ile İbn eş-Şâtır’ın çizimleri arasında çarpıcı benzerlikler olduğunu, Kopernik’in muhtemelen bu İslamî kaynaklardan etkilendiğini ortaya koymuştur . Ayrıca İslam dünyasında geliştirilip Endülüs üzerinden Batı’ya aktarılan ayrıntılı yıldız kataloğları (ör. El-Sûfî’nin sabit yıldızlar kitabı) ve astronomik gözlem enstrümanları (usturlaplar, küresel usturlar) Avrupa astronomisinin temel araçları haline gelmiştir. Avrupa’da kullanılan pek çok yıldız ismi (Betelgeuse, Algol, Deneb, Vega vb.) bu dönemin Arapça isimleri olarak bugün dahi varlığını sürdürmektedir.
  • Tıp ve Biyoloji: İslam tıbbı, Antik Yunan’ın humoral patoloji kuramını devralıp deneyimle harmanlayarak Orta Çağ’ın en ileri tıbbi bilgi birikimini oluşturdu. Ebu Bekir er-Râzî (Rhazes), İbn Sînâ (Avicenna), Ali ibn Abbas ve Zehrâvî (Abu’l Kâsım) gibi hekimler kapsamlı tıp ansiklopedileri ve cerrahi kitapları kaleme aldılar. Râzî, el-Hâvî (Liber Continens) adlı eserinde kendi klinik gözlemlerini derleyerek hastalıkların seyrini kayda geçirdi; kızamık ve çiçek hastalığını ayırt eden ilk hekim oldu. İbn Sînâ, 1025 civarında tamamladığı el-Kanun fi’t-Tıb (Tıbbın Kanunu) adlı beş ciltlik eserde döneminin tüm tıbbi bilgisini sistematik bir bütün halinde sundu . Bu eserler İslam dünyasında olduğu kadar, 12. yüzyıldan itibaren Latinceye çevrilerek Avrupa’da da temel başvuru kaynağı haline geldi . Örneğin İbn Sînâ’nın Kanun’u, 12. yy’da Toledo’da Latinceye çevrildikten sonra “Canon Medicinae” adıyla anıldı ve Avrupa üniversitelerinde eğitim programının temeli oldu . Avrupa’da 18. yüzyıla dek tıp öğretiminde ana otorite olarak bu kitap okutulmaya devam etti . Yine Zehrâvî’nin cerrahi aletleri ve teknikleri hakkındaki kitabı (Kitab al-Tasrif, Latince Concessio) Avrupalı cerrahlarca yüzyıllarca kullanıldı. Görüldüğü gibi, Müslüman hekimlerin teşhis, tedavi ve farmakoloji alanındaki birikimi Batı tıbbının gelişiminde doğrudan belirleyici olmuştur.
  • Fizik ve Optik: İslam alimleri, doğa bilimlerinde de özgün yöntemler geliştirdiler. 9. yy’da Kindî, ışığın doğasını ve sesin oluşumunu inceleyen ilk eserleri yazdı. 11. yy’da İbn el-Heysem (Alhazen), optik alanında devrimsel bir yaklaşım sergiledi. Kitabü’l-Menazir (Optik Kitabı) adlı yedi ciltlik çalışmasında görme olayı ve ışığın davranışı üzerine deneysel temelli bir teori ortaya attı. İbn Heysem, bilimsel yöntemi andırır biçimde deney ve gözleme dayalı açıklamalar getirerek, ışığın doğrusal yayılımı, yansıma ve kırılma kanunları üzerine doğruya yakın sezgiler geliştirdi. Özellikle karanlık oda (camera obscura) deneyleri ve merceklerin büyütme özelliğine dair çalışmaları, ondan 600 yıl sonra gelen Avrupalı bilim insanlarının ilham kaynağı oldu. İbn Heysem’in eseri 13. yüzyılda Latinceye çevrilerek Perspectiva adıyla bilindi ve Roger Bacon başta olmak üzere Avrupalı optikçilerin başvuru kaynağı haline geldi . Roger Bacon İbn Heysem’i ismiyle anarak ondan alıntılar yaptı; Johannes Kepler ve Willebrord Snell gibi 17. yy bilim insanları da eserinden etkilenerek modern optiğin temellerini attılar . Bu nedenle İbn el-Heysem, Batı’da “optik biliminin babası” ve hatta kullandığı sistematik yöntemden dolayı “ilk bilim insanı” olarak da anılır . Yine 13. yy’da fizikçi Nasîrüddin Tûsî, hareket yasaları ve ivme üzerine fikirler öne sürmüş; 14. yy’da İbn Kaldun gibi düşünürler hareketin sürekliliği (impetus teorisine benzer şekilde) kavramını tartışmıştır. Bu tür erken dönem fizik fikirleri, sonraki yüzyıllarda Avrupa’da Galileo ve Newton’un geliştireceği mekanik prensiplerine zemin hazırlayan entelektüel adımlar oldu.
  • Kimya ve Simya: İslam dünyasında simya, deneysel kimya alanına dönüşmeye başladı. 8. yy simyacısı Câbir bin Hayyan (Geber), maddelerin deneysel yöntemlerle incelenmesini teşvik ederek modern kimyanın temellerini attı. Câbir’e atfedilen eserler, damıtma (destilasyon), süblimleştirme, kristallendirme gibi birçok laboratuvar tekniğini tarif etti . O, deneysel sonuçlara dayanarak çeşitli maddeleri sınıflandırdı; örneğin kimyasal maddeleri uçucu “ruhlar” (ör. cıva, kükürt) ve metaller gibi gruplara ayırdı. Kral suyu olarak bilinen güçlü asit karışımını ve nitrik asit, sülfürik asit gibi maddelerin özelliklerini ilk tanımlayan Câbir olarak kabul edilir . Onun eserleri Latincede “Geber” adı altında Avrupa’da dolaşıma girmiş ve Orta Çağ Avrupası simya literatürünü derinden etkilemiştir. 13. yy’da Toledo çevresinde Câbir’in kitaplarının Latinceye çevrilmesiyle Avrupa simyacıları yeni deney teknikleri öğrenmiş, böylece simya mistik bir uğraş olmaktan çıkıp daha deneysel bir kimya anlayışına yönelmiştir . Modern tarihçiler, Avrupa’da kimya ilminin gelişiminin doğrudan doğruya Câbir bin Hayyan’a kadar izlenebileceğini vurgularlar . Aynı şekilde Muhammed el-Râzî de hem hekim hem kimyager olarak alkoller ve ilaçların damıtılması üzerine yöntemler geliştirmiş, bu bilgiler de Latince tercümeler aracılığıyla Avrupalıların eczacılık bilgisine katkı yapmıştır. Özetle, Müslüman simyacıların sistematik deney birikimi, Avrupa’da modern kimyanın filizlenmesinde kritik bir rol oynamıştır.




İslam Biliminin Batı’ya Aktarılması: Çeviri Hareketi (12.–13. yy)



12. ve 13. yüzyıllar, İslam dünyasında biriken muazzam bilimsel birikimin Batı Avrupa’ya taşındığı kritik bir dönemdir. Haçlı seferleri (özellikle 1095 sonrası) ve Akdeniz ticaret yolları sayesinde Avrupalılar, İslam medeniyetiyle daha yakından temas kurma imkanı buldular . En önemlisi, İspanya (Endülüs) ve Güney İtalya’daki kültürel etkileşim ve fetihler, İslam kültür hazinesinin Avrupa’ya akış kanalları oldu . İslam egemenliğindeki Toledo, Sevilla, Palermo, Salerno gibi şehirler, 12. yy’da tercüme merkezleri haline geldi. Toledo Tercüme Okulu’nda Gerard de Cremona gibi çevirmenler, Arapça yazılmış yüzlerce eseri Latinceye kazandırdılar. Constantinus Africanus gibi İtalyan asıllı bilginler, Tunus (Kayrevan)’da öğrendikleri tıp ve bilim kitaplarını Latinceye çevirmek üzere Avrupa’ya getirdiler . Bu dönemde II. Sylvester (Gerbert d’Aurillac) gibi kilise adamları, İspanya’da öğrendikleri İslami bilim sayesinde Avrupa’da astronomi ve matematik eğitimini yeniden canlandırdılar .


Özellikle 1120–1200 yılları arası, İslam dünyasının neredeyse bütün ana bilim literatürü Latinceye çevrildi . Öklid’in Elementleri, Batlamyus’un Almagest’i, Aristo’nun Fizik ve Metafizik’i, Galen ve Hipokrat’ın tıp metinleri – hepsi Arapça versiyonlarından Latinceye aktarılarak Batı’nın kullanımına sunuldu. Ayrıca İbn Sina, Razi, Kindî, Farabî, İbn Rüşd gibi İslam bilginlerinin orijinal eserleri de Latinceye çevrilip Avrupa kütüphanelerine girdi. Latinceye çevrilen bu eserler, Avrupa’da üniversitelerin kuruluşuna ve Skolastik düşüncenin şekillenmesine doğrudan etki etti. Örneğin, Paris ve Bolonya gibi erken üniversitelerde müfredat büyük ölçüde Aristo felsefesi ve İbn Rüşd’ün yorumları üzerine kuruluydu. Thomas Aquinas gibi düşünürler, İbn Rüşd’ün (Averroes) metinleriyle Aristo’yu yorumluyor; Roger Bacon gibi deneyci filozoflar, İbn Heysem’in optik yöntemlerini benimsiyordu . Cebir ve trigonometrinin temel kavramları Batı’ya bu çevirilerle girdi; cebir terimi bile doğrudan Arapçadan ödünç alındı . Aydin Sayılı gibi bilim tarihçileri, “cebir ilmi doğrudan doğruya İslam medeniyetinden Batı dünyasına geçmiştir” diyerek bu aktarımın altını çizer .


Bu çeviri faaliyeti öylesine kapsamlıydı ki, 12. ve 13. yüzyıllarda edinilen İslam kaynaklı bilgiler, Batı Avrupa’da Bilimsel Rönesans ve Devrim için gereken entelektüel zemini hazırladı . Tarihsel veriler göstermektedir ki eğer bu tercümeler olmasa idi, Kopernik, Galileo, Kepler, Descartes, Newton gibi 16.–17. yy dehalarının çalışmalarından söz etmek bile mümkün olmayacaktı . Nitekim 17. yüzyılda Avrupa’da çözülen pek çok kritik bilimsel problem (ör. gezegen yörüngelerinin yapısı, optik kırınım yasaları, yeni matematiksel yöntemler) İslam alimlerinin eserleri aracılığıyla Batı düşünce ortamına girmişti . Özetle, 12–13. yüzyıl çeviri hareketi, duraklama dönemindeki Avrupa bilimini adeta yeniden canlandırarak ona Antik mirası ve İslam’ın yeniliklerini birlikte sundu. Bu sentez, sonraki yüzyıllarda Avrupa’da yaşanacak büyük atılımların tohumlarını ekti.

İbn Sînâ’nın ünlü tıp ansiklopedisi Kanun’un bir Arapça el yazması sayfası ve İbn Sînâ’nın sonradan yapılan temsili portresi. İbn Sînâ’nın El-Kanun fi’t-Tıb adlı eseri 12. yüzyılda Latinceye çevrilerek (Canon Medicinae) Avrupa’da tıp eğitiminin temel kitabı haline gelmiştir. Bu kitap, 17. yüzyıla kadar medrese ve üniversitelerde otoritesini koruyarak hem İslam hem Avrupa tıbbında standart başvuru kaynağı olmuştur .



Rönesans ve Erken Modern Dönem (14.–17. yy): İslam Etkilerinin Sonuçları



15. ve 16. yüzyıllarda Avrupa’da yaşanan Rönesans, bilimsel ve kültürel açıdan adeta yeniden doğuş anlamına geliyordu. Bu dönemde antik klasiklerin orijinal dillerden okunması önem kazansa da, unutulmamalıdır ki Rönesans’ın bilimsel birikimi büyük ölçüde daha önceki iki asırlık çeviri hareketinin mirasına dayanıyordu. Matematik, astronomi, tıp gibi alanlarda İslam dünyasından gelen kavram ve veriler Avrupa düşüncesine yerleşmişti. Örneğin Copernicus, Güneş merkezli evren modelini geliştirirken İbn al-Şâtır ve Nasîrüddin Tûsî gibi İslam astronomlarının çizim ve modellerinden haberdardı; eserlerinde Al-Battani (Albategnius) ve Al-Zarqali (Arzachel) gibi Müslüman yıldızbilimcilerin gözlemlerine atıf yaptı. Nitekim Kopernik’in De Revolutionibus (1543) yapıtında, gezegen hareketlerini açıklarken kullandığı bazı geometrik araçlar, daha önce Meraga Rasathanesi’nde Tûsî tarafından geliştirilmiş tekniklerin bir yansımasıydı . Bu benzerlikler modern çalışmalarda detaylı olarak ortaya konmuş ve Kopernik’in modeli ile İslam astronomi literatürü arasındaki doğrusal bağlantılar vurgulanmıştır . Sonuç olarak, Rönesans astronomları Ptolemaios’un hatalarını düzeltme işine girişirken aslında İslam dünyasının eleştirilerinden ve alternatif modellerinden güç almışlardır.


Matematik alanında da Rönesans Avrupa’sı, İslam’dan miras kalan araçlarla hızlı ilerleme kaydetti. Trigonometri fonksiyonlarının (sinüs, kosinüs, tanjant) kullanımı sayesinde 15. yüzyılda denizcilik ve haritacılık gelişti; bu trigonometrik bilgiler  Ninth century İslam eserlerinden (ör. Nasîrüddin Tûsî’nin Şeklü’l-katta’sı gibi) alınmış ve tercümeler yoluyla yayılmıştı. Algebra ise artık Avrupa’da temel bir disiplin haline gelmişti; Cardano, Fibonacci, Viète gibi Rönesans matematikçileri, cebirsel denklemleri çözerken El-Harezmi’nin yöntemlerini daha da ilerlettiler. Hatta Galileo ve Newton gibi erken modern dönem bilim insanları bile kinematik hesaplarında ve astronomide İslam matematikçilerinin ortaya koyduğu trigonometrik ve cebirsel temelleri kullanmıştır. Örneğin Newton’un evrensel çekim yasasını formüle ederken kullandığı matematik, onluk kesirler ve analitik geometri gibi öncüllere dayanır ki, onluk kesir kullanımını Avrupa’ya ilk tanıtan Gıyaseddin Cemşid’in eserlerinin Latinceye çevrilmesi olmuştur.


Tıp alanında Rönesans ve sonrası dönemde dahi İslam hekimlerinin otoritesi hissediliyordu. Padova, Bologna gibi önde gelen tıp fakültelerinde İbn Sînâ’nın Kanun’u, Râzî’nin el-Hâvî’si ve İbn Rüşd’ün tıbbi yorumları ders kitabı olmaya devam etti. 1543’te Vesalius insan anatomisi atlasını yayımlayıp geleneksel Galen tıbbını sarsana dek, İbn Sînâ’nın öğretileri Avrupa hekimliğine yön vermekteydi. Paracelsus gibi Rönesans hekimleri İslam simya geleneğinden gelen kimyasal tedavileri uygulamaya çalıştılar; örneğin cıva, kükürt gibi madenlerle tedavi fikirleri Doğulu kaynaklardan esinlenmişti. Basılı kitabın ortaya çıkışı ile birlikte, 1498’de Kanun İtalya’da basıldı, Albücaras (Abu’l Kâsım) adıyla Zehrâvî’nin cerrahi kitabı yayınlandı ve böylece Müslüman hekimlerin bilgi hazinesi Avrupa’da çok geniş kitlelere ulaştı .


Fizik ve doğa felsefesinde de İslam dünyasından devralınan kavramlar mevcuttu. Orta Çağ sonlarında Avrupa’daki Skolastik düşünce, Aristoteles’in eserlerini İbn Rüşd’ün yorumlarıyla okumuş; impetus (meyil) teorisi gibi bazı erken hareket teorileri İslam filozoflarının (ör. İbn Sina ve İbn Bâce) fikirlerinden beslenmişti. Bu birikim, Galileo’nun 17. yy’da cisimlerin atış hareketi ve eylemsizlik prensibi üzerine geliştirdiği modern fiziğe giden yolda arka planda bulunuyordu. Optik alanında, Johannes Kepler 17. yy başlarında teleskobik astronomiyi kurarken, göz merceğinin görüntü oluşturma mekanizmasını İbn el-Heysem’in eserine borçluydu. Kepler, İbn el-Heysem’in perspektif kuramını dönüştürerek kendi Diyoptrik adlı optik yapıtını yazdı ve böylece ortaçağ İslam optiği, modern lens teorisine evrildi.



Bilimsel Devrim (17. yy) ve Sonrası: Mirasın Kalıcılığı



17. yüzyıldaki Bilimsel Devrim, Avrupalı bilim insanlarının (Galileo, Kepler, Descartes, Newton vb.) evrenin işleyişine dair köklü yeni kanunlar keşfetmesiyle tanımlanır. Bu devrim, elbette ki bir anda sıfırdan ortaya çıkmamış; önceki yüzyılların bilgi birikimi üzerine inşa edilmiştir. İslam dünyasından gelen matematiksel yöntemler, astronomik veriler ve deneysel yaklaşımlar, bu birikimin ayrılmaz bir parçasıydı. Örneğin Newton’un Principia Mathematica (1687) eserindeki birçok kavram (hareket yasalarının matematiksel formülasyonu, yerçekiminin evrenselliği fikri vb.), Selefleri olan İslam ve klasik dönem bilginlerinin çalışmalarına dayanarak olgunlaşmıştır. Newton, “Omuzlarında yükseldiğim devler” derken, kendinden önceki bilim mirasına işaret eder ki bu mirasın devleri arasında İbn Heysem, İbn Sînâ, Birûnî, Tûsî gibi isimlerin etkisi dolaylı da olsa mevcuttur.


Bilim tarihi araştırmaları, 17. yy’da çözülen birçok problemin aslında daha önceki İslam kaynaklarında tartışılmış olduğunu ortaya koymuştur. Örneğin, mercek kusurları (aberasyon) ve ışığın kırılması konuları İbn el-Heysem tarafından incelenmiş; mercekli teleskop icadından hemen sonra Kepler bu birikimi kullanarak teleskobun optik prensiplerini açıklamıştır. Yine Kimyager Robert Boyle’un 1660’lardaki deneysel yöntem vurgusu, İslam simyasında öteden beri var olan deneysel titizliğin bir devamı niteliğindedir. Descartes ve Leibniz gibi filozoflar, matematiksel düşünüme büyük önem verirken, cebirsel düşüncenin felsefeye uygulanması fikri Ömer Hayyam ve Nasîrüddin Tûsî gibi isimlerin matematik-felsefe çalışmalarında görülmüştü.


En somut miras göstergelerinden biri, bilim dilindeki terimsel sürekliliktir. Bugün kullandığımız birçok bilimsel terim ve kavram Arapça veya Farsça kökenlidir: alkali, alkol, kimya (alchemy > al-kimya), zenit, nadir, algoritma, Azimuth, algebra (el-cebr) vb. Bu da Orta Çağ İslam bilim mirasının modern bilime dilsel ve kavramsal düzeyde bile nüfuz ettiğini gösterir. Dahası, yüzlerce yıldızın adı (Aldebaran, Rigel, Algoritmus gibi) Arapça kökenli olarak astronomide yaşamaktadır.


18. yüzyıla gelindiğinde, Batı bilimde liderliği ele almış, Sanayi Devrimi ve modern teknolojik atılımlarla İslam dünyasını geride bırakmıştır. Ne var ki bu gelişme, temelde İslam’ın Altın Çağı’ndan aktarılan bilgi ve yöntemlerin Avrupa’da başarıyla özümsenip geliştirilmesinin bir sonucudur. İslam dünyasında bilim 13. yy sonrasında nispeten durgunlaşmış olsa da, daha önceki dönemde yapılan katkılar küresel bilimin kalıcı bir parçası haline gelmiştir. Günümüzde bu tarihsel etkileşim, bilim tarihçileri tarafından ayrıntılı şekilde belgelenmektedir: İslam medeniyetinin Avrupa’ya yaptığı katkılar olmadan modern bilimin bugünkü düzeyine ulaşması mümkün gözükmemektedir . Sonuç olarak, Batı’nın bilimsel gelişme süreci incelendiğinde, İslam alimlerinin bilgi, yöntem, keşif ve teorilerinin adeta görünmez bir el gibi her çağda Batı’ya yön verdiği; bilimin evrensel bir uğraş olup, medeniyetler arasında süreklilik arz ettiğinin altı çizilmelidir.


Kaynakça: Bu raporda sunulan bilgilerin dayandığı başlıca kaynaklar arasında Aydın Sayılı (1985) gibi bilim tarihçilerinin eserleri, Grant (1986) ve Koyré gibi Batı bilim tarihi otoritelerinin çalışmaları ile güncel araştırma makaleleri bulunmaktadır. Özellikle DergiPark akademik dergilerinde yayınlanan Cengiz (2024) makalesi, Orta Çağ’da İslam-Batı bilim etkileşimini detaylıca ele almaktadır . Ayrıca Sarkaç Bilim Platformu (2019)’daki “İslam dünyası biliminin Avrupa’ya etkisi” başlıklı yazı, halk dilinde fakat güvenilir referanslarla, İslam’ın Altın Çağı bilim insanlarının buluşlarını özetlemektedir . Britannica gibi güvenilir ansiklopedik kaynaklar da Fibonacci’nin Hindu-Arap sayı sistemini Avrupa’ya tanıtması , Avicenna’nın Kanununun Avrupa tıbbındaki yeri gibi konularda teyit edici bilgiler sunmuştur. Son olarak, Phys.org (2025) ve akademik yayınlar, Kopernik’in İslam astronomlarından etkilendiğine dair en yeni bulguları aktarmaktadır . Bu kaynakların tümü, İslam dünyası ile Batı arasındaki bilimsel alışverişin ne denli derin ve kapsamlı olduğunu bir kez daha gözler önüne sermektedir. 


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...