Ana içeriğe atla

“Hak” Kavramı ve Eşyanın Hakikatinin Sabitliği: Kelâmî Temellendirme Üzerine Ontolojik ve Epistemolojik Bir İnceleme

 

“Hak” Kavramı ve Eşyanın Hakikatinin Sabitliği: Kelâmî Temellendirme Üzerine Ontolojik ve Epistemolojik Bir İnceleme

Özet

Bu makalede “hak” kavramı ontolojik, epistemolojik ve metafizik bağlamlarda ele alınmakta; özellikle İslâm kelâmcılarının savunduğu “eşyanın hakikati sabittir” ilkesine odaklanılmaktadır. Gerçekliğin özneden bağımsız olduğunu ve insan aklının bu gerçekliğe ulaşabileceğini savunan bu yaklaşım, hem bilgi teorisinin temelini, hem de Allah’ın varlığına dair istidlâlin zeminini teşkil eder. Sofist, agnostik ve rölativist yaklaşımların eleştirisiyle birlikte eşyanın sabit bir hakikate sahip olduğunun nasıl temellendirildiği açıklanmaktadır.


1. Giriş: Hak Kavramının Anlam Katmanları

“Hak” kelimesi Arapça kökenlidir ve Kur’an’da ontolojik, epistemolojik, hukuki ve ahlaki düzlemlerde kullanılır. Gerçeklik bağlamında bu kavram özellikle şu üç yönden anlam kazanır:

  1. Ontolojik (varlıksal) olarak hak: Gerçek olan, sabit olan, varlığı kendinden olan. Bu anlamıyla yalnız Allah “el-Hakk”tır.

    “İşte bu, Allah’ın hakkın ta kendisi olduğu…” (Lokman 30 )

  2. Epistemolojik (bilgisel) olarak hak: Bilginin, nesnesine uygun olması. Yani bir şeyin zihindeki tasavvurunun, dış gerçeklikle örtüşmesi.

  3. Ahlaki-hukuki olarak hak: Sahip olunması gereken, adaletin gereği olan. Bu bağlam, bu yazının kapsamı dışında bırakılmıştır.

Kur’an’da yer alan birçok ifade, hak kavramını hem gerçekliğe hem de doğruluğa işaret edecek biçimde kullanır:

“De ki: Hak geldi, batıl yok olup gitti. Zaten batıl yok olmaya mahkûmdur.” (İsra 81 )

Bu bağlamda “hak”, sabit olan, değişmeyen, aldatmayan, özüne uygun olandır. Bunun karşısında yer alan “batıl” ise geçici, asılsız, köksüz olandır.


2. Eşyanın Gerçekliği: Kelâmcıların Temel İlkesi

Kelâmcılar, düşünce sistemlerini “eşyanın hakikati sabittir” ilkesine dayandırmışlardır. Bu, hem varlığın (mevcûdâtın) özneden bağımsız bir gerçekliğe sahip olduğunu, hem de bu gerçekliğin bilgiye konu olabileceğini ifade eder. Kelâmcılar eşyanın gerçekliğiyle insanın bilgisi arasında bir uygunluk ilişkisi kurarak, bilgiye ulaşmanın mümkün olduğunu savunurlar.

“İnsan, âlemi varlıksal ve epistemolojik açıdan kavrayarak işaretleri okuyabilir, metafizik bilgiye ulaşabilir.” (Fatma Aygün, 2015)


3. Sofist ve Rölativist Yaklaşımların Eleştirisi

Sofistler ve modern rölativistler, eşyanın özüne dair kesin bilgiye ulaşılamayacağını, bilgilerin kişisel ve göreli olduğunu savunurlar. Ancak kelâmcılar bu yaklaşımları:

  • Mantıksal olarak çelişkili,

  • Bilgi ve inanç açısından yıkıcı,

  • Metafiziği imkânsız kılan görüşler olarak görmüşlerdir.

Mâtürîdî ve diğer kelâmcılar, sofistlerin bilgi inkârlarını, duyu ve aklı temel alan bilgi yollarıyla çürütmüş, eşyaya dair sabit hakikatlerin olduğunu ileri sürmüşlerdir.


4. Duyular, Akıl ve Bilgi İlişkisi

Kelâmcılar, duyuların ve aklın bilgi kaynağı olarak güvenilir olduğunu savunurlar. Duyu yanılmaları, bilgi imkânını reddetmek için değil, arızi durumların dikkate alınması gerektiğini göstermek içindir. İdrakin bilgiye ulaştıran en açık yol olduğunu, bu yolla metafizik bilgilerin temellendirilebileceğini belirtirler.

Örnek olarak, Sümâme b. Eşres'in bir şüpheciye tokat atarak “acıyı hissediyorsan gerçeklik vardır” demesi, bu tür algısal bilgilerin inkâr edilemezliğine işaret eden sembolik bir örnektir.


5. Kant, Agnostisizm ve Modern Rölativizmin Reddi

Kant’ın numen-fenomen ayrımı çerçevesinde, mutlak hakikatin bilinemez olduğu iddiası, kelâmcılar tarafından reddedilir. Çünkü bu görüş:

  • Bilginin sadece zihne bağlı olduğunu iddia eder.

  • Allah’ın varlığına dair aklî istidlâli imkânsız hâle getirir.

  • Nihayetinde metafiziği ve inancı ayırır.

Fakat modern bilimsel veriler (Big Bang, kozmolojik sabitler), kelâmcıların evrenin sonradan yaratıldığı ve düzenli olduğu görüşünü desteklemekte; böylece metafizik bilginin, özellikle Allah’ın varlığına dair bilginin, aklî olarak mümkün olduğunu ortaya koymaktadır.


6. Metafizik ve Teolojik Açılım: Eserden Müessire

Kelâmcılar için eşyanın gerçekliği sadece bilimsel değil, teolojik anlamda da zorunludur. Çünkü:

  • Eğer âlem hayalse, Allah’ın fiilleri gözlemlenemez olur.

  • Eğer bilgiye ulaşılamıyorsa, Allah’a istidlal edilemez.

  • Eğer gerçeklik göreliyse, iman sabit olamaz.

Bu sebeple, kelâmcıların eşyayı sabit hakikatli olarak görmesi, yalnızca bilgi teorisi değil, iman ve kulluk sorumluluğunun da temeli olarak değerlendirilmelidir.


Sonuç: Hakikatin Sabitliği, Bilginin İmkânı ve İmanın Akli Temeli

“Eşyanın hakikati sabittir” ilkesi, İslâm kelâmının sadece felsefî değil, inançsal ve ahlâkî boyutları da olan temel taşlarından biridir. Bu ilke:

  • Gerçekliğin kişiden bağımsız olduğunu,

  • Bilginin bu gerçekliğe ulaşabildiğini,

  • Allah’ın varlığına akıl yürütmeyle ulaşılabileceğini,

gösteren bir düşünce sistemini mümkün kılar. Şüpheciliğin modern ve klasik versiyonlarına karşı bu tutum, sadece teorik değil, var oluşsal ve imanî bir müdafaadır.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...