Fiilî Ayetlere Kapatılan Göz: Müslümanların İlimde Gerilemesinin Derin Sebepleri
İslam ümmeti bir dönem bilimin, felsefenin, tıbbın ve teknolojinin öncüsüyken, zamanla bu öncülüğü kaybetmiş ve Batı dünyasına karşı ciddi bir geri kalmışlık yaşamıştır. Bu durum sadece dış müdahalelerle değil, bizatihi Müslümanların iç zaaflarıyla açıklanabilir. Bunların en önemlilerinden biri, Kur’an’ın işaret ettiği Allah’ın fiilî ayetlerini ihmal edip sadece sözlü ayetlere yoğunlaşmalarıdır.
1. Kur’an’da Sözlü ve Fiilî Ayet Dengesi
Kur’an, iki temel ayet türünden söz eder:
- Sözlü Ayetler: Mushaf’ta yazılı olan, tilavet edilen ayetlerdir.
- Fiilî Ayetler: Kâinattaki yaratılış delilleridir. Göklerin ve yerin yaratılışı, gece ve gündüzün dönüşümü, yağmur, rüzgâr, denizler, dağlar, canlılar… Hepsi Allah’ın fiilî ayetleridir.
“Şüphesiz göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde, akıl sahipleri için gerçekten açık deliller vardır.”
(Âl-i İmran, 190)
“Gökleri ve yeri yaratan, gökten su indirerek onunla yeryüzünden ürünler çıkaran, rüzgârları ve bulutları yönlendiren Allah’ın ayetlerinde akleden bir topluluk için elbette deliller vardır.”
(Bakara, 164)
2. Neden Fiilî Ayetler İhmal Edildi?
Tarihsel Kırılma Noktası: Rasathanenin Yıkılışı
Müslüman dünyada fiilî ayetlerin gözlenmesi ve tabiatın okunması geleneği özellikle 16. yüzyılda durma noktasına geldi. En trajik örneklerden biri, Taqiuddin tarafından kurulan İstanbul Rasathanesi’nin 1580 yılında yıkılmasıdır. Bu olay, ilimle meşgul olan kurumlara yönelik güvensizliğin ve bazı çevrelerde bilime karşı geliştirilen önyargının simgesidir.
Bu yıkımın arkasında, zamanla uydurulmuş bir takım sözde “fetvalar” ve hurafelere dayanan gerekçeler olduğu aktarılmıştır. Oysa Kur’an’ın açık emirleri bu tutumu reddeder.
Rad Suresi 2–5. ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır tefsirinde, göklerin direksiz yükseltilmesi ve gök cisimlerinin yörüngeleriyle işlediği sistemin düzeni anlatılırken, bu ayetlerin insanı gözlem yapmaya, gökleri incelemeye, astronomiyle meşgul olmaya teşvik ettiği açıkça vurgulanır. Elmalılı, bu ayetlerin sadece dini tefekküre değil, gözleme dayalı bilimsel araştırmalara da kapı açtığını belirtir.
Kısacası, rasathanenin yıkılması ve benzeri zihniyetler Kur’an’ın ruhuna tamamen aykırıdır. Asıl vazife, göklerin, yerin ve yaratılışın düzenini araştırmak, Allah’ın kudretini kavramaya çalışmaktır.
a) Sözlü Ayetleri Ezber, Fiilî Ayetleri Unutma
Müslüman toplumlarda Kur’an’ın okunması, ezberlenmesi ve lafzen öğrenilmesi yüceltilmiş; ama onun işaret ettiği kâinattaki işleyişi anlama kısmı ikinci plana atılmıştır.
- Mushaf’a gösterilen saygı, tabiatı anlama çabasında gösterilmemiştir.
- Kur’an’ın “ibret alın, bakın, düşünün, gezip görün” çağrıları ihmal edilmiştir.
b) Medrese Sistemi ve Daraltılmış İlim Tanımı
- İslami eğitim sistemi, fıkıh ve kelam eksenli gelişti.
- Fen bilimleri, tabiat, matematik gibi alanlar ya ikinci plana atıldı ya da tamamen dışlandı.
- Hâlbuki Gazâlî, Farabî, İbn Rüşd gibi isimler sözlü ve fiilî ayetler arasında denge kurmuşlardı.
c) Tasavvufun Bazı Sapmaları
- Tasavvufun bazı kolları dünyayı tümden değersizleştirdi.
- Tabiata bakmak, yaratılışı anlamak yerine sadece içe dönük tefekkür teşvik edildi.
- Bu, fiilî ayetlerin ihmaline zemin hazırladı.
3. Sadece Sözlü Ayetlere Odaklanmanın Sonuçları
- Kur’an ezberi arttı, ama Kur’an’a dayalı bilim üretimi durdu.
- Tefsirler arttı ama fizik, biyoloji, astronomi gibi alanlarda ilerleme kesildi.
- Ayetler okundu ama yaratılışın okunması terk edildi.
- Müslümanlar göklere bakmadı, semavatı anlamaya çalışmadı.
- Bu da Batı’ya kaptırılan bilim mirasına yol açtı.
4. Neden Yeni Bir İslami İlim Sistemi Kurulamadı?
- Felsefenin dışlanması, aklî düşüncenin zayıflamasına yol açtı.
- Dinî ilimler kendini güncelleyemedi; mukallidlik zihniyeti ağır bastı.
- Doğa bilimleri sekülerleştiği için, dinî çevrelerde dışlandı.
- Batı’dan gelen bilim, imanla sentezlenemedi, ya tamamen reddedildi ya da sorgusuz kabul edildi.
5. Ne Yapılmalı?
a) Kur’an’ın fiilî ayet vurgusu yeniden merkeze alınmalı:
- Eğitim sisteminde hem Mushaf hem Kâinat birlikte okunmalı.
- Tefsir, hadis, fıkıh ile birlikte fizik, biyoloji, astronomi, coğrafya öğretilmeli.
b) Medrese–Üniversite sentezi yapılmalı:
- Geleneksel İslam ilimleri ile modern bilimler tevhidî bakışla birleştirilmeli.
c) Tabiat ilmi bir ibadet olarak görülmeli:
- Her bir doğa gözlemi, Allah’ın fiiline şahitliktir.
- Kur’an’ın amacı sadece lafzını korumak değil; yaratılışı anlamak ve kulluğu derinleştirmektir.
7. Denge Bozulunca Sonuç: Bilimcilik ve Mahkûmiyet
Müslümanlar Kur’an’daki sözlü ve fiilî ayetler arasında, ayrıca dünya ve ahiret ilimleri arasında gerekli dengeyi kurmadıklarında,
- Bir yandan lafızcı bir dindarlığa sıkıştılar,
- Diğer yandan tabiatı okuyamayan, teknolojik üretimden uzak kalan toplumlara dönüştüler.
Bu da neticede Müslümanları,
- Sadece dünyayı esas alan seküler bilimcilere
- Vahyi dışlayan Batı merkezli bilgiye
mahkûm etti.
Oysa Kur’an, hem Allah’ın kelamını hem de kevnî ayetlerini birlikte okumayı, dünyayı ve ahireti birlikte gözeten bir ilim anlayışını emreder. Bu dengenin kurulmadığı yerde ya maddecilik ya şekilcilik galip gelir.
SONUÇ
İslam dünyasının bilimde gerilemesinin temel sebeplerinden biri, Kur’an’ın işaret ettiği fiilî ayetlerinin ihmal edilmesi, yaratılış kitabının okunmamasıdır. Bugün yeniden diriliş isteniyorsa, Kur’an’ı hem lafzen hem kevnen okumak, tefekkürü yeniden ihya etmek şarttır. İslam, sadece namazda okunan değil; gökte, yerde, atomda, galakside okunan bir kitaptır.
“Onlar, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler.” (Âl-i İmran, 191)
Yorumlar
Yorum Gönder