1. Gazâlî “Düşünmeyin” demedi, “Batıl temellere dayalı felsefeye teslim olmayın” dedi.
İmam-ı Gazâlî’nin felsefeye yönelttiği eleştiri “akla ve düşünceye” değil, bilakis aklı vahiyden bağımsızlaştırarak metafiziği Aristotelesçi bir dogmaya dönüştüren Fârâbî-İbn Sînâ çizgisinedir.
Gazâlî’nin “Tehâfütü’l-Felâsife” (Filozofların Tutarsızlığı) adlı eseri, felsefeyi topyekûn reddetmek için değil, İslam dışı temellere yaslanan metafiziğin yanlışlarını ortaya koymak için yazılmıştır.
“Matematikte, mantıkta, tabiat bilimlerinde doğruluk olabilir; ama bunlardan yola çıkıp Allah’ın ilahlığını akıl ile açıklamaya kalkarsan saparsın” demektedir.
2. Fahreddin er-Râzî, Gazâlî’nin açtığı yoldan gitti; ama o yolu daha da geliştirdi.
Râzî, Gazâlî’nin bıraktığı yerden daha sistematik, derinlikli ve entelektüel olarak geniş kapsamlı bir kelâm inşa etti.
İbn Sînâcı metafizikle mücadeleyi sürdürdü ama aynı zamanda felsefenin dilini kullanarak Kelam’ı savundu.
Bu yüzden Râzî bazen “Kelamcıların İbn Sînâ’sı” gibi anılmıştır:
- Hem aklı sonuna kadar kullanır,
- Hem de aklı Allah’ın kelamı olan vahyin emrine verir.
3. Râzî, Gazâlî’ye karşı değil, onun misyonunun bir devamıdır.
Bazı modern yorumcular, Gazâlî’yi aklı küçümseyen; Râzî’yi ise aklı savunan gibi gösterir. Bu yanlıştır.
Gazâlî aklı yerli yerine koydu, Râzî ise onu bir ilim sistematiğine dönüştürdü.
- Gazâlî, “akıl, vahiy karşısında haddini bilmelidir” dedi.
- Râzî, “akıl haddini bilir ama yerinde kullanılırsa en güçlü delildir” dedi.
4. Sonuç: Gazâlî temel attı, Râzî bina inşa etti.
Bu benzetme yerinde olur:
- Gazâlî, İslam düşüncesini sapkın felsefî akımlardan kurtarmak için yıkıcı-muhafazakâr bir müdahalede bulundu.
- Râzî, o kurtarılan zemine inşa edici-akılcı bir sistem kurdu.
Bu yüzden “Râzî, Gazâlî’yi geçti mi?” sorusu yerine,
“Râzî, Gazâlî’nin başlattığı direnişi daha ileri taşıdı mı?” diye sormak daha isabetlidir.
Evet, taşıdı. Ve bu yüzden ikisi de kendi konumlarında zirvedir.
Biri kaleyi kurtardı, diğeri o kalede ilim kütüphanesi kurdu.
Yorumlar
Yorum Gönder