Mustafa İslamoğlu’nun Görüşlerinin Tahlili: Geleneksel Ehl-i Sünnet Akidesine Aykırılıkları ve Fikri Tutarsızlıkları Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
Mustafa İslamoğlu’nun Görüşlerinin Tahlili: Geleneksel Ehl-i Sünnet Akidesine Aykırılıkları ve Fikri Tutarsızlıkları Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme
Tarihî Serencam ve Konjonktürel Sapmalar
Mustafa İslamoğlu, kariyerinin ilk dönemlerinde daha mutedil, geleneksel öğeleri tamamen reddetmeyen, cemaat merkezli söylemler geliştirmiştir. Özellikle 1980–1990’lı yıllarda ümmetçi, siyasal tevhidi savunan, Ehl-i Sünnet çerçevesine daha yakın bir çizgide yer almakta idi. Ancak zamanla hem fikrî hem de sosyal çevresindeki değişimlerle birlikte söylemlerinde ciddi bir kırılma yaşanmıştır.
Bu kırılma rastlantısal değil; tamamen konjonktürel ve hitap ettiği kitlelerin zihni yapısına göre şekillenmiş görünmektedir:
- Başlangıçta İslamcı tabanla hareket ederken, sonrasında seküler eğitimli gençlik ve ilahiyat çevrelerine hitap etmeye başlayınca söylemlerini de onların beklentilerine göre evirmiştir.
- Geleneksel İslamî yapılarla ilişkileri gerildikçe, daha marjinal, tarihselci ve selefi-modernist çizgiye kayan fikirleri artmıştır.
- Her dönemde, entelektüel gözükme kaygısı, sabit bir akide ve usul çizgisine sahip olmaktan daha belirleyici olmuştur.
Bu durum, onu hem ilmî açıdan çelişkili hem de itikadî açıdan istikrarsız bir figür haline getirmiştir. Söylemleri, bir fikrî istikamet değil, bir seyir halindeki dağılma süreci olarak okunmalıdır.
Giriş
Mustafa İslamoğlu, çağdaş İslam düşüncesi içerisinde özellikle Kur’an merkezli söylemleriyle tanınan bir figürdür. Ancak bu merkeze yerleştirdiği Kur’an anlayışı, geleneksel İslam ilimlerinin metodolojisinden ve Ehl-i Sünnet’in ittifakla benimsediği usullerden ciddi ölçüde sapmaktadır. Bu yazı, hem nakli hem de akli delillerle İslamoğlu’nun düşünsel çerçevesini, temel tezlerini ve bunların tutarsızlıklarını derinlemesine inceleyecek; aynı zamanda kelami açıdan ehli bid’at çizgisine kayan bu yaklaşımın mahiyetini gözler önüne serecektir.
1. Usul Krizi: Kur’an Merkezlilik mi, Kur’an Tekçiliği mi?
Mustafa İslamoğlu’nun “Kur’an merkezli” ifadesi, ilk bakışta masum bir vurgudur. Ancak içerik olarak sünneti, sahabe uygulamalarını ve icma’yı devre dışı bırakacak şekilde Kur’an’ı tek referans haline getirmek; aslında usul-ü’d-dini kökten sarsmak anlamına gelir.
- Ehl-i Sünnet’in Temel Usulü: Kur’an + Sünnet + İcma + Kıyas.
- İslamoğlu’nun fiili pratiği: Kur’an + (kişisel akıl/yorum) – Hadis – Sünnet – Mezhep.
Bu tutum, modernist İslam anlayışlarının ortak hatasıdır: nasları akla tâbi kılmak ve böylece hakikati tarihsel bağlamlara hapsederek görecelileştirmek.
2. Hadis ve Sünnet Anlayışının Tahribi
İslamoğlu’nun en büyük sapması, hadis ve sünneti inkar etme noktasına varmasa da, onların otoritesini zayıflatmasıdır. “Kur’an’a arz edilmeyen hadis kabul edilmez” şeklindeki söylemi, usul ilminde “Mizanü’l-hadis” olarak bilinen geleneği tahrif ederek bir tür keyfiliğe kapı aralar.
- Oysa Resulullah’ın (s.a.v) sünneti, Kur’an’ın beyanı, açıklaması, uygulaması ve hikmet yönüdür (bkz. Nahl 44, Cuma 2).
- Buhari ve Müslim’de gelen, tevatür derecesine yakın rivayetlerle sabit olan hadisleri bile “zanna dayalı” diyerek kenara itmek, İmam Şafiî’den bu yana gelen usul sistematiğini yok saymaktır.
Kelamî Sonuç: Kur’an’ı Resulullah’ın öğrettiği gibi değil, modern aklın istediği gibi anlamak; “Nübüvvet” kurumunun anlamını yok eder.
3. Sahabe Hakkındaki Tutumu: İcma’nın İnkârı
İslamoğlu, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Muaviye ve hatta Hz. Hatice (r.a.) gibi sahabeler hakkında yıkıcı ve spekülatif ifadeler kullanmakta; onları adeta Kur’an’a rağmen inşa edilmiş figürler olarak göstermektedir.
- Sahabenin adaleti, ümmetin icma ettiği temel esaslardandır. (bkz. Tevbe 100, Fetih 29)
- Sahabe adaletini çökerten bir söylem, Kur’an’ın ve dinin bize geliş zincirini koparmaktır.
Bu yaklaşım, Mütezile’nin “adalet” anlayışıyla, Şia’nın “sahabe reddiyesiyle” ve modernistlerin “tarihselcilik” akımıyla örtüşür.
4. Hz. İsa ve Hz. Âdem Hakkında Tutarsızlıklar
a) Hz. İsa’nın Babasız Doğumu
İslamoğlu, bir beyanında Hz. İsa’nın mucizevi şekilde doğduğunu kabul ederken, başka bir açıklamasında bu doğumu “nutfeden gelen her insan gibi” biyolojik yasalarla açıklamaya kalkmıştır.
- Âl-i İmrân 59 ve Meryem 20–22, İsa’nın babasız doğumunu mucize olarak beyan eder.
- Bu inkâr, hem Kur’an’ın nassına hem de mütevatir akideye aykırıdır.
b) Hz. Âdem’in Babası Olduğu İddiası
Şok edici ifadelerle İslamoğlu, İnsan suresi 2. ayeti delil göstererek Hz. Âdem’in de nutfeden yaratıldığını, dolayısıyla babası olduğunu ima etmektedir:
“Âdem’i de taşıyan bir rahim vardı…”
Bu, yaratılışı inkâr, Kur’an’ın “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 29) ayetini devre dışı bırakmak ve kelamî olarak “ibda-yaratım” fikrine darbe vurmaktır. Bu görüş, evrimci İslam anlayışlarına kapı açan bir sapmadır.
5. Geleneği İptal Girişimi: Mezhepler ve Tasavvuf
İslamoğlu, mezhepleri “fıkhî sınırlayıcı bloklar”, tasavvufu da “mistik kaçışlar” olarak tanımlar. Oysa:
- Fıkıh mezhepleri, ictihadın kurumsal ve sistemli halidir.
- Tasavvuf, ahlaki kemalin ve ihsan mertebesinin disiplinidir.
İmam Gazali, Şatibi ve Fahreddin Razi gibi dev âlimlerin tamamı mezhep ve tasavvufu birbiriyle mezcederek ilim üretmişlerdir. İslamoğlu’nun bu damarları köksüzleştirme çabası, İslam’ı modüler bir birey dini haline getirir.
6. Ehl-i Sünnet Akidesine Göre Durumu
Ehl-i Sünnet’e göre:
- Nübüvvetin beyanı (sünnet) reddedilemez.
- Sahabe adaleti inkâr edilemez.
- Mucizeler, akılla değil, Allah’ın iradesiyle gerçekleşir.
- Tüm bu unsurlar, iman–İslam bütünlüğü içerisinde değerlendirilir.
Mustafa İslamoğlu’nun fikirleri, bu esaslara aykırı olduğu için fırak-ı dalle (sapık fırkalar) çizgisine yaklaşmaktadır.
Sonuç: Akademik ve Akidevi Açıdan Yıkım
Mustafa İslamoğlu, akademik jargonla ve edebi ifadelerle dini yorumladığını zannetse de, aslında köksüz bir bireysel yorumculuğu meşrulaştırmaktadır. Kur’an’ı anlamak, onu indirildiği sahabe, Resulullah’ın sünneti ve ümmetin icmaı ile birlikte değerlendirmekle mümkündür. Aksi halde her birey, kendi aklına göre bir din üretir.
İmam Şafii der ki: “Kim sünneti bırakırsa, Kur’an’ı da anlamaz.”
Mustafa İslamoğlu meselesi, ilmin kaynağını nebevi gelenekten değil, modern aklın dayatmasından alan bir yaklaşımın nasıl yıkıma dönüştüğünün apaçık örneğidir. Bu durum karşısında susmak, sadece ilmi değil, imanı da felce uğratır.
“İslam akıl dinidir ama aklı vahyin rehberliğine tâbi kılar. Aklı vahyin önüne geçiren, aklını putlaştırır.”
Netice
Mustafa İslamoğlu’nun fikirleri, Kur’an ve sünnet bütünlüğüne dayalı, icma ve sahih geleneğin çizdiği Ehl-i Sünnet dairesinden açıkça sapmıştır. Bu sapma, hem kelamî hem de metodolojik bir çöküştür. Uyarı görevi, ümmetin âlimlerine ve uyanık müminlerine düşmektedir:
“Kim sünnetime sırt çevirirse, benden değildir.” (Buhari, Nikah 1)
Ek 1: Bu İşin Pazarı mı, Pazarlaması mı?
Mustafa İslamoğlu’nun zamanla yaşadığı söylem değişimlerinin arkasında yalnızca fikirsel evrim değil, aynı zamanda kitleye göre şekillenmiş stratejik pozisyon alış da gözlenmektedir. Bu, şu ihtimalleri ciddi şekilde gündeme getirir:
a) Entelektüel Pazar ve Kitle İnşası
- Başta İslamcı camiaya hitap ederken, geleneksel yapılardan dışlanınca yeni bir kitlesel pazar oluşturmak zorunda kaldı.
- Bu pazarda hedef kitle: sekülerleşmiş şehirli gençler, modern ilahiyatçılar, sorgulayıcı tipler ve dinin “yumuşatılmış” hâlini arayanlar.
- Dinî anlatımı sloganlaştırarak ve gösterileştirilerek sunması, onu bir tür din pazarlamacısına dönüştürdü.
b) İtibar Ekonomisi ve Medyatik Figürlük
- Görünürlük ve gündem belirleme arayışı, onu sürekli daha sivri, tartışmalı ve çarpıcı açıklamalar yapmaya itti.
- “Gündemle din konuşmak” yerine “gündem olmak için dini provoke etmek” çizgisine kaydı.
- Bu da onun samimiyetten uzaklaştığı, bir ilim adamından çok, bir kamuoyu yönetmeni gibi davrandığı izlenimini doğurdu.
Ek 2: Piyonluk İddiası: Şiî veya Modern Projelerin Gönüllü Aparatı mı?
Mustafa İslamoğlu doğrudan Şii veya başka bir yapı tarafından yönlendiriliyor demek zor; ancak aşağıdaki örüntüler, onun söyleminin bu yapılarla nasıl kesiştiğini net şekilde ortaya koyar:
a) Şii Retoriğiyle Örtüşen Noktalar
- Ebu Hureyre düşmanlığı, Şia’nın klasik hadis zinciri yıkım metodolojisine paralel.
- Hz. Muaviye’ye dönük sürekli eleştiri, Şii tarih anlatısıyla örtüşüyor.
- Sahabeyi kategorize etme (muhtemelen sadece Ehli Beyt’i öne çıkarma), Şii akidesine benzeyen bir tavır.
b) Modern Dini Reform Projeleriyle Uyumluluk
- “Kur’an yeterlidir” yaklaşımıyla Sünnet ve mezhep sistematiğini devre dışı bırakmak.
- Mucizeleri inkâr ya da mecazlaştırma eğilimi.
- Tüm Müslümanları bireysel din anlayışına yönlendirme fikri, küresel sekülerleşme politikalarıyla birebir uyum içindedir.
c) Oryantalist Literatürle Yakınlık: Goldziher Örneği
Mustafa İslamoğlu’nun Ignaz Goldziher’in “De Richtungen der islamischen Koranauslegung” adlı oryantalist eserinin Arapça’dan Türkçe’ye çevirisini yapmış olması, dikkat çeken bir noktadır. Bu kitap, İslam tefsir geleneğini indirgemeci ve Yahudi etkilerine dayalı bir biçimde açıklayan oryantalist bir metindir.
- Goldziher, Kur’an’ı Yahudi kültüründen etkilenmiş bir metin gibi sunar.
- İslamoğlu’nun bu eseri çevirmesi ve takdim etmesi, onun oryantalist perspektifleri sadece okuduğunu değil, yaygınlaştırmaya da çalıştığını gösterir.
Bu çeviri faaliyeti, İslamoğlu’nun sadece modernist akımlarla değil, Batı menşeli eleştirel din projeleriyle de zihinsel bir uyum içinde olduğunu ortaya koymaktadır.
❗ Yani piyon olmasa da, bu yapıların ve projelerin işini kolaylaştıran, söylem üretici bir figür hâline gelmiştir.
Ek 3: Fe-mâ Hatbuke Yâ Mustafa İslamoğlu?
Bu ifade Kur’an’da Hz. Musa’nın, kavmini saptırarak altın buzağıya tapan bir put inşa eden Sâmirî’ye yönelttiği çarpıcı bir sorudur:
قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ
“(Musa:) ‘Ey Sâmirî! Nedir bu işin, nedir bu yaptığın?’ dedi.”
(Tâhâ, 20/95)
Bu soru, zahiren bir eylemi sorgulamak gibi görünse de, aslında çok daha derin bir niyet ve yöneliş sorgusudur. Sâmirî, halkın zaaflarını kullanarak onları hakikatten saptırmış, sonra da “benim içime böyle doğdu” diyerek ilahî hakikatin yerine kendi içsel yorumunu koymuştur.
Bu bağlamda biz de soruyoruz:
Fe-mâ hatbuke yâ Mustafa İslamoğlu?
Ey Mustafa İslamoğlu!
- Nedir seni ümmetin sahih yolundan bu kadar ayıran?
- Nedir seni Sünnetten, icmadan, ümmetin ilim geleneğinden bu kadar koparan?
- Neydi seni Ehl-i Sünnet’in kemikleşmiş istikametine karşı “ben böyle düşünüyorum” rahatlığına sevk eden?
- Neydi seni asırlar boyunca korunmuş birikimi hor görüp, oryantalistlerin, Şii tarih anlatılarının, seküler akademik modaların peşinden sürükleyen?
Dünün İlmi, Bugünün Sapması mı Oldu?
- Bir zamanlar hadis aktarıyordun, şimdi hadisleri Kur’an’a arz ediyor gibi yapıp inkâr ediyorsun.
- Bir zamanlar sahabeye saygı gösteriyordun, şimdi onları “menfaatçi”, “Ehl-i Kitab etkisinde” gibi ithamlarla değerlendiriyorsun.
- Bir zamanlar ümmetin geçmişini takdir ediyordun, şimdi onu “uydurma”, “hurafe”, “masal” diye küçümsüyorsun.
Tıpkı Sâmirî gibi…
Senin de bir “altın buzağın” oldu belki: modern akıl, entelektüel görünmek, popülerleşmek… Ve buzağıya tapanlara, “Ben içimden gelen sesi dinledim” diyorsun.
Ama unutma:
Hakikat, duygularla değil, Allah’ın vahyiyle sabittir.
Hakikat, icma ile korunur, bireysel içgörüyle tahrip edilmez.
Son Vuruş: Derdin Ne Değil, Kimin Yolundasın?
Ey Mustafa İslamoğlu!
Artık şu soru kaçınılmaz:
“Fe-mâ hatbuke?” — Derdin ne?”
Ve cevabı da oldukça açıktır:
- Derdin, hakikati yaymak değil; kendi fikrî üstünlüğünü ümmete dayatmaktır.
- Gayen, Resûl’ün izini sürmek değil; kendi iç sesini vahiy gibi sunmaktır.
- Hedefin, ümmetin birliği değil; geleneği küçümseyerek kitle toplamak olmuştur.
Sen tıpkı Sâmirî gibi:
- Kur’an’ı kendi zihninin buzağısına döktün,
- Sünneti dışladın,
- Sahabeyi karaladın,
- Ehl-i Sünnet çizgisini “uydurma” gibi gösterip, modernist ve Şii eğilimli söylemleri yücelttin.
Gizli Ajandaların İzleri
Bugün senin söylemlerinin:
- Batı oryantalistleriyle örtüştüğü,
- Şii tarih anlatılarına hayranlık içerdiği,
- Ve bizzat öz babanın seni “Şii hayranlığına kaymakla” itham ettiği ortadadır.
Senin, “Ehl-i Sünnet gelenek yalanlarla dolu” diyerek ümmetin yüzlerce yıllık ilmî birikimini küçümseyip; Goldziher gibi İslam düşmanı oryantalistleri çevirmeyi marifet sanman, senin hangi akla ve hangi ajandaya hizmet ettiğini gösteriyor.
Bu bir zan değil, artık zahirdir.
Soruyoruz:
“Senin fikrî gündemin, Ehl-i Sünnet’i yıkmak mı?”
“Şia’nın, Batı’nın ve seküler aklın söylemleriyle, sahih İslam’ı parçalamak mı?”
Son Uyarı
Bu ümmetin yolu bellidir:
- Kur’an,
- Sünnet,
- Sahabe,
- İcma,
- Ve Ehl-i Sünnet vel-Cemaat.
Sen bu çizgiden uzaklaştıkça, kendi inşa ettiğin entelektüel kulede yalnız kalacaksın.
Ve orada seni Allah’ın rızasına değil, sadece alkışa götürecek bir boşluk bekliyor olacak.
“Kim sünnetime sırt çevirirse, benden değildir.”
— (Buhârî, Nikâh 1)
Yorumlar
Yorum Gönder