Ana içeriğe atla

Mustafa İslamoğlu’nun Görüşlerinin Tahlili: Geleneksel Ehl-i Sünnet Akidesine Aykırılıkları ve Fikri Tutarsızlıkları Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme

Mustafa İslamoğlu’nun Görüşlerinin Tahlili: Geleneksel Ehl-i Sünnet Akidesine Aykırılıkları ve Fikri Tutarsızlıkları Üzerine Derinlemesine Bir İnceleme


Tarihî Serencam ve Konjonktürel Sapmalar


Mustafa İslamoğlu, kariyerinin ilk dönemlerinde daha mutedil, geleneksel öğeleri tamamen reddetmeyen, cemaat merkezli söylemler geliştirmiştir. Özellikle 1980–1990’lı yıllarda ümmetçi, siyasal tevhidi savunan, Ehl-i Sünnet çerçevesine daha yakın bir çizgide yer almakta idi. Ancak zamanla hem fikrî hem de sosyal çevresindeki değişimlerle birlikte söylemlerinde ciddi bir kırılma yaşanmıştır.


Bu kırılma rastlantısal değil; tamamen konjonktürel ve hitap ettiği kitlelerin zihni yapısına göre şekillenmiş görünmektedir:


  • Başlangıçta İslamcı tabanla hareket ederken, sonrasında seküler eğitimli gençlik ve ilahiyat çevrelerine hitap etmeye başlayınca söylemlerini de onların beklentilerine göre evirmiştir.
  • Geleneksel İslamî yapılarla ilişkileri gerildikçe, daha marjinal, tarihselci ve selefi-modernist çizgiye kayan fikirleri artmıştır.
  • Her dönemde, entelektüel gözükme kaygısı, sabit bir akide ve usul çizgisine sahip olmaktan daha belirleyici olmuştur.


Bu durum, onu hem ilmî açıdan çelişkili hem de itikadî açıdan istikrarsız bir figür haline getirmiştir. Söylemleri, bir fikrî istikamet değil, bir seyir halindeki dağılma süreci olarak okunmalıdır.




Giriş

 

Mustafa İslamoğlu, çağdaş İslam düşüncesi içerisinde özellikle Kur’an merkezli söylemleriyle tanınan bir figürdür. Ancak bu merkeze yerleştirdiği Kur’an anlayışı, geleneksel İslam ilimlerinin metodolojisinden ve Ehl-i Sünnet’in ittifakla benimsediği usullerden ciddi ölçüde sapmaktadır. Bu yazı, hem nakli hem de akli delillerle İslamoğlu’nun düşünsel çerçevesini, temel tezlerini ve bunların tutarsızlıklarını derinlemesine inceleyecek; aynı zamanda kelami açıdan ehli bid’at çizgisine kayan bu yaklaşımın mahiyetini gözler önüne serecektir.



1. Usul Krizi: Kur’an Merkezlilik mi, Kur’an Tekçiliği mi?


Mustafa İslamoğlu’nun “Kur’an merkezli” ifadesi, ilk bakışta masum bir vurgudur. Ancak içerik olarak sünneti, sahabe uygulamalarını ve icma’yı devre dışı bırakacak şekilde Kur’an’ı tek referans haline getirmek; aslında usul-ü’d-dini kökten sarsmak anlamına gelir.


  • Ehl-i Sünnet’in Temel Usulü: Kur’an + Sünnet + İcma + Kıyas.
  • İslamoğlu’nun fiili pratiği: Kur’an + (kişisel akıl/yorum) – Hadis – Sünnet – Mezhep.


Bu tutum, modernist İslam anlayışlarının ortak hatasıdır: nasları akla tâbi kılmak ve böylece hakikati tarihsel bağlamlara hapsederek görecelileştirmek.




2. Hadis ve Sünnet Anlayışının Tahribi


İslamoğlu’nun en büyük sapması, hadis ve sünneti inkar etme noktasına varmasa da, onların otoritesini zayıflatmasıdır. “Kur’an’a arz edilmeyen hadis kabul edilmez” şeklindeki söylemi, usul ilminde “Mizanü’l-hadis” olarak bilinen geleneği tahrif ederek bir tür keyfiliğe kapı aralar.


  • Oysa Resulullah’ın (s.a.v) sünneti, Kur’an’ın beyanı, açıklaması, uygulaması ve hikmet yönüdür (bkz. Nahl 44, Cuma 2).
  • Buhari ve Müslim’de gelen, tevatür derecesine yakın rivayetlerle sabit olan hadisleri bile “zanna dayalı” diyerek kenara itmek, İmam Şafiî’den bu yana gelen usul sistematiğini yok saymaktır.


Kelamî Sonuç: Kur’an’ı Resulullah’ın öğrettiği gibi değil, modern aklın istediği gibi anlamak; “Nübüvvet” kurumunun anlamını yok eder.



3. Sahabe Hakkındaki Tutumu: İcma’nın İnkârı


İslamoğlu, Hz. Ebu Hureyre, Hz. Muaviye ve hatta Hz. Hatice (r.a.) gibi sahabeler hakkında yıkıcı ve spekülatif ifadeler kullanmakta; onları adeta Kur’an’a rağmen inşa edilmiş figürler olarak göstermektedir.


  • Sahabenin adaleti, ümmetin icma ettiği temel esaslardandır. (bkz. Tevbe 100, Fetih 29)
  • Sahabe adaletini çökerten bir söylem, Kur’an’ın ve dinin bize geliş zincirini koparmaktır.


Bu yaklaşım, Mütezile’nin “adalet” anlayışıyla, Şia’nın “sahabe reddiyesiyle” ve modernistlerin “tarihselcilik” akımıyla örtüşür.




4. Hz. İsa ve Hz. Âdem Hakkında Tutarsızlıklar


a) Hz. İsa’nın Babasız Doğumu


İslamoğlu, bir beyanında Hz. İsa’nın mucizevi şekilde doğduğunu kabul ederken, başka bir açıklamasında bu doğumu “nutfeden gelen her insan gibi” biyolojik yasalarla açıklamaya kalkmıştır.


  • Âl-i İmrân 59 ve Meryem 20–22, İsa’nın babasız doğumunu mucize olarak beyan eder.
  • Bu inkâr, hem Kur’an’ın nassına hem de mütevatir akideye aykırıdır.




b) Hz. Âdem’in Babası Olduğu İddiası


Şok edici ifadelerle İslamoğlu, İnsan suresi 2. ayeti delil göstererek Hz. Âdem’in de nutfeden yaratıldığını, dolayısıyla babası olduğunu ima etmektedir:


“Âdem’i de taşıyan bir rahim vardı…”


Bu, yaratılışı inkâr, Kur’an’ın “Ona ruhumdan üfledim” (Hicr 29) ayetini devre dışı bırakmak ve kelamî olarak “ibda-yaratım” fikrine darbe vurmaktır. Bu görüş, evrimci İslam anlayışlarına kapı açan bir sapmadır.



5. Geleneği İptal Girişimi: Mezhepler ve Tasavvuf


İslamoğlu, mezhepleri “fıkhî sınırlayıcı bloklar”, tasavvufu da “mistik kaçışlar” olarak tanımlar. Oysa:


  • Fıkıh mezhepleri, ictihadın kurumsal ve sistemli halidir.
  • Tasavvuf, ahlaki kemalin ve ihsan mertebesinin disiplinidir.


İmam Gazali, Şatibi ve Fahreddin Razi gibi dev âlimlerin tamamı mezhep ve tasavvufu birbiriyle mezcederek ilim üretmişlerdir. İslamoğlu’nun bu damarları köksüzleştirme çabası, İslam’ı modüler bir birey dini haline getirir.




6. Ehl-i Sünnet Akidesine Göre Durumu


Ehl-i Sünnet’e göre:


  • Nübüvvetin beyanı (sünnet) reddedilemez.
  • Sahabe adaleti inkâr edilemez.
  • Mucizeler, akılla değil, Allah’ın iradesiyle gerçekleşir.
  • Tüm bu unsurlar, iman–İslam bütünlüğü içerisinde değerlendirilir.


Mustafa İslamoğlu’nun fikirleri, bu esaslara aykırı olduğu için fırak-ı dalle (sapık fırkalar) çizgisine yaklaşmaktadır.



Sonuç: Akademik ve Akidevi Açıdan Yıkım

Mustafa İslamoğlu, akademik jargonla ve edebi ifadelerle dini yorumladığını zannetse de, aslında köksüz bir bireysel yorumculuğu meşrulaştırmaktadır. Kur’an’ı anlamak, onu indirildiği sahabe, Resulullah’ın sünneti ve ümmetin icmaı ile birlikte değerlendirmekle mümkündür. Aksi halde her birey, kendi aklına göre bir din üretir.


İmam Şafii der ki: “Kim sünneti bırakırsa, Kur’an’ı da anlamaz.”


Mustafa İslamoğlu meselesi, ilmin kaynağını nebevi gelenekten değil, modern aklın dayatmasından alan bir yaklaşımın nasıl yıkıma dönüştüğünün apaçık örneğidir. Bu durum karşısında susmak, sadece ilmi değil, imanı da felce uğratır.


“İslam akıl dinidir ama aklı vahyin rehberliğine tâbi kılar. Aklı vahyin önüne geçiren, aklını putlaştırır.”




Netice

Mustafa İslamoğlu’nun fikirleri, Kur’an ve sünnet bütünlüğüne dayalı, icma ve sahih geleneğin çizdiği Ehl-i Sünnet dairesinden açıkça sapmıştır. Bu sapma, hem kelamî hem de metodolojik bir çöküştür. Uyarı görevi, ümmetin âlimlerine ve uyanık müminlerine düşmektedir:


“Kim sünnetime sırt çevirirse, benden değildir.” (Buhari, Nikah 1)




Ek 1: Bu İşin Pazarı mı, Pazarlaması mı?

Mustafa İslamoğlu’nun zamanla yaşadığı söylem değişimlerinin arkasında yalnızca fikirsel evrim değil, aynı zamanda kitleye göre şekillenmiş stratejik pozisyon alış da gözlenmektedir. Bu, şu ihtimalleri ciddi şekilde gündeme getirir:



a) Entelektüel Pazar ve Kitle İnşası

  • Başta İslamcı camiaya hitap ederken, geleneksel yapılardan dışlanınca yeni bir kitlesel pazar oluşturmak zorunda kaldı.
  • Bu pazarda hedef kitle: sekülerleşmiş şehirli gençler, modern ilahiyatçılar, sorgulayıcı tipler ve dinin “yumuşatılmış” hâlini arayanlar.
  • Dinî anlatımı sloganlaştırarak ve gösterileştirilerek sunması, onu bir tür din pazarlamacısına dönüştürdü.



b) İtibar Ekonomisi ve Medyatik Figürlük

  • Görünürlük ve gündem belirleme arayışı, onu sürekli daha sivri, tartışmalı ve çarpıcı açıklamalar yapmaya itti.
  • “Gündemle din konuşmak” yerine “gündem olmak için dini provoke etmek” çizgisine kaydı.
  • Bu da onun samimiyetten uzaklaştığı, bir ilim adamından çok, bir kamuoyu yönetmeni gibi davrandığı izlenimini doğurdu.



Ek 2: Piyonluk İddiası: Şiî veya Modern Projelerin Gönüllü Aparatı mı?

Mustafa İslamoğlu doğrudan Şii veya başka bir yapı tarafından yönlendiriliyor demek zor; ancak aşağıdaki örüntüler, onun söyleminin bu yapılarla nasıl kesiştiğini net şekilde ortaya koyar:


a) Şii Retoriğiyle Örtüşen Noktalar

  • Ebu Hureyre düşmanlığı, Şia’nın klasik hadis zinciri yıkım metodolojisine paralel.
  • Hz. Muaviye’ye dönük sürekli eleştiri, Şii tarih anlatısıyla örtüşüyor.
  • Sahabeyi kategorize etme (muhtemelen sadece Ehli Beyt’i öne çıkarma), Şii akidesine benzeyen bir tavır.



b) Modern Dini Reform Projeleriyle Uyumluluk

  • “Kur’an yeterlidir” yaklaşımıyla Sünnet ve mezhep sistematiğini devre dışı bırakmak.
  • Mucizeleri inkâr ya da mecazlaştırma eğilimi.
  • Tüm Müslümanları bireysel din anlayışına yönlendirme fikri, küresel sekülerleşme politikalarıyla birebir uyum içindedir.



c) Oryantalist Literatürle Yakınlık: Goldziher Örneği

Mustafa İslamoğlu’nun Ignaz Goldziher’in “De Richtungen der islamischen Koranauslegung” adlı oryantalist eserinin Arapça’dan Türkçe’ye çevirisini yapmış olması, dikkat çeken bir noktadır. Bu kitap, İslam tefsir geleneğini indirgemeci ve Yahudi etkilerine dayalı bir biçimde açıklayan oryantalist bir metindir.


  • Goldziher, Kur’an’ı Yahudi kültüründen etkilenmiş bir metin gibi sunar.
  • İslamoğlu’nun bu eseri çevirmesi ve takdim etmesi, onun oryantalist perspektifleri sadece okuduğunu değil, yaygınlaştırmaya da çalıştığını gösterir.


Bu çeviri faaliyeti, İslamoğlu’nun sadece modernist akımlarla değil, Batı menşeli eleştirel din projeleriyle de zihinsel bir uyum içinde olduğunu ortaya koymaktadır.


❗ Yani piyon olmasa da, bu yapıların ve projelerin işini kolaylaştıran, söylem üretici bir figür hâline gelmiştir.




Ek 3: Fe-mâ Hatbuke Yâ Mustafa İslamoğlu?


Bu ifade Kur’an’da Hz. Musa’nın, kavmini saptırarak altın buzağıya tapan bir put inşa eden Sâmirî’ye yönelttiği çarpıcı bir sorudur:


قَالَ فَمَا خَطْبُكَ يَا سَامِرِيُّ

“(Musa:) ‘Ey Sâmirî! Nedir bu işin, nedir bu yaptığın?’ dedi.”

(Tâhâ, 20/95)


Bu soru, zahiren bir eylemi sorgulamak gibi görünse de, aslında çok daha derin bir niyet ve yöneliş sorgusudur. Sâmirî, halkın zaaflarını kullanarak onları hakikatten saptırmış, sonra da “benim içime böyle doğdu” diyerek ilahî hakikatin yerine kendi içsel yorumunu koymuştur.


Bu bağlamda biz de soruyoruz:


Fe-mâ hatbuke yâ Mustafa İslamoğlu?


Ey Mustafa İslamoğlu!


  • Nedir seni ümmetin sahih yolundan bu kadar ayıran?
  • Nedir seni Sünnetten, icmadan, ümmetin ilim geleneğinden bu kadar koparan?
  • Neydi seni Ehl-i Sünnet’in kemikleşmiş istikametine karşı “ben böyle düşünüyorum” rahatlığına sevk eden?
  • Neydi seni asırlar boyunca korunmuş birikimi hor görüp, oryantalistlerin, Şii tarih anlatılarının, seküler akademik modaların peşinden sürükleyen?



Dünün İlmi, Bugünün Sapması mı Oldu?


  • Bir zamanlar hadis aktarıyordun, şimdi hadisleri Kur’an’a arz ediyor gibi yapıp inkâr ediyorsun.
  • Bir zamanlar sahabeye saygı gösteriyordun, şimdi onları “menfaatçi”, “Ehl-i Kitab etkisinde” gibi ithamlarla değerlendiriyorsun.
  • Bir zamanlar ümmetin geçmişini takdir ediyordun, şimdi onu “uydurma”, “hurafe”, “masal” diye küçümsüyorsun.



Tıpkı Sâmirî gibi…


Senin de bir “altın buzağın” oldu belki: modern akıl, entelektüel görünmek, popülerleşmek… Ve buzağıya tapanlara, “Ben içimden gelen sesi dinledim” diyorsun.


Ama unutma:


Hakikat, duygularla değil, Allah’ın vahyiyle sabittir.

Hakikat, icma ile korunur, bireysel içgörüyle tahrip edilmez.




Son Vuruş: Derdin Ne Değil, Kimin Yolundasın?


Ey Mustafa İslamoğlu!


Artık şu soru kaçınılmaz:


“Fe-mâ hatbuke?” — Derdin ne?”


Ve cevabı da oldukça açıktır:


  • Derdin, hakikati yaymak değil; kendi fikrî üstünlüğünü ümmete dayatmaktır.
  • Gayen, Resûl’ün izini sürmek değil; kendi iç sesini vahiy gibi sunmaktır.
  • Hedefin, ümmetin birliği değil; geleneği küçümseyerek kitle toplamak olmuştur.



Sen tıpkı Sâmirî gibi:


  • Kur’an’ı kendi zihninin buzağısına döktün,
  • Sünneti dışladın,
  • Sahabeyi karaladın,
  • Ehl-i Sünnet çizgisini “uydurma” gibi gösterip, modernist ve Şii eğilimli söylemleri yücelttin.



Gizli Ajandaların İzleri


Bugün senin söylemlerinin:


  • Batı oryantalistleriyle örtüştüğü,
  • Şii tarih anlatılarına hayranlık içerdiği,
  • Ve bizzat öz babanın seni “Şii hayranlığına kaymakla” itham ettiği ortadadır.


Senin, “Ehl-i Sünnet gelenek yalanlarla dolu” diyerek ümmetin yüzlerce yıllık ilmî birikimini küçümseyip; Goldziher gibi İslam düşmanı oryantalistleri çevirmeyi marifet sanman, senin hangi akla ve hangi ajandaya hizmet ettiğini gösteriyor.


Bu bir zan değil, artık zahirdir.


Soruyoruz:


“Senin fikrî gündemin, Ehl-i Sünnet’i yıkmak mı?”

 

“Şia’nın, Batı’nın ve seküler aklın söylemleriyle, sahih İslam’ı parçalamak mı?”




Son Uyarı


Bu ümmetin yolu bellidir:


  • Kur’an,
  • Sünnet,
  • Sahabe,
  • İcma,
  • Ve Ehl-i Sünnet vel-Cemaat.



Sen bu çizgiden uzaklaştıkça, kendi inşa ettiğin entelektüel kulede yalnız kalacaksın.

Ve orada seni Allah’ın rızasına değil, sadece alkışa götürecek bir boşluk bekliyor olacak.


“Kim sünnetime sırt çevirirse, benden değildir.”

— (Buhârî, Nikâh 1)


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...