BAKMAK MI VAR ETMEK Mİ? Kuantumun Kalbinde: Çift Yarık Deneyi, Dolanıklık ve Metafiziğe Açılan Kapılar
BAKMAK MI VAR ETMEK Mİ?
Kuantumun Kalbinde: Çift Yarık Deneyi, Dolanıklık ve Metafiziğe Açılan Kapılar
Giriş: Gözlemin Sırrına Yolculuk
Modern fizik, kuantum dünyasına indikçe maddenin sabit ve kesin yapısından uzaklaştığını, gerçekliğinse sürekli bir "olma" hali değil, bir "oluş" hali olduğunu fışıldar gibidir. Bu gerçekliğin en gizemli pencerelerinden biri, çift yarık deneyidir. Her ne kadar bu deney ilk bakışta basit bir laboratuvar gösterimi gibi görünse de, fizik ile metafiziğin sınırlarını bulanıklaştıran, hatta bazen iç içe geçiren derin soruları beraberinde getirir.
1. Çift Yarık Deneyi: Gerçekliğin İki Yüzü
Klasik fizikte bir tanecik (elektron, foton vb.) bir yarığın içinden geçer ve hedefe gider. Ama çift yarık deneyinde bir tanecik gönderildiğinde, sanki aynı anda iki yarıktan birden geçer ve kendisiyle "girişim yapar". Bu, bir dalganın davranışıdır.
Fakat işin ilginci, hangi yarıktan geçtiğini anlamaya yönelik bir gözlem yapıldığında, girişim deseni kaybolur. Parçacık, artık sadece bir yarıktan geçmiş gibi davranır. Yani, "gözlem" gerçekliği belirliyor gibidir.
2. Gecikmeli Seçim (Delayed-Choice): Gelecekten Geçmişe Etki?
John Wheeler'ın 1978 yılında teorik olarak ortaya koyduğu "gecikmeli seçim deneyi" fikri, 2007 yılında Fransa'da bulunan CNRS (Centre National de la Recherche Scientifique) araştırmacıları tarafından ilk kez fotonlarla deneysel olarak test edildi. Bu deneyin farklı versiyonları daha sonra Avustralya'daki ANU (Australian National University) ve Almanya'daki Max Planck Enstitüsü gibi birçok kurumda da başarıyla gerçekleştirildi.
Deneyde özetle şu yapıldı: Bir foton ya da elektron çift yarıktan geçirilir, ancak onun hangi yarıktan geçtiğini belirleyecek ölçüm cihazı, parçacık geçtikten sonra aktif edilir. Yani, ölçüm kararı, parçacığın yarıklardan geçişinden sonra verilmektedir. Buna rağmen, foton ya da elektron sanki bu gelecekte yapılacak ölçümü "biliyormuş gibi" davranmakta ve davranışını geçmişte buna göre ayarlamaktadır.
Bu gözlem, sebep-sonuç zincirinin sadece ileriye dönük değil, geri etkili olabileceği düşüncesini doğurur. Ancak bu, zamanın gerçekten fiziksel olarak çift yönlü aktığı anlamına gelmez. Kuantum dünyasında 'zamanda geriye etki' gibi görünen bu sonuçlar, daha çok zaman ve nedenselliğin klasik anlayışla tam olarak izah edilemeyeceğini ve gerçekliğin ardında zamanla kayıtlı olmayan bir irade ve ilmin etkili olduğunu gösterir. Fiziksel zaman hâlâ bizim deneyimlediğimiz şekilde ileri akıyor görünse de, kuantum seviyesinde zaman kavramı klasik düzeydeki kadar mutlak değildir. Dolayısıyla, bu deneyler zamanın çift yönlü işlemesinden ziyade, zamanın üstünde bir tasarrufun ve ilmin bulunduğunu ima eder.. Zamanın sabit, tek yönlü bir akışa sahip olduğu düşüncesini sorgulatır. Sonuç olarak bu deney, kuantum fiziğinin sadece maddenin değil, zamanın ve nedenselliğin de mutlak olmadığını; aksine, bu kavramların üstünde bir kudretin ve bilginin varlığını işaret ettiğini düşündürmektedir.
John Wheeler'ın teorik olarak ortaya attığı ve daha sonra çeşitli versiyonlarıyla deneysel olarak da doğrulanan "gecikmeli seçim" (delayed-choice) deneyi, kuantum fiziğinin nedensellik ve zaman algısını temelinden sarsar. Bu deneyde, bir foton ya da elektron, çift yarıktan geçtikten sonra mı dalga gibi mi yoksa parçacık gibi mi davranacağına, geçişinden sonra yerleştirilen bir dedektörle karar veriliyormuş gibi görünür. Yani tanecik, sanki gelecekte ne olacağını "önceden biliyormuş" gibi davranmakta ve geçmişteki davranışını bu bilgiye göre şekillendirmektedir. Bu durum, klasik anlamda sebep-sonuç ilişkisini bozar, zamanın tek yönlü (lineer) akmadığını gösterir ve fiziksel süreçlerin zamanla sınırlı olmadığını ima eder. Neticede, zamanın üstünde bir irade ve ilim sahibi bir failin varlığına dair kuvvetli bir işaret olarak yorumlanabilir.
3. Kuantum Dolanıklık: Mekânlar Arasında Anlık Bağ
Dolanık iki taneciğin biri üzerinde yapılan bir işlemin diğerini anında etkilemesidir. Bu etki, aralarında herhangi bir fiziksel temas veya bilgi aktarımı olmaksızın gerçekleşir. Öyle ki, iki parçacık arası mesafe ne kadar büyük olursa olsun, biri üzerinde yapılan işlem diğerini ışık hızından bile hızlı şekilde etkiler. Bu durum, aklın ve fizikteki yerellik anlayışının sınırlarını zorlayacak kadar sıra dışıdır. Öyle ki, insanı neredeyse hayret içinde durduran ve "bu nasıl mümkün olabilir?" dedirten bir gerçeklikle karşı karşıya bırakır. Fizikçiler için bile açıklaması henüz tam yapılamamış bu durum, gerçekliğin sadece gözlenebilir olanla sınırlı olmadığını göstermektedir. Burada önemli bir soru ortaya çıkar: Bilgi iletiliyor gibi görünüyorsa, bu etkiyi alan parçacık kendi kendine mi davranış değiştiriyor? Hayır. Çünkü maddenin kendi kendine irade göstermesi aklen mümkün değildir. Bu değişim, parçacıkların ötesinde hepsini aynı anda bilen, gözeten ve yöneten bir kudretin iradesiyle mümkündür. Aksi hâlde, maddeyi ilahlaştırmak gerekir ki, bu hem ilmî hem kelâmî bakımdan bâtıldır. —âdeta görünmeyen bir merkezî irade veya metafizik bir 'hub' (yani fiziksel uzayın ötesinde, parçacıklar arası bilgiyi anlık olarak koordine eden görünmeyen bir bağ noktası) aracılığıyla— yönetildiğini düşündürmektedir.
4. Dalga Fonksiyonu ve Çökme: Potansiyel Gerçekliğin Fiile Geçişi
Kuantum fiziğinde bir sistem, gözlemleninceye kadar "süperpozisyon" hâlindedir. Bu, tüm olasılıkların bir arada bulunması demektir. Fakat gözlem anında bu dalga fonksiyonu "çöker" ve sistem belli bir duruma geçer. Bu, varlığın kendiliğinden sabit olmadığını, sebepli varlık (mümkin) olduğunu ortaya koyar.
5. Felsefî ve Kelâmî Çıkarımlar: Allah, Zaman ve Kudret
Kuantum deneyleri, Aristocu süreklilik ve heyûla anlayışını yıkar. Gerçeklik sürekli değil, kesikli ve sınırlıdır. Bu da El-Hâlik ve El-Mukaddir isimlerini gösterir.
Parçalı olan şey, **bileşik (mürekkeb)**tir; her mürekkeb de hadis (sonradan yaratılmış)tir. Allah ise Ehaddır ve Sameddir. Bu da Fahreddin er-Râzî'nin çıkarımına dayanır.
Gözlemle belirlenen bir evren, kendi başına varlığı sürdüremez. Varlığı sabit kılan, onu bilerek yaratan bir irade lazımdır.
Zamanda ileri ve geri etkiler, Allah'ın zaman ötesi ilmi ve kudretiyle anlamlı hale gelir. Kur'an bu gerçeği haber verir: "...Allah, olanı da, olmuşu da, olacağı da bilir..." (Hadid 22)
Sonuç: Bilimle İzah Edilemeyenin Varlığı
Modern bilim, gerçekliği maddeden ibaret görüyordu. Oysa kuantum fiziği, henüz maddenin kendisine bile doğrudan ulaşabilmiş değildir; çünkü maddenin en küçük ölçekte sabit ve kesin bir hâli yoktur. Parçacıklar, süperpozisyon hâlinde potansiyel olarak var olur, ancak bir gözlem yapıldığında belirli bir hâle "çöker". Bu gözlem dediğimiz şey de çoğu zaman başka bir parçacıkla etkileşimdir. Yani bir parçacığın 'var' olması için başka bir parçacıkla karşılaşması gerekir. O hâlde soru şudur: Bu zincirin başını kim başlatıyor? Teselsül (sonsuz nedensellik zinciri) aklen imkânsız olduğuna göre, ilk etkileşimi başlatan, hiçbir şeye muhtaç olmayan bir irade olmalıdır. Bu da onun arkasındaki emir ve takdir mekanizmasına sadece imâ yoluyla işaret eder. Bu nedenle kuantum fizik değil, bir kelâm kapısıdır. Madde, kudretin sırrıyla yoğrulmuş bir emanet; gözlem, kudretin düğmesine dokunan bir vesiledir. Gerçekliğin ardında her şeyi bilen, her şeye kudreti yeten ve takdir eden bir Varlık olduğu apaçıktır.
Bu da bizi şu soruya getirir:
"Gözlem varlığı belirliyorsa, bütün evrenin gözlemcisi kimdir?"
Cevap: El-Basir olan Allah’tır.
Yorumlar
Yorum Gönder