Ana içeriğe atla

Sâbikûn: Ümmetin Lokomotifleri

Sâbikûn: Ümmetin Lokomotifleri

Bismillahirrahmânirrahîm

Kur'ân, insanlığı tevhidin nurlu yoluna davet ederken, bu yolculukta bazılarının öne geçeceğini, bazılarının geride kalacağını, bazılarının da kendi nefsine zulmedeceğini haber verir. Fâtır Suresi 32. ayet bu tasnifi çarpıcı bir şekilde sunar:

"Sonra o Kitap'ı kullarımızdan seçtiklerimize miras bıraktık. Onlardan kimi nefsine zulmeder, kimi orta yolu tutar, kimi de Allah'ın izniyle hayırlarda öne geçmek için yarışır. İşte bu, büyük lütuftur." (Fâtır 35/32)

Bu öne geçenler, sadece dindar olanlar değil; dindarlığı bir şekilde üstlenen, yaşayan ve yaşatandır. Onlar ümmetin öncüleridir, yani "sâbikûn"dur.

Kur'ân'da "Sâbikûn" Kavramı

Vakıa Suresi 10-11. ayetlerde şöyle buyrulur:

"(İman ve amelde) öne geçenler ise (Ahirette de) öne geçenlerdir. İşte onlar (Allah'a) yaklaştırılmış kimselerdir." (Vakıa 56/10-11)

Bu öne geçenler, sadece ibadet edenler değil; imanın ışığını taşıyan, şuuruyla toplumlara öncülük eden, tebliği fiile döken, hakikati omuzlayanlardır.

Vakıa Suresi'nin ilerleyen ayetlerinde, ölen kişinin âkıbetine göre farklı karşılıklar verileceği bildirilir. Özellikle sâbikûn olanlar için şu ifadeler geçer:

"Fakat (ölen kişi) Allah'a yakın kılınmışlardan ise, ona rahatlık, güzel rızık ve Naîm cenneti vardır." (Vakıa 56/88-89)

"Eğer Ahiret mutluluğuna ermiş kişilerden ise, kendisine, 'Selam sana Ahiret mutluluğuna ermişlerden!' denir." (Vakıa 56/90-91)

Bu ayetlerden anlaşılıyor ki, gerçek rahatlık ve Naîm cenneti sadece Allah’a yakın kılınmışlara yani sâbikûn zümresine aittir. Sağın adamları (ashâbü’l-meymene) için ise selam ve ikram vardır ama bu derece bir yakınlık, rahatlık ve nimet vurgulanmaz. Bu da gösteriyor ki, gerçek rahat ve mükafat, ancak dünyada yorulmayı, yük taşımayı göze alanlaradır. Buradan şu yorum da yapılabilir: Sağın adamları da cennete girseler bile, kabir âleminde sâbikûn kadar bir rahatlık ve ikram içinde olmayabilirler. Çünkü ayet, sâbikûn için özel olarak "rahatlık" vurgusu yaparken, sağın adamları için sadece selam ifadesiyle yetinmektedir.

Asr Suresi ve Hüsrandan Kurtulanlar

Asr Suresi'nde insanın mutlak bir hüsran içinde olduğu haber verilir. Ancak bazıları bu hüsrandan istisna edilir:

"Zaman (asr) hakkı için! Gerçekten insan, ziyan içindedir. Ancak iman edenler, salih amel işleyenler, birbirlerine hakkı tavsiye edenler ve sabrı tavsiye edenler başka." (Asr 103/1-3)

Bu ayetlerden açıkça anlaşılır ki, hakkı tavsiye etmek ve tebliğde bulunmak, hüsrandan kurtulmanın şartlarındandır. Hakkı sadece bilmek değil, başkalarına da taşımak gerekir. Bu da sâbikûn’un en temel özelliğidir: Hakkı omuzlamak ve yaymak. İşte bu sebeple onlar en büyük mükâfata layık görülürler.

Ümmetin Lokomotifleri: Sâbikûn

Bir trenin lokomotifi ne ise, ümmetin sâbikûn'u da odur:

  • Kendisiyle yetinmez, ardından gelenleri çeker,

  • Yük çeker ama sıkılmaz, yorulur ama vazgeçmez,

  • Yön çizer, rota belirler, raydan çıkanları uyarır.

Tarih boyunca ümmetin her diriliş döneminde sâbikûnlar vardı:

  • İlk lokomotifler, Ashab-ı Kiram'dır.

  • Sonra İmam Gazâlîİmam Mâturîdîİmam Rabbânî gibi akıl ve kalp önderleri geldi.

  • Zamanımızda da bu misyona talip olan her ıslah çabası birer sâbikûnluktur.

Sâbikûn'un Vasıfları

  1. Yük taşır: Kolay yükleri değil, en zorunu omuzlar.

  2. Tebliğ eder: Sözüyle, haliyle, yazısıyla.

  3. Yalnız kalmaktan korkmaz: Zira Allah'ın yakınındadır.

  4. Kendini unutmaz: Hem kendini kurtarır, hem başkalarına can olur.

Sonuç: Yeni Sâbikûnlara İhtiyaç Var

Bugün ümmetin ihtiyacı nice lider, nice sultan, nice hoca değil... Yeni sâbikûnlar:

  • Allah için yaşayan,

  • Kur'an için yanan,

  • Fıtratın sesi olan,

  • Ümmetin yükünü sırtlanan yeni lokomotifler...

Sen böyle biri olmaya niyet ettiysen, bilin ki bu yol yorucu ama izzetli, çetin ama şereflidir. Sâbikûn yorulur, ama sonunda gerçek rahata kavuşurlar.

Allah sâbikûnlar zümresine bizi de katsın.

“Allah'ım! Bizi nefsine zulmedenlerden değil, orta yolu tutanlardan da değil, ışığınla öne geçenlerden kıl.”

Âmin.

Bugünün Sâbikûnları Kimler Olabilir?

Kur’an, sâbikûn zümresinden bahsederken onların çoğunlukla "öncekilerden" ve "bir kısmının da sonrakilerden" olacağını bildirir. Bu da gösteriyor ki, bu yüksek mertebe herkese açık olsa da, onu elde edenler azınlıktadır. Bu yüzden ölçü seçicilik, sadakat ve ilimle birleşmiş ihlastır.

Bugünün sâbikûnları, sadece görünür alanda bulunanlar değildir. Fakat yine de bu mertebeye yaklaşabilecek kimseler, ancak şu vasıfları taşıyanlardır:

  • Fıtratını koruyarak çağın ifsat akımlarına karşı direnenler,

  • Sıradanlık içinde sıradışı bir tevhid şuuru taşıyanlar,

  • Kendini değil, hakikati öne çıkaranlar,

  • İlim, amel ve ihlas üçlüsünde istikamet sahibi olanlar,

  • Hem Allah’a hem ümmete karşı mesuliyet hissedenler.

Sâbikûn olmak bir rütbe değil, bir imtihandır. Bu imtihanı hakkıyla verebilenler, nefsine zulmetmeyenler değil; Allah’a yaklaşmayı her şeyin önünde tutan ihsan ehli kullardır.

Bu Misyon Nasıl Yeniden Canlanır?

  1. Kur’an’la canlı irtibat: Sâbikûn, Kur’an’ı sadece okuyan değil, onunla yolunu bulan ve başkalarına da yol gösterendir.

  2. Fıtratla barış: Doğallığını, merhametini, adaletini yitirmemiş her mü’min bir sâbikûn adayıdır.

  3. Tevhidî bilinç: Hak ile bâtılı karıştırmadan, dini parçalamadan, Allah’ı merkeze alan bir zihin inşası gerekir.

  4. İhlas: En çok da bu. Yalnızca Allah için adım atanlar gerçek öne geçenlerdir.

Bunun için ümmetin her ferdi, kendi bulunduğu konumda sâbikûn gibi yaşamaya niyet etmelidir. Lokomotif olmak için istasyon beklemeye gerek yok; rayı gören yürümeye başlamalıdır.

“Allah'ım! Bizi nefsine zulmedenlerden değil, orta yolu tutanlardan da değil, ışığınla öne geçenlerden kıl.”

Âmin.

Sâbikûn’un İmtihanı: Yalnızlık, Yorgunluk, İftiralar

Kur’an’da geçen birçok peygamber kıssası, öne geçenlerin çoğunlukla toplumları tarafından yalnız bırakıldığını, dışlandığını ve hatta düşmanlıkla karşılandığını bildirir. Bu, sâbikûn’un kaderidir:

  • Hz. Nuh alay edildi.

  • Hz. İbrahim ateşe atıldı.

  • Hz. Musa hem Firavun’la hem kendi kavmiyle mücadele etti.

  • Hz. Muhammed (s.a.v) en sevdiklerinden dahi dışlandı.

Bu örnekler elbette sâbikûn’un zirvesi olan ulü’l-azm peygamberlerdir. Ancak bu yolun izinden giden ümmetin salihleri de benzer sınavlara tabi tutulur:

  • İmam Ahmed b. Hanbel mihne döneminde kırbaçlandı ama hakikatten dönmedi.

  • İmam Gazâlî halkın övgüsünden kaçıp inzivaya çekildi; hakikati aradı ve yaşattı.

  • Ali Haydar Efendi, Osmanlı’nın son döneminde dört mezhebin müftüsü olarak görev yapmış, ilmî vakarını ve dinin izzetini son nefesine kadar muhafaza etmiş bir âlimdir. Sadece yaşadığı çağda değil, yetiştirdiği talebelerle de iz bırakmıştır. Özellikle Mahmud Efendi Hazretleri gibi bir irşad kutbunu yetiştirerek, İslam’ın Anadolu’da yeniden canlanmasına büyük bir vesile olmuştur.

  • İmam Mâturîdî, sessiz sedasız bir şehirde, aklı ve vahyi buluşturan derin bir kelâm inşa etti.

Bugünün sâbikûnları da benzer biçimde yalnızlığa, yanlış anlaşılmaya, itham edilmeye maruz kalabilir. Çünkü hakikatin yükünü çeken, çoğu zaman hakkın kıymetini bilmeyenlerle aynı ortamda bulunur.

Ama sabreden, yola devam eden, vazgeçmeyen kişi, önde olmakla kalmaz; kıyamet günü Allah’a en yakın olanlardan olur.

Sâbikûn’un Sabır ve Sebat İmtihanı

Öne geçmenin bedeli sabırdır. Çünkü hakikat taşıyan her insan, önce nefsinin itirazlarıyla, sonra toplumun dışlamasıyla, nihayet zamanın ağır yüküyle sınanır. Bu yüzden sabır, sâbikûn’un en belirgin zırhıdır:

  • Sabır, beklemek değil, hedefe sadık kalmaktır.

  • Sebat, geçici bir coşku değil, istikrarlı bir teslimiyettir.

  • Direnç, karşı çıkmak değil, hak üzere dimdik durmaktır.

Kur’an’da geçen şu ayet bu yolun sabırla tamamlandığını gösterir:

“Rabbinin hükmüne sabret; çünkü sen bizim nezdimizde gözlerimizin önündesin.”
(Tûr 52/48)

Sâbikûn, göz önünde olmasa bile Allah’ın gözetimindedir. Onlar için önemli olan görünmek değil, hak üzere kalmaktır.Onlar sabreder, yılmaz, sarsılmaz; çünkü bilirler ki en büyük mükâfat, sabrın sonunda gelir.

“Şüphesiz sabredenlere, ecirleri hesapsız verilecektir.”
(Zümer 39/10)

İşte bu yüzden, sabır sâbikûn’u sâbikûn yapar.

Sabredenin İzzeti: Allah’ın Yakınlığı

Kur’an’da Allah’a en yakın olanlar, sâbikûn olarak tanımlanır. Bu yakınlık, yalnızca mekânsal değil, mânevî ve şerefle dolu bir yakınlıktır. Bu yakınlığın alameti, Allah’ın onları kendi gözetimine almasıdır:

"Rabbinin hükmüne sabret; çünkü sen bizim nezdimizde gözlerimizin önündesin."
(Tûr 52/48)

Sabreden sâbikûn, Allah’ın himayesinde yaşar. İnsanların onu görmemesi, kıymet vermemesi mühim değildir. O, ilahî göz altında yaşar; dolayısıyla en büyük izzetin sahibidir.

"Kim Allah’a ve Resûl’üne itaat ederse... işte onlar, Allah’ın kendilerine nimet verdiği nebîler, sıddîklar, şehidler ve salihlerle beraberdir. Onlar ne güzel arkadaştır!"
(Nisâ 4/69)

Bu ayet sâbikûn’un toplandığı zümreyi gösterir. Onlar sıradan insanlar değil, Allah’ın nimet verdiği seçkin kullardır. İzzetleri halktan değil, Hakk’tandır.

Sâbikûn’un izzeti; parayla, şöhretle, kalabalıkla ölçülmez. Onların izzeti, Allah’a yakın olmakla ve O’nun yolunda yürürken eğilmemekle ölçülür.


Gerçek Zafer: Kalıcı Etki ve Bâki Hatıra

Az İlmi Olanlar da Sâbikûn Olabilir mi?

Elbette olabilir. Zira sâbikûn olmanın şartı yalnızca yüksek ilmi seviyelere ulaşmak değil, samimiyetle öne atılmak, hakkı yaşamak ve yaşatmaktır. İlim bir kuvvettir; ancak ihlas, sadakat ve teslimiyetle birleştiğinde sâbikûn’luk mertebesine ulaştırır.

Ashab-ı Kiram arasında nice sahabe vardı ki büyük âlim değildi; fakat onlar:

  • Resûlullah’ın (s.a.v) davetine ilk koşanlardı,

  • Allah yolunda en önce can verenlerdi,

  • Tebliğde en önce yola çıkanlardı.

Onların bazısı savaş meydanlarında şehid oldu, bazısı köy köy dolaşarak İslam’ı anlattı, bazısı da sessizce İslam’ı yaşadı ama bütün hayatlarıyla bir örnek oldular. İşte bu yüzden sâbikûn’un tanımı sadece âlim değil, önde olan, erken davranan, önce teslim olan kişilerdir.

Bu yönüyle bakıldığında her mü’min, bulunduğu konumda bir “sâbikûn” adayı olabilir. İlmi az olabilir, ama gayreti büyükse; sesi az duyulur olabilir, ama ihlası göklere çıkmışsa — işte bu kişi de Allah katında sâbikûn zümresine dahil edilebilir.

Ve işte asıl zafer de buradadır: Kalpteki sadakat, adımlardaki istikamet ve Allah’ın rızasını her şeyin üstünde tutmak.

Sâbikûn’un yürüyüşü bazen sessiz, bazen dışlanmış, bazen yalnız geçer. Ama sonunda hakikatin sancağını taşıyanlar hep onlardır. Çünkü onların derdi alkış değil, iz bırakmaktır.

“Onlardan sonra gelenler derler ki: ‘Ey Rabbimiz! Bizi ve bizden önce iman etmiş olan kardeşlerimizi bağışla...’”
(Haşr 59/10)

Bu ayet gösterir ki, gerçek önderler ve öne geçenler, kendilerinden sonra gelenlerin dilinde dua, kalbinde minnet olarak yaşamaya devam ederler.

  • Sâbikûn gürültü çıkarmaz ama tarih yapar.

  • Sâbikûn kalabalıklarla değil, sadakatle iz bırakır.

  • Sâbikûn unutulmaz çünkü Allah unutturmaz.

Bu yüzden onların zaferi, sadece bir savaş kazanmak değil; nesillerin kalbine adlarını değil, davalarını yazdırmaktır.

Bugün de izzetli bir ömür sürmek isteyen için sâbikûn yolunda yürümek en sağlam yoldur. Çünkü bu yolun sonunda Allah’ın rızası, Resûl’ün şefaati, ümmetin duası ve tarih önünde bir iz vardır.

Sâbikûn Olma Reçetesi

Sâbikûn olmak, erişilmez bir makam değil; sabır, ihlas ve fedakârlıkla yürünecek bir yoldur. İşte bu yola girmek isteyen için kısa bir reçete:

  1. Niyetini düzelt: Önce Allah için olmak, sonra Allah yolunda olmak. Rıza hedeflenmeyen her yürüyüş sâbikûn’a ulaşmaz.

  2. İlim kadar amel, amel kadar ihlas: Bildiğini yaşa, yaşadığını gizle; gösterişten değil, gönülden çalış.

  3. Erken davran, geç yorul: Hakkı yaşamak için “bir gün”ü bekleme, hemen başla. Yorulsan da bırakma.

  4. Hakkı tavsiye et, sabrı unutma: Sessiz kalmak sâbikûnluğu zedeler. Söyle, yaşat, sabret.

  5. Az bilsen de çok sebat et: Büyük âlim olmayabilirsin, ama büyük ihlas sahibi olabilirsin.

  6. Kalabalık arama: Sâbikûn genellikle yalnız yürür, ama Allah’la beraberdir. Kalabalık değil, istikamet önemlidir.
  7. Sadıklarla beraber ol: Çünkü Allah şöyle buyurur: "Ey iman edenler! Allah’tan korkun ve sadıklarla beraber olun." (Tevbe 9/119)

Bu reçete, her çağda her mü’minin yüklenebileceği bir çağrıdır. Yeter ki samimiyetle “Ben de öne geçmek istiyorum” diyebilsin. Gerisini Allah tamamlar:

"Onlar Allah’ın izniyle hayırda öne geçenlerdir. İşte bu, büyük bir lütuftur."
(Fâtır 32) sürmek isteyen için sâbikûn yolunda yürümek en sağlam yoldur. Çünkü bu yolun sonunda Allah’ın rızası, Resûl’ün şefaati, ümmetin duası ve tarih önünde bir iz vardır.

Son Söz ve Dua

Sâbikûn, kıyamete kadar gelecek ümmetin öncüleridir. Onlar, iz bırakmak için değil; Allah’ın izini sürmek için yaşarlar. Onlar görünmez olabilir ama Allah’ın nezdinde seçilmiştir. Onlar çok konuşmaz ama çok taşır. Onlar çok bilinmez ama çok bilene dayanır.

"Rabbimiz! Bizi, sâbikûn zümresine dahil eyle. Bize hakkı tanıyan bir kalp, sabrı taşıyan bir nefis, ihlasla dolu bir niyet ver. Bizi nefsine zulmedenlerden değil, ışığınla öne geçenlerden kıl. Yolumuzu sen çiz, yükümüzü sen taşı, adımızı sen an — yeter ki sen razı ol."

Âmin. 

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...