Kant’ı Neden Anlayamıyoruz? Çünkü O, Akıl ve Hakikatin Yolunu Ayırdı — Kant’ın Felsefesi, Anlaşılmazlığı ve Temel Hatası Üzerine Bir Tahlil —
Kant’ı Neden Anlayamıyoruz? Çünkü O, Akıl ve Hakikatin Yolunu Ayırdı
— Kant’ın Felsefesi, Anlaşılmazlığı ve Temel Hatası Üzerine Bir Tahlil —
✦ Giriş: Kant'ı anlamak neden zor?
Kant felsefesiyle karşılaşan herkes şu ikilemi yaşar:
“Akıl ve duyuyu kabul ediyor ama Tanrı’ya kesin bilgiyle ulaşılamaz diyor. O zaman bu akıl ne işe yarar?”
İşte bu yazıda bu sorunun peşinden gideceğiz:
- Kant ne dedi?
- Neyi inşa etti, neyi yıktı?
- Neden bu kadar karmaşık geliyor?
- Asıl felsefî hatası nerede?
① Kant Ne Yapmak İstedi?
Kant’ın temel amacı şuydu:
“Metafizik neden bu kadar tartışmalı bir alan hâline geldi? Neden yüzyıllardır filozoflar Tanrı, ruh, ahiret gibi konularda uzlaşamıyor?”
Ve şu teşhisi koydu:
- Çünkü filozoflar aklı haddinden fazla kullanıyor.
- Saf akıl, kendi alanını aştığında çelişkilere düşer (örneğin Tanrı vardır vs. Tanrı yoktur gibi iki zıt sonuç da çıkabiliyor).
Kant bu yüzden “Saf Aklın Eleştirisi” adlı dev eseriyle şunu yapmak istedi:
“Aklın neyi bilebileceğini, neyi bilemeyeceğini kesin şekilde sınırlandıralım.”
Bu noktada Kant ne dine karşı bir saldırı yapıyordu, ne de Tanrı’yı inkâr ediyordu. Ama yaptığı şey, Tanrı’ya bilgiyle değil sadece ahlaki inançla ulaşılabileceğini savunmaktı.
② Bilgi nedir? Kant’a göre nasıl oluşur?
Kant, bilgi tanımını iki temel bileşene bağladı:
Bilgi = Duyu Verisi + Aklın Yapısal Kategorileri
Yani:
- Duyular (görme, işitme vs.) bize dış dünyadan malzeme getirir.
- Zihin (akıl) ise bu malzemeyi belli “kategoriler”le işler:
- Zaman, mekân, neden-sonuç, birlik, çokluk gibi kavramlarla.
Fakat bu noktada radikal bir ayrım yapar:
③ Fenomen ve Numen: Kant’ın bilgi sınırı
Kant der ki:
Kavram | Açıklama | Bilinebilir mi? |
Fenomen | Duyularla algılanan dünya | Evet, bilgiye konu olabilir |
Numen | Duyu ve deneyim ötesi hakikat | Hayır, bilinemez |
Tanrı, ruh, ahiret gibi konular numen alanına girer.
Kant der ki:
“Bu alan hakkında kesin bilgi edinemeyiz. Çünkü ne duyuya konu olur, ne aklın kategorilerine girer.”
④ Peki neden anlaşılmıyor?
Çünkü Kant hem çok ince bir ayrım yapar, hem de bilgiye güvenen aklı kırar.
İnsan zihni doğal olarak şunu der:
“Bu düzenli evren bir yaratıcısız olur mu?”
Ama Kant cevap verir:
“Bu düzen dediğin şey, senin zihninin organize ettiği bir görünüm olabilir. Gerçekliğin kendisine ulaşamazsın.”
İşte bu nedenle Kant'ı anlamak zordur. Çünkü:
- Zihni bilgiyi ararken, o bilgiyi sınırlamaya çalışır.
- Metafizik ihtiyacı bastırmaz, ama bilgi olarak yasaklar.
- Yaratıcıya ulaşma hissi fıtrî olduğu hâlde, Kant bu hissi "bilgi" statüsünden indirip "ahlâkî inanç" düzeyine indirger.
⑤ Kant’ın çözümü neydi?
Kant şöyle der:
“Tanrı’ya inanmalıyız, çünkü ahlâkî düzenin başka temeli yoktur.”
Ama bu bilgiye dayalı bir inanç değil, ahlakî gerekliliğe dayalı bir inançtır.
Yani:
- Tanrı gereklidir, ama kanıtlanamaz.
- İnanç olabilir, ama bilgi değildir.
Bu tam bir “epistemolojik agnostisizm”dir. (Bilinemeyen Tanrı).
⑥ Kant’ın Felsefî Hatası Nerede?
Kant’ın en temel hatası şudur:
Duyularla bilinenin ötesine geçilemez diyerek,
aklın metafizik hakikati tanıma gücünü inkâr etmesidir.
Bu hem kendi içinde çelişkilidir, hem de fıtrata aykırıdır:
Kant’ın Sözü | Çelişkisi |
“Duyu dışı şeyler bilinemez.” | Bu da bir duyu dışı bilgidir! |
“Aklın sınırları vardır.” | Bu sınır bilgisi de akılla elde ediliyor! |
Kelâmcılar bu yüzden der ki:
“Aklı inkâr eden her akım, kendi baltasını kendi sapından keser.”
⑦ İslam ne der? Fıtrat ne der?
İslam’a göre:
- Duyular veri sunar,
- Akıl delil üretir,
- Fıtrat hakikati sezer,
- Vahiy onaylar ve tamamlar.
İşte bu yüzden Kur’an der ki:
“Göklerde ve yerde nice deliller vardır ki insanlar yanından geçerler de onlara aldırmazlar.”
(Yûsuf 12:105)
Ve yine buyurur:
“Onlara ayetlerimizi hem dış dünyada (âfâk) hem kendi nefislerinde göstereceğiz ki, onun gerçek olduğu kendilerine apaçık belli olsun.”
(Fussilet 41:53)
✦ Sonuç: Kant sınır çizdi ama hakikati susturdu
Kant’ın yaptığı, modern insanın fıtrî bilgiyi inkâr etmesine zemin hazırlamaktır.
- Hakikat vardır, ama ulaşılamaz.
- Tanrı olabilir, ama bilinemez.
- Vahiy varsa bile doğruluğu test edilemez.
Bu, sadece bir felsefî pozisyon değil, modern skolastiğin temelidir:
"Sorgulayan akıl" adı altında aslında "susturulmuş akıl"tır.
✦ Ek: Kant’ın Kendi Sistemi de Bir İmandır
Kant fenomen–numen ayrımını yaparken çok kritik bir noktayı gözden kaçırır — ya da özellikle susturur:
“Fenomenin arkasında numen olduğunu söylemek de bir bilgidir. Fakat bu bilgi ne deneyle ne de tam mantıkla temellendirilebilir. Bu bir inançtır.”
Yani:
- Biz gördüğümüz bir şeyin “görünüşten ibaret” olduğuna karar verirken yine aklımızı kullanırız.
- O zaman fenomenin ötesinde bir gerçeklik (numen) olduğuna dair yargı da aklın bir hükmüdür.
- Ama bu yargı, doğrudan tecrübeyle veya deneyle desteklenemez.
👉 Dolayısıyla bu da bir inanç biçimidir.
Böylece Kant’ın kendisi bile farkında olmadan şunu yapmıştır:
Metafiziğe kapıyı kapatırken, kendi metafiziğini inanç temeli üzerine kurmuştur.
İşte bu noktada şu soru Kant’a geri döner:
Madem ki sen de bir şeye doğrudan bilgi olmadan inanıyorsun, o zaman vahyi niçin bilgi dışı görüyorsun?
İslamî düşünce burada net ve tutarlıdır:
- Duyular → malzemeyi sunar.
- Akıl → anlamı kurar.
- Fıtrat → sezgiyi verir.
- Vahiy → nihai hakikati bildirir.
Kant, bu zinciri bilerek kopartır. Ama onun felsefesi de o kopardığı halkadan sarkar:
Çünkü her bilgi bir ön inanca dayanır. Her sezgi bir dayanak ister. Ve o dayanak, ancak vahiy ile tam ve sahih olur.
✍️ Abdullah Kuloğlu'nun Yorumu:
Bugün Kant’ı anlamakta zorlanmamızın sebebi onun karmaşıklığı değil, onun sisteminin fıtratımıza yabancı oluşudur.
Oysa bizler, hakikatin sezilebileceğini, aklın metafiziğe ulaşabileceğini, ve vahyin o sezgiyi tamamlayan nur olduğunu hissediyoruz.
“Biz hakikati içimizde hissediyoruz, Kant ise dışımızda arayıp ulaşamadı.”
Yorumlar
Yorum Gönder