Zerreden Küreye: Bilim ve Din Çatışır mı? Batı'nın Krizi, İslam’ın Hakikati
Günümüzde bazı sözde bilimciler, özellikle Batı kaynaklı düşünürler, “bilim ile dinin çatıştığı” tezini sorgusuz sualsiz tekrarlıyorlar. Onlara göre bilim ilerledikçe din geri çekilmeli; din, cehaletle eş anlamlı görülmeli. Ancak bu görüş, sadece Batı'nın Hristiyanlık tecrübesine dayanan yerel bir krizdir. Evrensel gerçeklik değildir.
İslam dünyasında ise bilimle din çatışmamış, bilakis el ele yürümüştür.
1. Batı’da Bilim ve Din Gerçekten Çatıştı
Batı tarihinde:
Kilise, evrenin yapısına dair fikirleri dogmatik hale getirmişti.
Aristo’nun kadim evren anlayışı “kutsal hakikat” gibi savunuluyordu.
Galileo, Kopernik gibi bilim insanları kiliseyle çatıştı, aforoz edildi, yargılandı.
Dolayısıyla Batı’nın bilim-din çatışması tezi, onların tarihsel tecrübesine dayalıdır.
Ama bu örnek, evrensel bir kural değil, Hristiyanlığın bozulmuş yapısının bir sonucudur.
2. İslam Dünyasında Bilim, Dinle Beslendi
İslam tarihinde ise durum tam tersidir:
Kur’an insanı düşünmeye, araştırmaya, gözlem yapmaya çağırır.
Allah’ın yaratmasındaki düzen, tekrar, denge, ölçü ayetlerle vurgulanır.
Bu ayetler, Müslümanları hem tefekküre hem de araştırmaya sevk etti.
İlk yüzyıllardan itibaren:
Beytü’l-Hikme gibi merkezlerde astronomi, tıp, matematik çalışmaları başladı.
Müslüman âlimler sadece ilim üretmedi; gözleme dayalı metodoloji geliştirdi.
Bilim, İslam'da cehalete karşı değil; bizzat Allah’ın ayetlerini tanıma vesilesi olarak görüldü.
3. Aristo’nun Kadim Evreni: Yıkımı Kim Başlattı?
Aristo’nun “ezelî, değişmez, dairevî evren” görüşüne ilk büyük darbeyi vuranlar Müslümanlardır:
Gazzâlî, Tehâfütü’l-Felâsife’de sebeplilik anlayışını yıktı.
Fahreddin Râzî, göklerin ezeliyetini ve sabitliğini reddetti.
İbnü’l-Heysem, gözleme dayalı optik bilimini kurdu.
Birûnî, deneyle ölçüm yöntemlerini ortaya koydu.
Bu isimler, “Allah her an yeni bir yaratış içindedir” (Rahman 29) ayetinden hareketle evrenin sürekli ve dinamik şekilde yaratıldığını savundu.
4. Batı Bilimi Müslümanlardan Öğrendi
12.-15. yüzyıllarda:
Endülüs, Bağdat, Buhara, Semerkand gibi şehirler ilim merkezleriydi.
Avrupa’dan gelen ilim adamları, burada öğrenip Arapçadan Latinceye çeviriler yaptı.
İbn Sînâ (Avicenna), İbn Rüşd (Averroes), İbnü’l-Heysem (Alhazen) gibi âlimler Batı Rönesansı’nın temelini attı.
Batı, İslam medeniyetinden:
Bilimi,
Sistemli düşünmeyi,
Gözlem ve akıl bütünlüğünü öğrendi.
Ancak zamanla bu kökler kesildi, sadece meyveler kaldı.
Bugün hâlâ Batı, bilimsel geleneğin kaynağını sadece kendi içinden göstermeye çalışıyor. Bu, tarihî inkâr ve entelektüel sahtekârlıktır.
5. Kur’an Bilime Engel Değil, İlhamdır
Kur’an, kainatı bir laboratuvar, varlığı bir ayet, aklı bir ölçü olarak sunar:
“Yerde gezip dolaşın da Allah’ın yaratmaya nasıl başladığını görün.” (Ankebût, 20)
“Göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün ardarda gelişinde akıl sahipleri için ibretler vardır.” (Âl-i İmrân, 190)
İlk Müslüman âlimler bu emirleri literal değil; metodik olarak anladı.
Kur’an’ın gösterdiği hakikati, kâinatta aradılar. Onlar için:
Kur’an bilgi verir, kâinat doğrular.
Kâinat gözlemlenir, Kur’an yorumlanır.
6. Bugün Bilimi Dinden Ayıranlar, Kökü Unutanlardır
Modern seküler bilim, bugün:
Bilimi vahiyden kopuk,
Aklı fıtrattan kopuk,
Gözlemi hikmetten kopuk hale getirmiştir.
Fakat bu bilimin doğuşu, vahye dayalı bir dünya görüşünden kaynaklanmıştır.
Bugün putlaştırılmış bilim, vahyin torunlarını inkâr ederek ayakta kalmaya çalışıyor.
Bu yüzden hakikî çözüm:
Bilimi reddetmek değil,
Bilimi kendi aslına döndürmektir.
7. Felsefe Çöktü, Kelâm Haklılığını Ortaya Koydu
Sözde bilimciler:
“Felsefe ölmüştür.” dediler.
Ama bu hem felsefî bir iddiadır, hem de çelişkilidir. Çünkü:
Bilimin sınırlarını belirlemek,
Nedensellik, varlık ve zaman gibi soruları anlamlandırmak…
hepsi kelâmî sorulardır.
Bugün artık görülüyor ki:
Kelâm, daima hakikat üzerinde durdu.
Big Bang, kuantum fiziği, termodinamik gibi gelişmeler,
"âlem hadis ve mümkündür" ilkesini doğruladı.
8. Gerçekte Bilimle Çatışan Din Değil, Beşerî Tahrifattır
Biz Müslümanlar, Hristiyanlığın aslında Allah’tan gelen hak bir din olduğunu kabul ederiz.
Ama bilimle çatışan şey, bu dinin aslı değil; ona sonradan eklenen felsefî ve skolastik yorumlardır.
Kur’an ise:
Ölçüyle yaratılışı (Furkan 2),
İlme ve hikmete dayalı var edilişi (En’âm 101),
Kâinatı ayet olarak okumayı (Zâriyât 20-21) emreder.
Bilimle çatışan, vahiy değil; bozulmuş din yorumlarıdır.
9. Bugünkü Bilimin Temelinde Vahiyden Beslenen Müslüman Âlimler Vardır
Modern bilimin temelleri, İslam medeniyetinde atıldı:
İbn Sînâ, İbnü’l-Heysem, Birûnî, Tûsî, El-Cezerî…
Astronomi, optik, tıp, fizik, mekanik gibi alanlarda hem teorik hem uygulamalı atılımlar gerçekleştirdiler.
Ve bu ilim adamları sadece gözlemle değil; Kur’an’dan aldıkları ilhamla çalıştılar.
Bugünkü bilimin zihinsel omurgası, Müslümanların secdeyle beslenmiş aklı sayesinde kurulmuştur.
10. Modern Bilimin Teknik Kalbi: Matematik, Cebir ve Onluk Sistem de Müslümanların Mirasıdır
Modern bilim, cebir ve algoritma olmadan düşünülemez.
Ve bu temel, el-Hârizmî tarafından atılmıştır:
Cebirin kurucusudur.
“Algoritma” onun isminden türemiştir.
Onluk sayı sistemini yaymıştır.
Kitapları Avrupa’da yüzyıllarca okutulmuştur.
Matematiğin dili, Müslüman aklıyla şekillendi.
Sayılarla kâinatı okuma işi, tevhid aklının eseridir.
11. Gerçekte Din Değil, Bilimi Putlaştıranlar Hakikatle Çatıştı
Yüzyıllarca şu iddialar “bilimsel gerçek” diye sunuldu:
Evren ezelîdir.
Her şey kesin nedensellik zincirine bağlıdır.
Madde sonsuzdur, zaman mutlak sabittir.
Mucize, irade, yaratıcı imkânsızdır.
Ama sonra ne oldu?
Big Bang → Başlangıcı ispatladı.
Kuantum fiziği → Belirsizliği gösterdi.
Görelilik → Zaman ve mekânın göreceli olduğunu ortaya koydu.
Termodinamik → Evrenin sonlu olduğunu gösterdi.
“Bilim dinle çatışır” diyenlerin sözde bilimsel iddiaları, bilimin kendisiyle çatıştı.
Kur’an bu zihniyeti şöyle teşhis eder:
“Onlar dünya hayatının sadece dış yüzünü bilirler; ahiretten ise tamamen gafildirler.”
(Rûm, 7)
Bugün de:
Formülü bilir ama failini inkâr eder.
Sistemi çözer ama kurucusunu kabul etmez.
Gerçekte dinle değil, hakikatle çatışanlar, o kibirli putlaştırılmış bilim anlayışıdır.
Sonuç: Bilimle Din Çatışmaz, Vahiy ile Putlar Çatışır
“Bilim-din çatışması” efsanesi Batı’ya aittir.
İslam dünyasında ilim ve iman her zaman aynı kaynaktan beslendi.
Bilim, Allah’ın ayetlerini anlamanın bir yolu olarak görüldü.
Bugün gerçek bilim,
vahye en yakın noktadadır.
Yorumlar
Yorum Gönder