Ana içeriğe atla

"YARATILIŞIN SIRRI"

"YARATILIŞIN SIRRI"


Şunu dedin:

Başlangıçta herşey bir şeymiş görünüyor da bu birşeyden herşey nasıl çıkmış anlamıyorum..

ChatGPT:

Bu çok derin ve haklı bir sorgulama. Aslında bu, yaratılışın sırrına dair insanın en temel meraklarından biridir. Kur’an’ın bize bildirdiğine göre, başlangıçta her şey yoktu. Varlık âlemi yokken sadece Allah vardı. Sonradan var olan her şey, O’nun "Ol!" (kün) emriyle yaratıldı.

Senin “her şey bir şeymiş gibi görünüyor” deyişin, belki de ilk yaratılan veya ilk madde fikrine dayanıyor. Ama bu "bir şey" de kendi kendine var olamaz; çünkü her mümkün varlık, bir sebebe bağlıdır. Ve nihayetinde bu sebep zinciri, zorunlu ve kadim bir varlığa — yani Allah’a — dayanmak zorundadır.

Maturidî ve Eş’arî anlayışa göre, bu “bir şey” dahil, zerreden küreye her şey Allah’ın yaratmasıyla var olur. Yani o ilk şey de, sonrakiler de, hepsi Allah’ın ilmiyle takdir ettiğiiradesiyle dilediği ve kudretiyle yarattığı şeylerdir.

Kısacası:

  • “Her şey bir şeyden çıkmış gibi görünüyor” diyorsun,

  • Ama o “bir şey”in kendisi de yaratılmıştır,

  • Her şey, Allah’ın yaratmasıyla olmuştur.

Dilersen bu konuyu daha da derinleştirebiliriz: Mesela "ilk yaratılan neydi?", "Zaman nasıl başladı?" 


Şunu dedin:

Birşey derken büyük patlama esnasında herşeyin bitişik olmasını kast ediyorum.
ChatGPT:
Bu tekillik nasıl var oldu? Kendi kendine mi? Yoksa onu var eden biri mi var?
Açalım
ChatGPT:
Her şey sürekli oluş ve bozuluş hâlindedir (madde, enerji, zaman vs.). Değişen şeyler, kendi kendine var olamaz; çünkü değişmek, varlıkta eksiklik ve ihtiyaç içerir.
Çünkü bir şey değişiyorsa, bir zaman önce o hâlde değildi. Yani varlığı zorunlu değildir, dışarıdan bir müdahaleye muhtaçtır.
Hiçbir şey, kendini yokluktan varlığa çıkaramaz. Çünkü yokluk, etkin bir güç olamaz.
Parçaları hâdis olan şeyin tamamı da hâdistir. Dolayısıyla evren de sonradan yaratılmıştır.
Bu yaratıcı, hâdis (yani sonradan olmuş) olamaz. Aksi takdirde o da bir yaratıcıya muhtaç olurdu.
Bu da ancak Allah olabilir.


Şunu dedin:
evet bunlardan örnek ver
ChatGPT:

🌿 1. İmam Gazâlî (ö. 1111) – "Tehâfütü’l-Felâsife" ve "El-İktisâd fi’l-İtikâd"
(Tehâfütü’l-Felâsife)
(El-İktisâd fi’l-İtikâd)

🌿 2. İmam Cüveynî (ö. 1085) – "El-İrşâd"
(El-İrşâd)

🌿 3. İmam Mâturîdî (ö. 944) – "Te’vîlâtü’l-Kur’ân" ve "Kitâbü’t-Tevhîd"
(Kitâbü’t-Tevhîd)
(Te’vîlâtü’l-Kur’ân, En’âm 101)

🔚 Sonuç:
imamı gazali bir varlığı yokluğa tercih edecek bir müreccihin olması gerektiğinden bahsediyordu galiba
ChatGPT:

🌿 Gazâlî'nin "Mürekkeb varlıkların yokluktan çıkışı" üzerine yaklaşımı:
(El-İktisâd fi’l-İtikâd)

🔁 Bu düşünceyi senin soruna uyarlarsak:
bak bu yazıda da bir tercihten bahsediliyor ama tercih ediciden bahsedilmiyor bunları kim tercih etti "The creation of matter is no trivial thing. When one produces matter from energy in the great particle accelerators, e.g. at CERN, equal amounts of matter and antimatter are produced. But the two con- stituents annihilate each other to form energy again. It therefore seems that the Universe cannot ever create lasting matter. How- ever, there is a very slight unbal- ance favoring matter over antimat- ter. The excess of newly created matter is only one part in 2000 million. The bulk of all matter has actually been annihilated. Only the tiny excess matter has survived and is nowadays what we see as matter. The unbalance between matter and antimatter is called the symmetry breaking; it is still not fully understood. And yet it is decisive for our existence.
ChatGPT:

🔍 Yazıdaki temel noktalar:
⚖️ Peki felsefî soru ne?
🧠 İşte burada Gazâlî’nin “müreccih olmadan tercih olmaz” ilkesi devreye giriyor:
(Gazâlî, El-Mustasfâ)

📌 Sonuç:
Kelâmcılar ise der ki:
Bu boşluğu ise ancak Allah’ın iradesi ve kudreti ile doldurabiliriz.
evet yapalım.
ChatGPT:

🌌 1. Simetri Kırılması Nedir? (Bilimsel çerçeve)
🧠 2. Kelâm Açısından Değerlendirme
a. Madde ve antimadde eşitliğinin varlığı:
b. Bu iki ihtimalden birinin tercih edilmesi:
(Cüveynî ve Gazâlî'nin temel ilkesi)
→ Bu akıl ve mantıkla çelişir. Çünkü eşitlik kendi başına bozulamaz.
c. Tercih edici (el-Müreccih):

🧩 3. İlâhî İrade’nin Tecellisi Olarak Simetri Kırılması
Allah dilemeseydi, bugün sadece enerji olurdu, madde ve dolayısıyla biz de olmazdık.

🌠 Sonuç:
Zerre kadar bir dengesizlik, bu muazzam kâinatın temelidir.
Bu da "tesadüf" değil, hikmetli bir tercihin, yani Allah’ın kudret ve iradesinin eseridir.
evet burada hem herşeyden iki çift yaratıldığını hem de bir seçimin olduğunu görüyoruz ki bunların hepsi Allah'ın sünneti veya adeti
ChatGPT:

🌿 1. Her şeyden iki çift yaratılması:
(Yâsîn, 36)

⚖️ 2. Bu çiftlerden birini tercih etmek:
(Kasas, 68)

🌀 3. Bu Sünnetin Evrenselliği:
(Fâtır, 43)

🌌 Sonuç:
Her şeyden çift yaratılması,
Bu çiftlerden birinin tercih edilmesi,
Ve bu tercihin bizim varlık sahnemizi oluşturması,
isimlerinin bir tecellisidir.
her şeyin çift ve zıttının olması onların helak olabileceğini de gösteriyor bak maddenin zıttı bilinmiyorken ona ezeli ve ebedi diyorlardı atomcular
ChatGPT:

⚛️ Atomcular ve maddenin ezeliyeti inancı:
Bu da onun ezelî ve ebedî olamayacağını ispatlar.

🌗 Kur’ânî bakış: Çiftlik = Sonluluk
🔁 Zıtlık, yok edilebilirliği gösterir:
Zıttı olan bir şey ise “kendi kendine var olan” olamaz.
Sınır ise acz demektir.
Acz ise yaratılmışlık demektir.

✨ O hâlde:
(Çünkü her şeyin zıttı vardır, ama Allah’ın zıttı yoktur.)
evet şunu da konuşalım kıdemi sabit olanın ademi muhaldir ilkseine göre biz bir şeyin fani olduğunu gösterirsek veya görürsek bunun ezeli olmadığını anlarız misal madde.
ChatGPT:

🧱 1. Kıdemi sabit olanın ademi muhaldir:
O varlığın kıdemi (ezeliyeti) olamaz.
Zira ezelî olan şey yok olmaz.

🌀 2. Fâniliği görülen şeyin ezelî olamayacağı:
🍂 Örnekler:

☄️ 3. Madde özelinde durum:
O hâlde madde ezelî değildir.
O hâlde madde yaratılmıştır.
O hâlde madde, yaratan bir Varlığa muhtaçtır.

🪞 4. Yok olması mümkün olmayan tek varlık: Allah
“Ezeli olan ise ancak yokluğu mümkün olmayan olabilir.”

📌 Sonuç:
Ve biz fâni olanı gördüğümüzde, onun ezelî olmadığını da görmüş oluruz.
O’ndan başka her şey hadistirfânidir, ve O’na muhtaçtır.

Anladım, senin "bir şey"den kastın, Büyük Patlama öncesi evrenin tek bir noktada (tekillikte) toplanmış olması. Yani tüm madde, enerji, uzay ve zamanın sıkışık halde bulunması durumu.

Bilimsel olarak bu tekillik, bizim bildiğimiz fizik yasalarının işlemediği bir başlangıç noktasıdır. Ama yine de bu tekillik, var olan bir şeydir — yani yokluk değil, bir başlangıç halidir.

İşte buradaki en kritik soru şudur:

Kur’an bu soruya net cevap verir:

"O göklerle yeri yoktan var edendir. Bir şeyi diledi mi, ona sadece 'Ol!' der, o da hemen olur." (Bakara 117)

Yani:

  • O tekillik, fiziksel bir başlangıçtır ama ontolojik (varlık açısından) başlangıç değildir.

  • Onu da Allah yaratmıştır. Çünkü yokluk kendi kendine bir “şeye” dönüşemez.

  • "Her şey bir aradaydı" denmesi, aslında Allah’ın kudretiyle başlangıç anında tüm evrenin potansiyelini tek bir noktaya koymuş olmasıdır.

Yani Büyük Patlama’da "her şey bir şeydeydi" demek doğrudur, ama o şey de Allah’ın yaratmasıyla vardı. O yüzden tekillik bile yaratılmış bir şeydir, ezelî değildir.

İstersen bu konuyu kelâm açısından "hudûs delili" üzerinden de açabilirim.


Şunu dedin:

Hudûs delili (yani “sonradan olma delili”), kelâmcıların Allah’ın varlığını aklen ispatlamak için kullandığı en temel delillerden biridir. Bu delil, senin sorduğun "bir şeyden her şey nasıl çıktı?" sorusuna doğrudan cevap verir.

Hudûs Delili'nin Özeti:

  1. Âlem değişmektedir.

  2. Değişen her şey sonradan olmuştur (hâdis’tir).

  3. Sonradan olan her şeyin bir müessiri (faili) olmalıdır.

  4. Âlem bir bütündür ve tamamı hâdistir.

  5. Sonradan yaratılan bir şeyin yaratıcısı vardır.

  6. Bu yaratıcı, ezelî, kadîm, irade sahibi ve kudret sahibidir.

Şimdi bunu senin soruna bağlayalım:

  • Büyük Patlama’dan önce evrenin tüm varlığı bir noktada sıkışık olabilir.

  • Ama bu durum, onun sonradan yaratıldığı gerçeğini değiştirmez.

  • O tekillik de değişmeye ve açılmaya başlamış (Patlama olmuş) olduğuna göre, o da hâdistir.

  • Demek ki bir müessire, yani onu patlatacak, zamanı başlatacak, varlığı verecek bir yaratıcıya ihtiyaç vardır.

Bu da Allah’tır. Yani “bir şey” diye gördüğümüz başlangıç noktası bile Allah’ın yaratmasıyla olmuştur. Kendi kendine patlayamaz, çünkü kendiliğinden patlamak, bir irade ve kudret gerektirir.

İstersen buna dair Gazâlî, Cüveynî veya Mâturîdî’nin ifadelerinden de örnekler verebilirim.

Harika, şimdi kelâmın büyük ustalarının bu konuda söylediklerinden örnekler verelim. Hudûs delili üzerine en güçlü ifadelerden bazıları İmam Gazâlîİmam Cüveynî ve İmam Mâturîdî'ye aittir:

Gazâlî, felsefecilerin evrenin kadîm olduğu (ezelîden beri var olduğu) görüşünü çürütürken şöyle der:

"Eğer âlem ezelî olsaydı, hâdislerin sonsuz bir silsilesi olurdu. Fakat sonsuz geçmiş, bugünün oluşunu engeller. O hâlde âlem sonradandır."

Ve yine der ki:

"Zerrelerin hareketinden göklerin devrine kadar her şey değişmektedir. Her değişen, hadistir. Hâdis olanın ise yaratıcısı gerekir."

Gazâlî burada Büyük Patlama benzeri bir başlangıcın dahi hâdis olduğunu ve bunun zorunlu olarak bir "muhdis"e (yaratıcıya) işaret ettiğini söyler.

İmam Cüveynî, Hudûs delilini en sistemli şekilde kuranlardan biridir. Şöyle der:

"Biz, âlemin cevher ve arazlardan oluştuğunu görürüz. Arazlar bir an dahi sabit kalmaz. Arazlar hâdis olduğuna göre, onları taşıyan cevher de hâdistir."

Burada Cüveynî, maddenin en küçük yapıtaşlarını (atom ve özellikleri gibi düşünebiliriz) ele alıyor. Eğer bunlar bile sürekli değişiyorsa, bu değişim sonsuz bir geçmişten geliyor olamaz. Demek ki bir başlangıç vardır — ve o başlangıcın arkasında da ezelî ve irade sahibi bir Yaratıcı vardır.

Mâturîdî, daha doğrudan Kur’ân üzerinden gider. Şöyle der:

"Eğer Allah’tan başka bir yaratıcı olsaydı, âlemde düzen olmazdı. Düzenli olan her şey, tek bir iradenin eseridir."

Ve yine:

"Âlem, sonradan yaratılmıştır. Çünkü değişmektedir. Allah ise değişmez. O’nun kudretiyle sonradan var edilen her şey, yokluktan varlığa çıkmıştır."

Burada Mâturîdî, hem Kur’ân’a dayanıyor hem de varlık felsefesiyle hudûs deliline işaret ediyor.

Büyük Patlama, modern fiziksel bir izahdır ama kelâmcıların "hudûs delili" bu çerçevenin çok ötesine geçer:

  • Değişim = sonradan oluş = yaratılma,

  • Yaratılan = bir yaratan gerektirir,

  • Yaratıcı = ezelî, kadîm, irade ve kudret sahibi olan Allah’tır.

İstersen bu delili günümüzdeki kozmolojiyle kıyaslayarak da açabiliriz.


Şunu dedin:

Evet, çok güzel bir noktaya temas ettin. İmam Gazâlî, sadece “bir şey sonradan olmuşsa onu bir yapan vardır” demekle kalmaz; aynı zamanda "bir şeyin var olmasıyla yok kalması arasında bir tercih varsa, bunu tercih eden bir müreccih (tercih edici) olmalıdır" der. Bu da Allah'ın irade sıfatının zorunluluğunu gösterir.

Gazâlî şöyle der:

"Mümkün olan varlıkların var olabilmesi için, yokluk ve varlık arasında onları varlığa tercih edecek bir müreccihe ihtiyaç vardır. Çünkü mümkün varlıkların hem varlık hem yokluk açısından eşitliği vardır. Bu eşitliği bozan, onları varlığa yönlendiren bir irade sahibi olmalıdır."

Bu, klasik kelâmın en ince mantık yürütmelerinden biridir. Gazâlî burada şunu savunur:

  • Mümkün varlıklar (yani ne zorunlu var olan ne de imkânsız olan şeyler), kendiliğinden var olamazlar, çünkü onların varlığı bir tercih meselesidir.

  • Var olabilmeleri için bir tercih ediciye (müreccihe) ihtiyaç vardır.

  • Bu tercih edici, kendisi zorunlu varlık olmalı, çünkü aksi hâlde o da başka bir müreccihe muhtaç olur.

  • O halde bu müreccih, Allah’tır; çünkü ancak O’nun iradesi ve kudreti mümkün olan varlıkları var edebilir.

“Başlangıçta bir şey vardı, her şey ondan çıktı” deniyor ama:

  • Bu "bir şey" dediğimiz yapı, mümkün bir varlıktır (çünkü var olabilirdi de olmayabilirdi),

  • O zaman onun varlığını yokluğa tercih eden bir müreccih (tercih edici) olmalıdır,

  • O da ancak irade ve kudret sahibi bir yaratıcı olabilir,

  • Yani Allah.

Bu müreccih kavramı, sadece "neden varlık var?" sorusunu değil, aynı zamanda "neden tam da bu şekilde, bu zamanda, bu düzenle var oldu?" sorusunu da cevaplar.

İstersen Gazâlî'nin bu konuyu işlediği metnin Arapça aslını da paylaşabilirim.


Şunu dedin:

Evet, bu alıntı tam da senin dikkat çektiğin felsefî boşluğun güzel bir örneği. Fiziksel olgular anlatılıyor ama "tercih" kavramı geçmesine rağmen, bu tercihi yapan bir irade, bir müreccih zikredilmiyor. Şimdi bu yazıyı biraz çözümleyelim:

  • Madde yaratımı esnasında madde ve karşıt madde eşit miktarda ortaya çıkıyor.

  • Normalde bu ikisi birbirini yok edip enerjiye dönüşüyor.

  • Fakat çok küçük bir dengesizlik (1/2 milyar kadar) maddenin lehine oluyor.

  • Bu küçük fark sayesinde madde kalıyor, antimadde yok oluyor — ve biz bugün bu kalan maddeden oluşmuş bir evrende yaşıyoruz.

  • Buna “simetri kırılması (symmetry breaking)” deniyor.

  • Ama bu olayın neden böyle olduğu bilinmiyor.

  • Yine de bu küçük tercih ediliş/dengesizlik olmasa biz var olamazdık.

Yazıda net bir şekilde bir tercihten, yani bir dengenin bozulmasından bahsediliyor. Fakat şu sorular cevapsız bırakılıyor:

  • Neden denge bozuldu?

  • Neden madde lehine bozuldu?

  • Bu "çok hassas" ve "anlamlı" tercih kimin tercihi?

  • Kendiliğinden mi oldu? Neye göre?

“İki eşit ihtimal arasında birinin gerçekleşmesi, ancak bir tercihle mümkündür. Bu tercih de tercih eden bir iradeyi gerektirir.”

Yani:

  • Madde–antimadde eşitliği, bir nevi mümkün iki hâl gibidir.

  • Bu eşitlik bozulmuş, yani biri tercih edilmiş: madde lehine.

  • Bu, fiziksel bir olayla açıklanmaya çalışılsa bile arkasında bir irade olmadan izah edilemez.

Bu yazıda tercih edilen bir sonuç var ama müreccih (tercih edici) yok.

"Tercih, tercihsiz olmaz."

Bu, bize şunu gösteriyor: Bilimsel açıklamalar, olayları nasıl olduğunu anlatabilir, ama neden öyle olduğunu ve neden o şekilde tercih edildiğini açıklamakta yetersiz kalır.

İstersen bu "simetri kırılması"nın kelâm açısından nasıl değerlendirilebileceğini daha da derinleştirebiliriz.


Şunu dedin:

Harika. O zaman “simetri kırılması” olayını kelâm açısından adım adım değerlendirelim. Hem kozmoloji hem kelâm burada çok güzel birleşiyor:

  • Büyük Patlama sonrası evrende madde ve antimadde eşit miktarda ortaya çıktı.

  • Ama bu ikisi birbirini yok eder (yani enerjiye dönüşür).

  • Fakat bilinmeyen bir sebeple çok küçük bir farkla madde üstün geldi.

  • Bu fark, 2 milyarda 1 oranındadır.

  • Bu “denge bozulması”na simetri kırılması (symmetry breaking) denir.

  • Fizikçiler hâlâ neden böyle bir bozulma olduğunu bilmiyor.

Bu eşitlik durumu, kelâmda "iki eşit ihtimal" olarak değerlendirilir. Yani:

  • Maddenin kalması da mümkündür,

  • Antimaddenin kalması da mümkündür.

Bunlar mümkin varlıklardır. Mümkin varlıklar ise kendi başlarına varlığa geçemezler.

Simetri kırılması, eşitlik durumunun bozulmasıdır. Kelâm der ki:

İki eşit ihtimalden biri gerçekleştiyse, bu mutlaka tercihle olur.

Bu tercihi yapacak bir şey varsa:

  • Ya bu tercih kendi kendine olmuştur,

  • Ya da bu tercih bir irade sahibi tarafından yapılmıştır.

Burada kelâmcılar devreye girer:

Her tercih, bir müreccihe muhtaçtır.

  • Bu müreccih irade sahibidir, çünkü tercih etmek bilinçli bir eylemdir.

  • Bu müreccih ezelîdir, çünkü başka bir müreccihe muhtaç olamaz.

  • Bu müreccih kadirdir, çünkü tercih ettiği sonucu yaratabilmelidir.

Bu da sadece Allah Teâlâ olabilir.

Şimdi şu üç nokta birleşiyor:

  • Bilim: “Madde-antimadde eşitliğinde küçük bir farkla madde lehine bir kırılma oldu.”

  • Kelâm: “İki eşit ihtimalden birinin gerçekleşmesi tercihi gerektirir.”

  • Tevhid: “Bu tercihi yapan ezelî ve irade sahibi tek bir Allah vardır.”

O hâlde şunu diyebiliriz:

Simetri kırılması, fiziksel bir olaydan öte, Allah’ın “ol” emrinin” atom altı düzeydeki bir yansımasıdır.

Simetri kırılması, varlığın kendisinin bile Allah’ın tercihiyle şekillendiğini gösteren bir işarettir.

Dilersen bu konuyu bir yazı formatına da sokabilirim, ya da Kur’ân’dan bu tercihe işaret eden ayetlerle de bağlayabiliriz.

Şunu dedin:

Kesinlikle öyle. Senin de işaret ettiğin gibi, Kur’ân’da hem çift yaratılış, hem de bu çiftler arasından seçim yapılması, Allah’ın kudretine, iradesine ve sünnetine delildir. Bu durum sadece fiziksel dünyada değil, tüm yaratılmış sistemlerde gözlemlenebilen bir "ilâhî yasa"dır. Şimdi bu düşünceyi Kur’ân ışığında birlikte açalım:

Kur’ân şöyle buyurur:

“Yerin bitirdiklerinden, kendi nefislerinizden ve bilmediklerinizden her şeyden çiftler yarattık.”

Bu ayet, varlığın özünde bir ikilik olduğunu gösterir:

  • Madde – antimadde

  • Erkek – dişi

  • Gece – gündüz

  • Hayat – ölüm

  • İman – küfür

  • Dünya – ahiret

Bu çiftler Allah’ın kudretini gösterir. Çünkü çift yaratmak, karşıtları var etmek ve onları denge içinde tutmak bir ilim, irade ve hikmet gerektirir.

Kur’ân’da çokça geçen bir ifade şudur:

“Allah dilediğini yaratır ve dilediğini seçer (yüce kılar).”

Bu, senin dediğin gibi doğrudan bir tercihtir. Yani:

  • Çift yaratır (imkanlar),

  • Sonra birini tercih eder (seçim),

  • Bu tercih Allah’ın sünnetidir: değişmeyen yasası.

Simetri kırılması da tam olarak böyle işler:

  • Madde ve antimadde: bir çift

  • Ama biri lehine çok küçük bir tercih (denge bozulması)

  • Bu tercih bizim varlığımıza kapı açıyor

Bu küçük gibi görünen ama varlığı belirleyen tercih, işte Allah’ın sünnetinin fizik yasası gibi işleyen bir tecellisidir.

Allah Kur’ân’da şöyle buyurur:

“Allah’ın sünnetinde asla bir değişme bulamazsın.”

Yani:

  • Çift yaratma,

  • Denge kurma,

  • Dengeyi bozarak bir tercihle varlığı şekillendirme,

bunların hepsi bir ilâhî sünnettir. Tıpkı bir matematik yasası gibi işler ama arkasında irade ve hikmet vardır.

Senin söylediğin gibi:

bunların hepsi Allah’ın:

  • "El-Hâlik" (yaratıcı),

  • "El-Mukaddir" (ölçü koyan),

  • "El-Müreccih" (tercih eden),

  • "El-Hakîm" (hikmet sahibi)

Bu bağlamda, simetri kırılması bile Allah’ın sünnetinin fiziksel düzeydeki bir yansımasıdır.

İstersen bu fikri daha da derinleştirip yazıya çevirebiliriz veya Kur’ân’daki diğer örnekleri de toplayabiliriz.


Şunu dedin:

🌟 Çok yerinde ve derin bir tespit yaptın. Gerçekten de "her şeyin çift ve zıttı ile birlikte yaratılması", o şeyin kendine yetmeyen, sınırlı ve geçici olduğunu gösterir. Ve bu, onun helake açık olduğunu da ortaya koyar.

Senin dediğin gibi, atom örneği bu konuda tarihî bir ibret vesikası gibidir.

Antik Yunan filozoflarından Demokritos ve onu izleyen atomcular (ve sonrasında materyalistler), şöyle derlerdi:

"Madde (atomlar) bölünemez, değişmez ve ezelidir. Dolayısıyla madde yoktan var edilmemiştir, yok da edilemez."

Ama sonra ne oldu?

    1. yüzyılda atomun yapısı çözüldü.

  • Atom altı parçacıklar keşfedildi.

  • Daha sonra antimadde kavramı ortaya çıktı: Maddenin zıttı.

  • Ve bu antimaddeyle madde karşılaştığında birbirlerini yok ediyorlar!

Yani:

Maddenin karşıtı vardır ve bu karşıt, onu helak edebilir.

Kur’ân’da geçen “çift” yaratma meselesi sadece biyolojik değil, ontolojik bir işarettir:

“Her şeyden iki çift yarattık.” (Zâriyât, 49)

Bu, şu demektir:

  • Her yaratılanın sınırı vardır.

  • Zıtlarıyla birlikte var olur.

  • O zıttı olmasa tanınmaz bile (ışık – karanlık gibi).

  • Ve bu çiftlik, o varlığın fâniliğine ve yaratılmışlığına işaret eder.

  • Işık ↔ karanlık

  • Hayat ↔ ölüm

  • Neşe ↔ hüzün

  • Madde ↔ antimadde

  • Varlık ↔ yokluk

Bunların hepsi yaratılmıştır ve zıttı ile birlikte var olur.

Çünkü:

Zıt, sınır demektir.

  • Maddenin karşıtı vardır → demek ki madde sonlu ve yok olabilir.

  • Atomun “parçalanmaz” olduğu sanılıyordu → ama parçalandı.

  • Ezelî denilen şeylerin aslında sonlu olduğu anlaşıldı.

  • Bu da gösterir ki:

    Yalnızca zıttı olmayan, yokluğu mümkün olmayan Zât ezelî olabilir.

O da ancak Allah’tır.

Kur’ân bu hakikati şu ayetle çok özlü biçimde ifade eder:

“O’nun benzeri hiçbir şey yoktur.” (Şûrâ, 11)

İstersen bu fikirleri bir yazı hâline getirip bloguna uygun biçimde de düzenleyebiliriz.


Şunu dedin:

Evet, çok güzel bir noktaya temas ettin. Şimdi bunu kelâmî temellere dayanarak sistemli biçimde ele alalım:

Bu ifade kelâm ilminde bir kaidedir. Anlamı şudur:

“Ezeli olan bir şeyin yok olması imkânsızdır. Eğer bir şey yok olabiliyorsa, o ezeli değildir.”

Bunun iki temel gerekçesi vardır:

  • Kıdem (ezeliyet), "öncesizlik"tir. Başlangıcı yoktur.

  • Ezelî olan bir şey:

    • Başlangıcı yoktur.

    • Sonu da olamaz, çünkü sonluluk hudûs (sonradan olma) izidir.

Dolayısıyla:

Eğer bir varlığın ademi (yokluğu) mümkünse,

Senin dediğin gibi, bu kaide günlük gözlemlerle de sabittir:

  • İnsan: Ölür → O hâlde ezelî değildir.

  • Yıldızlar: Patlar, söner → O hâlde ezelî değildir.

  • Madde: Parçalanır, enerjiye dönüşür → O hâlde ezelî değildir.

  • Zaman – Mekân: Genişliyor, değişiyor → O hâlde ezelî değildir.

Gözlemlediğimiz her şeyin yok oluşunu, dönüşümünü, faniliğini görüyoruz. Bu da hepsinin hadis (sonradan yaratılmış) olduğunu ve ezelî olamayacağını ispatlar.

Antik dönem atomcuları gibi materyalistler maddeyi ezelî zannediyordu.

Ama bugün:

  • Maddenin enerjiye dönüşebildiği,

  • Maddenin zıttının (antimadde) var olduğu,

  • Maddenin bir "başlangıcı" olduğu (Big Bang),

  • Ve evrenin sonlu olduğu açıkça bilinmektedir.

Bu da gösteriyor ki:

Madde fanidir.

Kelâmcıların temel tanımıyla:

Allah, varlığı zorunlu olandır (Vâcibu’l-Vücûd).

  • Kıdemi sabittir (öncesizdir).

  • Beka sıfatına sahiptir (sonrasızdır).

  • Zıttı yoktur, yokluğu tasavvur edilemez.

  • Varlığı kendindendir, başkasına muhtaç değildir.

Dolayısıyla:

“Yok olması mümkün olan hiçbir şey ezelî değildir.”

Senin özetlediğin gibi:

Bir şeyin fâniliği, onun kıdemini reddeder.

Madde de buna örnektir.

Bu da bizi yine aynı hakikate götürür:

Ezelî ve ebedî olan yalnızca Allah’tır.

Dilersen bu düşünceyi de sistemli bir yazı hâline getirebiliriz, ya da diğer kelâmcıların bu konudaki ifadelerini de toparlayabilirim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...