Ana içeriğe atla

Bilimsel Keşiflerle Materyalizmin Çöküşü: Ezeli Madde İddialarına Karşı E=mc², Kuantum Teorisi ve Allah’ın El-Halık ile El-Mukaddir İsimlerinin Tezahürü / The Collapse of Materialism Through Scientific Discoveries: E=mc², Quantum Theory, and the Manifestation of Allah’s Names Al-Khaliq and Al-Muqaddir Against Eternal Matter Claims

Bilimsel Keşiflerle Materyalizmin Çöküşü: Atomcu ve Atomcu Olmayan Ezeli Madde İddialarına Karşı E=mc², Kuantum Teorisi ve Allah’ın El-Halık ile El-Mukaddir İsimlerinin Tezahürü
Antik Yunan’dan modern çağa kadar materyalistler, evrenin temel yapı taşı olan maddenin ezeli, ebedi, değişmez ve yok olmaz olduğunu savundular. Bu görüş, iki farklı kolda gelişti: Atomcu materyalistler, Demokritos gibi, maddenin bölünmez ve başlangıçsız atomlardan oluştuğunu iddia ederken; atomcu olmayan materyalistler, Aristoteles’in “heyula” (ilk madde) kavramıyla, evrenin sürekli ve ezeli bir maddi temele dayandığını öne sürdüler. Lavoisier’in kütlenin korunumu kanunu, her iki yaklaşımı da destekler gibi görünerek materyalizmi bilimsel bir çerçeveye oturttu. Ancak 20. yüzyılın bilimsel devrimleri, özellikle Einstein’ın E=mc² formülü, kuantum teorisi ve Büyük Patlama, hem atomcu hem de atomcu olmayan materyalistlerin “ezeli madde” iddiasının üzerine adeta bir atom bombası attı. Bu yazı, bilimsel keşiflerin her iki materyalist anlayışın yanlışlığını nasıl ortaya koyduğunu, evrenin değişen, sınırlı ve mümkün bir yapıda olduğunu nasıl gösterdiğini ve bu gerçeklerin Allah’ın “El-Halık” ve “El-Mukaddir” isimlerinin bir tezahürü olduğunu ele alıyor.
Atomcu ve Atomcu Olmayan Materyalizmin Ezeli Madde Hayali
Atomcu materyalizmin öncüsü Demokritos, evreni değişmez ve yok olmaz atomların dansı olarak görüyordu. Ona göre madde, kıdemi sabit bir gerçeklikti; ne yaratılmış ne de yok olabilirdi. Bu görüş, maddenin ezeli ve kendi kendine yeterli olduğunu savunan materyalizmin temel taşı oldu. Öte yandan, atomcu olmayan materyalistlerden Aristoteles, “heyula” kavramıyla evrendeki tüm varlıkların biçimlendiği ezeli ve sürekli bir ilk maddeyi önerdi. Heyula, değişimlerin temelinde yatan, kendisi değişmeyen, başlangıçsız ve amorf bir maddi ilkeydi. Her iki yaklaşım da maddenin ezeli olduğunu ve evrenin işleyişini açıklamak için bir dışsal nedene gerek olmadığını savunuyordu. Lavoisier’in 18. yüzyılda formüle ettiği kütlenin korunumu kanunu, kimyasal tepkimelerde maddenin toplam kütlesinin değişmediğini göstererek bu materyalist fikirleri güçlendirdi. Ancak bu görüşler, değişim ve dönüşümün doğasını anlamakta yetersiz kaldı.
Einstein’ın Atom Bombası: E=mc²
  1. yüzyılın başında Albert Einstein, E=mc² formülüyle evrenin işleyişine dair radikal bir gerçekliği ortaya koydu: Madde ve enerji birbirine eşdeğerdi. Küçük bir madde kütlesi, muazzam bir enerjiye dönüşebilirdi. Bu, maddenin sabit ve değişmez olduğu fikrini temelden sarsıyordu. Atom bombasının yıkıcı gücü, bu denklemin pratik bir kanıtı oldu. Uranyum veya plütonyum gibi maddelerin çekirdeklerinde saklı enerji, maddenin “yok olmadığını” ama form değiştirerek enerjiye dönüştüğünü gösterdi. Madde, Demokritos’un sandığı gibi mutlak sabit atomlardan oluşan bir yapı ya da Aristoteles’in sürekli heyulası gibi değişmez bir ilke değildi; aksine, fiziksel yasalarla sınırlı bir dönüşüm sürecinin parçasıydı.
Bu keşif, hem atomcu hem de atomcu olmayan materyalistlerin “madde ezeli ve değişmez” iddiasına ilk darbeyi vurdu. Atomcu materyalizm, maddenin bölünmez ve sabit atomlar fikrine dayanıyordu, ancak E=mc², atomların enerjiye dönüşebileceğini göstererek bu sabitliği yıktı. Atomcu olmayan materyalizmin heyula anlayışı da, maddenin sürekli ve değişmez bir ilke olduğu fikrini sürdüremedi; çünkü madde, enerjiyle karşılıklı bir dönüşüm içinde var oluyordu. Dahası, bu dönüşüm evrenin fiziksel yasalarına bağlıydı. Bu yasaların varlığı ve düzeni, materyalistlerin “madde kendi kendine yeter” argümanını sorgulamaya açtı. Maddeyi ve enerjiyi dönüştüren bu yasalar nereden geliyordu?
Kuantum Teorisi: Maddenin Kesikli ve Sınırlı Doğası
Kuantum teorisi, hem atomcu hem de atomcu olmayan materyalizme ikinci bir atom bombası attı. Planck, Heisenberg ve Schrödinger gibi bilim insanlarının çalışmaları, madde ve enerjinin sürekli değil, kesikli (nicelikli) bir yapıda olduğunu ortaya koydu. Enerji, fotonlar gibi kuantum paketçikleri halinde var oluyor; madde, atomaltı parçacıklar düzeyinde belirsizlik ve olasılıkla tanımlanıyordu. Planck sabiti gibi temel fiziksel sabitler, evrendeki her şeyin belirli bir ölçü ve sınır içinde olduğunu gösteriyordu. Bu kesiklilik ve sınırlılık, maddenin ezeli ve sınırsız bir gerçeklik ya da Aristoteles’in sürekli heyulası olamayacağını açıkça ortaya koyuyordu.
Dahası, kuantum fiziğinin belirsiz ve olasılıksal yapısı, materyalist natüralistlerin tabii fail (doğal nedenler) ve determinizm iddiasını da çökertti. Materyalist natüralizm, evrendeki her olayın tamamen doğal nedenlerle ve kesin bir determinist zincir içinde açıklandığını savunuyordu. Ancak kuantum teorisi, örneğin Heisenberg’in belirsizlik ilkesiyle, atomaltı düzeyde olayların kesin bir şekilde öngörülemeyeceğini ve olasılıksal bir doğaya sahip olduğunu gösterdi. Bu, evrenin işleyişinin yalnızca maddi ve determinist süreçlere indirgenemeyeceğini ortaya koyarak natüralistlerin “her şey tabii faillerle açıklanır” iddiasını geçersiz kıldı.
Bu belirsizlik, fiziksel nedenlerin devre dışı kalmasıyla bir failin gerekliliğini ortaya çıkarır; çünkü nedensiz bir şey aklen mümkün değildir. Kuantum olaylarının olasılıksal doğası, fiziksel bir nedenin yokluğunda, vesilecilik (occasionalism) bağlamında bir metafiziksel nedenin varlığını işaret eder. Vesilecilik, olayların doğrudan Allah’ın iradesiyle gerçekleştiğini ve fiziksel nedenlerin yalnızca birer vesile olduğunu savunur. Kuantum fiziğinin belirsizliği, Allah’ın her an evrendeki her olayı doğrudan yaratıp işlettiğini, fiziksel yasaların ve olayların O’nun iradesine bağlı olduğunu gösterir. Bu, materyalist natüralizmin tabii fail iddiasını çökerterek, kuantum fiziğini işleten metafiziksel bir nedenin, yani Allah’ın varlığını aklen gerekli kılar.
Atomcu materyalizm, Demokritos’un bölünmez atomlar fikrine dayanıyordu, ancak kuantum teorisi, atomların daha küçük parçacıklara bölünebildiğini ve bu parçacıkların enerjiyle dönüşen bir yapıda olduğunu gösterdi. Atomcu olmayan materyalizmin heyula anlayışı da kuantum devrimiyle çöktü. Aristoteles’in heyulası, evrendeki değişimlerin temelinde yatan sürekli ve amorf bir madde olarak tasavvur edilmişti. Ancak kuantum teorisi, maddenin sürekli değil, kesikli ve sınırlı bir yapıda olduğunu ortaya koyarak bu fikri tamamen geçersiz kıldı. Madde ve enerji, belirli fiziksel sabitler ve yasalar tarafından yönetilen bir düzen içinde var oluyordu. Bu düzen, her iki materyalist yaklaşımın ezeli madde iddiasını ve natüralist determinizmi yerle bir etti. Örneğin, termodinamik yasalar ve entropi, evrendeki dönüşümlerin belirli bir yönde ilerlediğini ve bu süreçlerin sınırlı olduğunu kanıtladı. Eğer madde ve enerji sınırlı ve değişkense, ne Demokritos’un atomları ne de Aristoteles’in heyulası materyalistlerin umduğu gibi ezeli bir temel sunabiliyordu.
Büyük Patlama ve Evrenin Başlangıcı
Modern kozmolojinin en büyük keşiflerinden biri, evrenin bir başlangıcı olduğudur. Büyük Patlama teorisi, yaklaşık 13.8 milyar yıl önce evrenin tek bir noktadan genişlemeye başladığını ve madde-enerjinin bu başlangıçta ortaya çıktığını öne sürer. Dahası, Demokritos’un maddenin içinde bulunduğu uzayın da ezeli olduğu iddiası da bu keşifle çökmüştür. Büyük Patlama, uzayın ve maddenin aynı anda ortaya çıktığını ve birlikte genişlemeye başladığını gösterir. Uzay, Demokritos’un sandığı gibi maddenin hareket ettiği ezeli ve sabit bir boşluk değil, madde ve enerjiyle birlikte yaratılmış ve dinamik bir yapıdır. Bu, hem atomcu materyalistlerin “ezeli atomlar ve uzay” iddiasını hem de atomcu olmayan materyalistlerin “ezeli heyula” fikrini bilimsel olarak geçersiz kılıyor. Eğer madde, enerji ve uzay bir başlangıç noktasında var olduysa, onların varlığı bir dışsal nedene bağlıdır. Bu, felsefi açıdan “mümkün varlık” (varlığı ve yokluğu mümkün olan) kavramını desteklerken, ezeli ve değişmez bir “zorunlu varlık” fikrine kapı açar.
Allah’ın El-Halık ve El-Mukaddir İsimlerinin Tezahürü
Bu bilimsel gerçekler, Allah’ın “El-Halık” (Yaratıcı) ve “El-Mukaddir” (Ölçü ve düzen koyan) isimlerinin bir yansımasıdır. E=mc², maddenin enerjiye dönüşümünü fiziksel yasalarla sınırlandırır; kuantum teorisi, Planck sabiti gibi sabitlerle evrenin hassas düzenini gösterir; Büyük Patlama, madde, enerji ve uzayın bir başlangıçta yaratıldığını kanıtlar. Bu, evrenin yoktan var edildiğini ve her şeyin ilahi bir ölçüyle düzenlendiğini doğrular. Materyalistlerin ezeli madde ve uzay iddiası, Allah’ın yaratıcı kudreti ve düzenleyici iradesi karşısında çökmüştür.
Felsefi Çıkarım: Değişen Ezeli Olamaz
Akli bir çıkarım olarak, değişen, dönüşen ve sınırlı olan her şey ezeli olamaz. Çünkü ezeli olan, tanım gereği değişmez, bozulmaz ve yok olmaz. Madde ve enerjinin dönüşüm süreci, kuantum düzeyindeki kesiklilik, evrenin, uzayın ve maddenin bir başlangıcı olması ve hem atomcu hem de atomcu olmayan materyalist iddiaların çöküşü, bunların mümkün varlıklar olduğunu gösterir. Madde, uzay ve evren, hadis (sonradan var olan) ve mümkün (varlığı ve yokluğu mümkün) varlıklardır; bu nedenle aklen bir “Muhdis” (var eden, yaratıcı) gerektirirler. Atomcu materyalistlerin bölünmez atomları ve ezeli uzay fikri ile atomcu olmayan materyalistlerin sürekli heyulası, maddeyi “zorunlu varlık” statüsüne yükseltme çabasında tutarsız hale gelir. Değişim ve sınırlılık, bir dışsal nedenin varlığını aklen gerekli kılar: Maddeyi, enerjiyi, uzayı ve evreni var eden, dönüştüren ve sınırlandıran bir “yaratıcı” ya da “zorunlu neden”.
Sonuç: Materyalizmin Çöküşü ve İlahi Gerçekliğin Zaferi
Einstein’ın E=mc² formülü, kuantum teorisi ve Büyük Patlama, atomcu ve atomcu olmayan materyalizmin “madde ve uzay ezeli ve değişmez” iddiasının üzerine bir atom bombası gibi düştü. Kuantum fiziğinin belirsiz ve olasılıksal yapısı, materyalist natüralistlerin tabii fail ve determinizm iddiasını da çökertti; bu belirsizlik, vesilecilik bağlamında, kuantum olaylarını işleten metafiziksel bir nedenin, yani Allah’ın iradesinin gerekliliğini ortaya koydu. Madde, ne Demokritos’un sabit atomları ne de Aristoteles’in sürekli heyulası gibi başlangıçsız ve değişmezdir; aksine, enerjiyle dönüşen, kesikli ve fiziksel yasalarla sınırlı bir yapıdadır. Uzay, Demokritos’un ezeli boşluğu değil, maddeyle birlikte yaratılmış ve genişleyen bir yapıdır. Kuantum teorisi, atomcu materyalizmin bölünmez atom fikrini, atomcu olmayan materyalizmin sürekli madde anlayışını ve natüralistlerin determinist evren tasavvurunu çürüterek evrenin temelinin sınırlı ve olasılıksal bir düzende olduğunu gösterdi. Bu bilimsel keşifler, evrenin, maddenin ve uzayın mümkün ve hadis varlıklar olduğunu ve aklen bir Muhdis gerektirdiğini ortaya koyuyor. Dahası, bu gerçekler Allah’ın “El-Halık” ismiyle evreni, maddeyi ve uzayı yoktan var ettiğini ve “El-Mukaddir” ismiyle her şeyi hassas bir ölçüyle düzenlediğini aklen ve bilimsel olarak doğrular. Materyalizmin hayali, bilimsel gerçeklerin ve ilahi düzenin ışığında dağılırken, evrenin, uzayın ve maddenin sınırlılığı ve düzeni, bir zorunlu varlığın varlığına işaret ediyor. Atom bombası, sadece fiziksel bir yıkım değil, aynı zamanda atomcu, atomcu olmayan materyalist ve natüralist felsefelerin temellerine indirilmiş sembolik bir darbe oldu; bu darbe, Allah’ın yaratıcı ve düzenleyici kudretinin hakikatini aydınlattı.


The Collapse of Materialism Through Scientific Discoveries: E=mc², Quantum Theory, and the Manifestation of Allah’s Names Al-Khaliq and Al-Muqaddir Against Atomist and Non-Atomist Eternal Matter Claims
From ancient Greece to the modern era, materialists have argued that matter, the fundamental building block of the universe, is eternal, immutable, and indestructible. This view developed in two distinct strands: atomist materialists, like Demokritos, claimed that matter consists of indivisible and beginningless atoms, while non-atomist materialists, like Aristotle with his concept of “hyle” (prime matter), proposed that the universe rests on a continuous and eternal material foundation. Lavoisier’s law of conservation of mass seemed to bolster both approaches, grounding materialism in a scientific framework. However, the scientific revolutions of the 20th century, particularly Einstein’s E=mc² formula, quantum theory, and the Big Bang, dropped an atomic bomb on the materialist claim of “eternal matter.” This article explores how scientific discoveries exposed the falsehood of both atomist and non-atomist materialist ideologies, demonstrated the universe’s changing, limited, and contingent nature, and revealed these truths as a manifestation of Allah’s names “Al-Khaliq” (The Creator) and “Al-Muqtadir” (The Determiner).
The Dream of Eternal Matter in Atomist and Non-Atomist Materialism
Demokritos, the pioneer of atomist materialism, envisioned the universe as a dance of immutable and indestructible atoms. For him, matter was an eternally fixed reality, neither created nor destroyed. This view became a cornerstone of materialism, asserting that matter is eternal and self-sufficient. Conversely, Aristotle, a non-atomist materialist, introduced the concept of “hyle,” an eternal and continuous prime matter that underlies all beings. Hyle was the unchanging, beginningless, and formless material principle behind all transformations. Both approaches claimed that matter is eternal and that the universe’s operations require no external cause. Lavoisier’s 18th-century law of conservation of mass, which showed that the total mass of matter remains constant in chemical reactions, strengthened these materialist ideas. However, these views proved inadequate in understanding the nature of change and transformation.
Einstein’s Atomic Bomb: E=mc²
In the early 20th century, Albert Einstein’s E=mc² formula unveiled a radical truth about the universe: matter and energy are equivalent. A small amount of matter could be converted into an immense amount of energy. This shattered the notion that matter is fixed and immutable. The destructive power of the atomic bomb became a practical proof of this equation, demonstrating that matter, such as uranium or plutonium, does not “disappear” but transforms into energy. Matter was neither the eternally fixed atoms of Demokritos nor the unchanging hyle of Aristotle; rather, it was part of a transformation process governed by physical laws.
This discovery struck the first blow against both atomist and non-atomist materialists’ claim that “matter is eternal and immutable.” Atomist materialism relied on the idea of indivisible and fixed atoms, but E=mc² showed that atoms could be converted into energy, dismantling this fixity. Non-atomist materialism’s hyle, conceived as a continuous and immutable principle, also failed, as matter exists in a reciprocal transformation with energy. Moreover, this transformation was bound by the physical laws of the universe. The existence and order of these laws called into question the materialist claim that “matter is self-sufficient.” Where did these laws governing the transformation of matter and energy originate?
Quantum Theory: The Discrete and Limited Nature of Matter
Quantum theory delivered a second atomic bomb to both atomist and non-atomist materialism. The work of scientists like Planck, Heisenberg, and Schrödinger revealed that matter and energy are not continuous but discrete (quantized). Energy exists in quantum packets, such as photons, and matter at the subatomic level is defined by uncertainty and probability. Fundamental physical constants, like Planck’s constant, demonstrate that everything in the universe is confined within specific measures and limits. This discreteness and limitation clearly showed that matter could not be the eternal and boundless reality or Aristotle’s continuous hyle that materialists envisioned.
Furthermore, the uncertain and probabilistic nature of quantum physics dismantled the materialist naturalists’ claim of natural causation (tabii fail) and determinism. Materialist naturalism posited that every event in the universe could be explained by natural causes within a strictly deterministic chain. However, quantum theory, exemplified by Heisenberg’s uncertainty principle, showed that events at the subatomic level are not precisely predictable and possess a probabilistic nature. This invalidated the naturalist claim that “everything is explained by natural causes,” proving that the universe’s operations cannot be reduced to purely material and deterministic processes.
This uncertainty, by rendering physical causes insufficient, necessitates the existence of a purposeful agent, as reason dictates that nothing can occur without a cause. The probabilistic nature of quantum events, in the absence of a physical cause, points to a metaphysical cause within the framework of occasionalism. Occasionalism holds that all events occur directly through Allah’s will, with physical causes serving merely as occasions. The uncertainty of quantum physics underscores that Allah directly creates and operates every event in the universe, with physical laws and events dependent on His will. This collapses the materialist naturalist claim of natural causation, making a metaphysical cause—Allah’s will—rationally necessary to account for the operation of quantum physics.
Atomist materialism rested on Demokritos’ notion of indivisible atoms, but quantum theory revealed that atoms can be divided into smaller particles that exist in a transformative relationship with energy. Non-atomist materialism’s hyle also collapsed under the quantum revolution. Aristotle’s hyle was envisioned as a continuous and formless matter underlying all changes, but quantum theory demonstrated that matter is discrete and limited, rendering this idea obsolete. Matter and energy exist within an order governed by specific physical constants and laws. This order obliterated both materialist strands’ claims of eternal matter and naturalist determinism. For instance, the laws of thermodynamics and entropy proved that transformations in the universe proceed in a specific direction and are limited. If matter and energy are limited and changeable, neither Demokritos’ atoms nor Aristotle’s hyle could serve as the eternal foundation materialists hoped for.
The Big Bang and the Beginning of the Universe
One of modern cosmology’s greatest discoveries is that the universe has a beginning. The Big Bang theory posits that approximately 13.8 billion years ago, the universe began expanding from a single point, with matter and energy emerging at that moment. Moreover, Demokritos’ claim that the space in which matter exists is also eternal was debunked by this discovery. The Big Bang shows that space and matter emerged simultaneously and began expanding together. Space is not, as Demokritos believed, an eternal and fixed void in which matter moves, but a dynamic structure created alongside matter and energy. This invalidates both atomist materialists’ “eternal atoms and space” claim and non-atomist materialists’ “eternal hyle” idea scientifically. If matter, energy, and space originated at a specific point, their existence depends on an external cause. This supports the philosophical concept of “contingent being” (whose existence or non-existence is possible) while opening the door to the idea of an eternal and immutable “necessary being.”
The Manifestation of Allah’s Names Al-Khaliq and Al-Muqaddir
These scientific truths reflect Allah’s names “Al-Khaliq” (The Creator) and “Al-Muqaddir” (The Determiner). E=mc² constrains the transformation of matter into energy within physical laws; quantum theory reveals the universe’s precise order through constants like Planck’s; the Big Bang proves that matter, energy, and space were created at a specific beginning. This confirms that the universe was created from nothing and that everything is ordered with divine measure. The materialist claim of eternal matter and space collapses in the face of Allah’s creative power and determinative will.
Philosophical Conclusion: That Which Changes Cannot Be Eternal
Rationally, anything that changes, transforms, and is limited cannot be eternal, for the eternal, by definition, is unchanging, indestructible, and immutable. The transformation of matter and energy, the discreteness at the quantum level, the origin of the universe, space, and matter, and the collapse of both atomist and non-atomist materialist claims demonstrate that these are contingent beings. Matter, space, and the universe are originated (hadith) and contingent (mumkin), requiring a “Muhdis” (Originator, Creator) by reason. Atomist materialists’ indivisible atoms and eternal space, along with non-atomist materialists’ continuous hyle, fail in their attempt to elevate matter to the status of a “necessary being.” Change and limitation necessitate an external cause: a “Creator” or “necessary cause” that brings into existence, transforms, and limits matter, energy, space, and the universe.
Conclusion: The Collapse of Materialism and the Triumph of Divine Truth
Einstein’s E=mc² formula, quantum theory, and the Big Bang dropped an atomic bomb on the atomist and non-atomist materialist claim that “matter and space are eternal and immutable.” The uncertain and probabilistic nature of quantum physics also dismantled the materialist naturalist claim of natural causation and determinism, while the absence of physical causes, in the framework of occasionalism, revealed the necessity of a metaphysical cause—Allah’s will—to operate quantum events. Matter is neither Demokritos’ fixed atoms nor Aristotle’s continuous hyle; it is a structure that transforms with energy, is discrete, and is bound by physical laws. Space is not Demokritos’ eternal void but a structure created and expanding alongside matter. Quantum theory invalidated atomist materialism’s indivisible atom idea, non-atomist materialism’s continuous matter concept, and naturalists’ deterministic universe vision, showing that the universe’s foundation lies in a limited and probabilistic order. These scientific discoveries reveal that the universe, matter, and space are contingent and originated beings, requiring a Muhdis by reason. Moreover, these truths rationally and scientifically affirm that Allah, through His name “Al-Khaliq,” created the universe, matter, and space from nothing, and through His name “Al-Muqtadir,” ordered everything with precise measure. Materialism’s dream dissolves in the light of scientific truths and divine order, while the limitation and order of the universe, space, and matter point to the existence of a necessary being. The atomic bomb was not only a physical destruction but also a symbolic blow to the foundations of atomist, non-atomist materialist, and naturalist philosophies; this blow illuminated the truth of Allah’s creative and determinative power.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...