BAŞLANGICIN AYRILIŞI VE SONUN DÜRÜLÜŞÜ: Enbiyâ Suresi 30. ve 104. Ayetleri Işığında
Bilimsel Gerçekliklerle Kelâmî Derinliklerin Kesişimi
Kur’ân’ın Enbiyâ Suresi'nde yer alan iki ayet, hem varlığın başlangıcına hem de sonuna dair dikkat çekici beyanlar sunar. Bu ayetler yalnızca metafizik birer çağrı değil, aynı zamanda modern bilimin ulaştığı noktalarla çarpıcı bir uyum içerisindedir. Bu yazıda Enbiyâ 30 ve 104. ayetlerin anlam dünyasını derinlemesine inceleyecek, sonrasında bu beyanların modern bilimle kesif uyumunu ortaya koyacak ve nihayetinde “Büyük Çöküş (Big Crunch)” hipotezini detaylı şekilde tartışacağız.
1. Enbiyâ Suresi 30: Bitişikten Ayrılışa – Yaratılışın Fiziksel Timsali
“Göklerle yer bitişikti, Biz onları ayırdık...”
(Enbiyâ, 21/30)
Bu ifade, evrenin ilk durumunun homojen, tek bir yapı halinde olduğuna işaret eder. Big Bang teorisine göre, evren şiddetli bir enerji patlamasıyla tekillikten (singularity) genleşerek oluşmuştur. Bu patlamayla birlikte hem mekân hem de zaman başlamıştır. Ayetteki “bitişik” (ratq) kelimesi, Arapçada sıkı birleşmişlik, ayrılamazlık anlamlarına gelir. Bu da tıpkı modern kozmolojideki "tekillik" kavramını hatırlatır.
İlahi kudretin bu yapıyı “ayırması” (fetq) ise hem fiziksel ayrışmanın (madde-antimadde, karanlık enerji vs.) hem de zamansal sürecin başladığına işaret eder. Bu, maddenin ve mekânın sonradan var edildiklerini gösterir.
Fahreddin Râzî, bu ayeti tefsir ederken "ratq" kelimesinin, âlemin tek bir cevher gibi birleşik olduğu zamana işaret ettiğini belirtir. Ona göre bu ayrılık, sadece fiziksel değil, aynı zamanda unsurlar arası ayrışmayı da kapsar. Bu da yaratılışın bir düzen ve irade ile olduğunu gösterir.
2. Enbiyâ Suresi 104: Göğün Dürülmesi ve Âlemin Sonu
"Kitap tomarını dürer gibi göğü düreceğimiz günü hatırla..."
(Enbiyâ, 21/104)
Bu ayette, evrenin sonlu olduğu ve bir gün "dürüleceği" bildirilir. Bu ifade, evrenin kaotik dağılmasıyla değil, bilinçli ve kontrol altında bir sökülme ile son bulacağını gösterir.
Kelâm âlimleri bu ayetten yola çıkarak, göklerin ve yerin yaratılmış, yani ezelî değil hadis olduğunu vurgular. Modern bilim de bugün evrenin sonsuz değil, bir ömrü olduğuna işaret etmektedir.
İmam Gazâlî, bu ayeti "Yaratan, yaratmaktan aciz olmayan, dilediği zaman yaratmayı da sona erdirecek olandır" şeklinde yorumlar. Bu da yaratılışın keyfiyeti ve Allah’ın mutlak kudretine vurgudur.
Bu noktada tarihsel bir gerçeğe işaret etmek gerekir: Kur’ân bu ayetlerle evrenin sonradan yaratıldığını bildirirken, aynı dönemde Aristo, Plotinus ve onları takip eden İslami filozofların bir kısmı evrenin ezelî olduğuna inanıyorlardı. Onlara göre evrenin bir başlangıcı yoktu. Bu görüş, hem aklî hem de ilmî planda Kur’ân’a muhalifti.
Zaman ilerledikçe felsefî iddialar çöktü. Evrenin bir başlangıcı olduğu, madde ve zamanın yokluktan varlığa çıktığı bilimsel delillerle ortaya kondu. Böylece Kur’ân’ın haberi doğru, filozofların iddiası yanlış çıktı.
3. Büyük Çöküş Nedir? İlmi Bir Değerlendirme
Evrenin geleceği ile ilgili üç temel senaryo üzerinde durulur:
Sürekli Genleşme (Big Freeze): Evren sınırsız genleşir, tüm yıldızlar söner, evren sıcaklığı "mutlak sıfır"a yaklaşır.
Büyük Yırtılma (Big Rip): Karanlık enerjinin baskısı arttıkça galaksiler, yıldızlar ve hatta atomlar bile yırtılır.
Büyük Çöküş (Big Crunch): Evrenin genleşmesi durur, yer çekimi galip gelir, tüm madde yeniden tekilliğe doğru çöker.
Büyük Çöküş, Enbiyâ 104’teki “dürme” metaforuna en uygun senaryodur. Bu teoriye göre evrenin genleşmesi zamanla yavaşlar ve sonunda tersine döner. Tıpkı bir kitap tomarının kapanması gibi, tüm varlıklar içeri doğru çekilir ve yok olur.
Modern fizikçi Roger Penrose, evrenin sonunun "bir başka evrenin başlangıcı" olabileceğini ileri sürerek bu kapanma-açılma döngüsüne dikkat çeker. Stephen Hawking ise evrenin tek bir sonu olmadığını, koşullara göre farklı sınır durumlarının olabileceğini savunmuştur. Ancak her ikisi de evrenin sürekli olmayacağı konusunda fikir birliği içindedir.
Bu noktada kelâm âlimlerinin getirdiği eleştiriyi unutmamak gerekir: sonsuz döngü (devir ve teselsül) aklen muhaldir. Zira sonsuz sayıda sebep-sonuç zinciri mantıksal bir ilk neden gerektirdiği için tamamlanamaz. Eğer sonsuz döngü gerçek olsaydı, bugün varlığın başlaması mümkün olamazdı. Bu sebeple, evrenin öncesiz ve sonsuz bir döngüyle açıklanması felsefî ve mantıkî olarak tutarsız kalır.
4. Diğer Ayetlerle Bağlantı: Allah’ın Sürekli Fiili
Kur’ân’ın birçok ayeti, yaratmanın yalnızca bir defaya mahsus değil, sürekli bir fiil olduğunu bildirir:
Furkan 2: "O, her şeyi yaratmış ve ona bir ölçü (kader) takdir etmiştir."
Zühruf 85: "Göklerin, yerin ve ikisi arasındakilerin mülkü O'na aittir. Kıyametin bilgisi de O'ndadır."
Kasas 88: "O'ndan başka her şey helak olucudur."
Bu ayetler, Enbiyâ 30 ve 104’le beraber okunduğunda şu ortaya çıkar: Evrenin varlığı sürekli değil, Allah’ın takdiri ve kudretiyle belirlenmiştir. O'nun izni olmadan ne yaratılır ne de sürer.
5. Sonuç: Kudretin Tecellisi ve Ayetin Tefsiri
Enbiyâ 30, yaratılışın iradî ve takdir edilmiş bir başlangıcı olduğunu; Enbiyâ 104 ise bu yapının tekrar yok edilerek yeni bir yaratılışa kapı aralayacağını ortaya koyar. Bu iki ayet, hem kozmolojik hudûs delilinin Kur’ânî dayanağını hem de Kelâm ilminde yaratmanın Allah'a has olduğuna dair çarpıcı bir ispattır.
Bilim, bu gerçeği zamanla fark etmektedir; ama Kur’ân, 14 asır önce bunun hakikatini beyan etmiştir. Çünkü Allah, el-Hâlık'tır, yaratmayı da yok etmeyi de ancak O bilir, O yapar ve O planlar.
Kur’ân Doğrulandı, Felsefe Yanıldı: Hakikat Zamanla Ortaya Çıkar
Kur’ân-ı Kerîm, Enbiyâ Suresi 30. ve 104. ayetlerinde evrenin yaratılmış ve sonlu olduğunu, başlangıçta bir bütünken Allah’ın kudretiyle ayrıldığını, sonunda ise tekrar dürüleceğini ve sona ereceğini açıkça bildirir. Bu ilahî beyanlar, 1400 yıl sonra modern kozmoloji tarafından Big Bang ve olası Big Crunch gibi teorilerle doğrulanmıştır.
Oysa bu ayetlerin nazil olduğu dönemde, Aristo gibi filozoflar ve onları izleyen birçok düşünür evrenin kadîm, yani ezelî olduğuna inanıyorlardı. Onlara göre evrenin bir başlangıcı yoktu. Bu görüş, hem aklî hem de ilmî planda Kur’ân’a muhalifti.
Zaman ilerledikçe felsefî iddialar çöktü. Evrenin bir başlangıcı olduğu, madde ve zamanın yokluktan varlığa çıktığı bilimsel delillerle ortaya kondu. Böylece Kur’ân’ın haberi doğru, filozofların iddiası yanlış çıktı.
Bu da bize şunu gösterdi:
Kur’ân, hakikati beşerî felsefeden önce bildirmiştir.
Ona uyanlar isabet etti; ona muhalefet edenler ise yanıldı.
Zira Kur’ân beşer sözü değil, yaratanın kelamıdır; ve onun sözleri zamanla değil, zamanın ötesinden haber verir.
Bu gelişmeler, Fussilet Suresi 53. ayetinde bildirilen şu ilahî vaadin de tahakkuk ettiğini göstermektedir:
"Onlara ayetlerimizi hem dış dünyada (afakta) hem kendi nefislerinde göstereceğiz ki onun (Kur’an’ın) hak olduğu onlara iyice belli olsun..." (Fussilet, 41/53)
İşte bilimsel gelişmeler ve kelâmî gerçeklikler, bu ayetin beyan ettiği üzere Kur’ân’ın hak olduğunun zamanla ortaya çıkışına birer şahit olmuştur.
Yorumlar
Yorum Gönder