Görmek Beyinde mi Gerçekleşir, Ruh mu Görür? | Kur’ân ve Bilimsel Bakış
Günümüzde nörobilim ve fizyoloji alanlarındaki ilerlemeler sayesinde, görme olayının sadece göz ile sınırlı olmadığı, aslında beyinde yorumlanan elektriksel sinyaller sayesinde gerçekleştiği anlaşılmıştır. Ancak, bu bilgi bile “gerçek anlamda kim görüyor?” sorusunu tam olarak cevaplamaz. Zira beyindeki yorumlamanın farkında olan, bu sinyalleri anlamlandıran bir özne gereklidir. İşte burada devreye "ruh" kavramı girer.
Secde Suresi 9. Ayet: Ruhun Fonksiyonel Etkisi
“Sonra ona biçim verdi ve ona ruhundan üfledi. Sizin için kulak, göz ve gönül (kalb) var etti. Ne az şükrediyorsunuz!”
(Secde 32:9)
“Sonra ona biçim verdi ve ona ruhundan üfledi. Sizin için kulak, göz ve gönül (kalb) var etti. Ne az şükrediyorsunuz!”
(Secde 32:9)
Bu ayette, görme, işitme ve kalb ile idrak etme gibi temel duyusal ve kavramsal yetilerin, Allah’ın ruh ülfü ile bağlantılı olarak varlık kazandığı bildirilmektedir. Organlar bedenle birlikte yaratılır, ama bunların aktif fonksiyon kazanması ruhun varlığından sonra olur. Yani asıl "gören" sadece göz ya da beyin değil, ruhtur.
Beyin Görmez, Beyin Yorumlar
Modern bilime göre:
Göz, sadece ışığı algılayan bir organdır.
Görme sinyalleri, optik sinir aracılığıyla beynin görsel korteksine iletilir.
Beyin bu sinyalleri anlamlı bir görüntüye dönüştürür.
Ama bu sinyallerin bilinçli bir idrak hâline gelmesi için bir özne gerekir. Beyin kimyasal ve elektriksel süreçlerle çalışır. Ancak farkında olan, hisseden, idrak eden bir varlık olmadan görme yaşanmaz. Bu varlık, ruhtur.
Ruh: Bedenin Yazılımı mı?
Bir benzetmeyle ifade edersek:
Göz = Kamera
Beyin = İşlemci (CPU)
Ruh = Bilinçli yazılım / Kullanıcı
Kamera görüntü alır, işlemci veriyi işler ama ekranda görüntüyü görüp anlamlandıran asıl kullanıcı ruh olur. Ruh olmadığında beyin sinyalleri işlese bile görme gerçekleşmez.
Fahreddin Râzî ve Görmenin Mahiyeti
Büyük müfessir Fahreddin Râzî, görme olayının sadece gözle olmadığını, asıl görenin göze bakan ruhi cevher olduğunu ifade eder. Beden ve organlar, ruhun faaliyet göstermesi için birer vasıtadır. Hakiki failler – gören, duyan, bilen – ruhtur.
Hac Suresi 46: Göz Değil, Kalpler Kör Olur
“Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, kalpleriyle anlayabilsinler, kulaklarıyla işitebilsinler? Çünkü gözler kör olmaz, asıl göğüsteki kalpler kör olur.”
(Hac 22:46)
“Onlar yeryüzünde dolaşmadılar mı ki, kalpleriyle anlayabilsinler, kulaklarıyla işitebilsinler? Çünkü gözler kör olmaz, asıl göğüsteki kalpler kör olur.”
(Hac 22:46)
Bu ayet, görmenin ve idrakin yalnızca fiziki organlarla değil, içsel bir şuur ile gerçekleştiğini vurgular. Kalbin kör olması, hakikati göremeyen bir ruh halidir.
Qualia Problemi: Bilimin Cevaplayamadığı Bilinç
Felsefede “qualia” olarak anılan kavram, duyusal deneyimlerin nasıl hissettirdiği sorusudur. “Kırmızıyı görmek nasıl bir şeydir?” gibi… Bu tecrübeler tamamen subjektiftir ve sadece maddi beyin süreçleriyle açıklanamaz. Bu da bilinçli bir varlığın – ruhun – gerekliliğine işaret eder.
İsrâ 85: Ruh Allah’ın Emrindendir
“Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ise ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”
(İsrâ 17:85)
“Sana ruh hakkında sorarlar. De ki: Ruh, Rabbimin emrindendir. Size ise ilimden ancak az bir şey verilmiştir.”
(İsrâ 17:85)
Bu ayet ruhun mahiyetinin insan aklını aşan bir sır olduğunu bildirir. Ancak etkileri açıktır. Nasıl ki elektriğin ne olduğunu tam bilemesek de varlığından şüphe edemeyiz; ruh da böyledir.
Dışarıdaki Eşya ile Beyindeki Görüntü Arasındaki Uyumluluk
Görme dediğimiz şey, dışarıdan gelen ışığın gözde kırılması ve beyne iletilen sinyallerin yorumlanmasıdır. Ancak biz bu süreçleri hiç fark etmeyiz. Beynimizde oluşan görüntüyü dışarıdaki eşyanın kendisi gibi algılarız. O kadar gerçektir ki, sanki gözümüzün önünde eşyanın aslı duruyormuş gibi hissederiz.
Bu olağanüstü gerçeklik, sadece biyolojik sistemin eseri olamaz. Bu noktada şu soru doğar:
Bize dışarıdaki eşyayı yapan ile, beynimizde bu kadar uyumlu bir şekilde görüntü oluşturan Zât aynı olabilir mi?
Cevap açıktır: Evet. Dış âlemi yaratan kim ise, içimizdeki algı sistemini de yaratan O’dur. Çünkü bu kadar tam bir senkronizasyon, ancak aynı ilim, irade ve kudret sahibi bir Zâtın fiili olabilir. Bu da Allah’ın Halık ve Musavvir isimlerinin hem harici varlıkta hem de idrakimizdeki tecellisini gösterir.
Kur’an ve Bilimin Keskin Uyum Noktası
Kur’an, ruhun duyusal ve idraksel fonksiyonlar için zorunlu olduğuna 1400 yıl önce işaret etmiştir. Modern bilim de artık beynin bilinçsiz işlemlerle sınırlı olduğunu kabul etmekte ve bilinç olgusunu açıklamakta zorlanmaktadır. Görmenin ancak ruhun katılımıyla bir “tecrübe” hâline geldiği, gün geçtikçe daha da belirginleşmektedir.
Son Söz
Göz bir penceredir, gören ise ruhtur.
Ve ruh, Allah’ın emrindendir. (İsrâ 85)
Bedenin sırrı ruhta, ruhun nuru ise Allah’ın ülfündedir. Kur’an’da görmenin, işitmenin ve kalbin birlikte zikredilmesi; insandaki şuurlu farkındalığın yalnızca ruh ile mümkün olduğunu açıkça göstermektedir.
Bu da bize, modern bilim ne kadar ilerlerse ilerlesin, asıl hakikatin kaynağının vahiy olduğunu bir kez daha hatırlatmaktadır.
Yorumlar
Yorum Gönder