Ana içeriğe atla

Aydınlanma mı, Bilinçli Karartma mı? Modern Bilimin İlk Nedeni Dışlaması ve Akletmenin Engellenişi

 ⸻


Aydınlanma mı, Bilinçli Karartma mı?


Modern Bilimin İlk Nedeni Dışlaması ve Akletmenin Engellenişi


I. Giriş: Aydınlatmak mı, Üstünü Örtmek mi?


İnsanlık tarihi boyunca “neden varız?”, “evren niçin bu kadar düzenli?”, “ilk sebep nedir?” gibi sorular aklın en doğal ve en derin soruları olagelmiştir. Bu sorulara karşılık filozoflar, kelâmcılar ve bilge kişiler farklı cevaplar üretmiş; kimisi Aristoteles gibi dört nedenle açıklamaya çalışmış, kimisi Kur’an gibi her şeyin Allah’ın ayetleri olduğunu söylemiş, kimisi ise bu soruların peşine düşmenin kendisinin bile anlamsız olduğunu iddia etmiştir.


 17. ve 18. yüzyılda Avrupa’da parlayan Aydınlanma hareketi, bu soruların bazılarını “bilim dışı” sayarak masadan kaldırdı. Görünüşte bilgiye açılan bir kapıydı ama gerçekte bazı sorulara kapıyı kapatan bir sistem kuruldu. Akıl, sadece ölçülebilir olana hapsedildi. “Niye” sorusu unutuldu, “nasıl” sorusuna indirgenmiş bir bilgi türü mutlaklaştırıldı.


Bu yazı, Aydınlanma’nın gerçekten bir “aydınlanma” mı yoksa “bilinçli bir karartma” mı olduğunu sorgulamak için kaleme alındı. Çünkü bir şeyin sadece “ışık” yayması yetmez; neyi aydınlatıp neyi gölgede bıraktığı da önemlidir.



II. Aristoteles’in Dört Nedeni ve Bütüncül Akıl


Antik düşünce içinde Aristoteles’in ortaya koyduğu dört neden teorisi, varlığı anlamada bütüncül bir çerçeve sunuyordu:

 1. Maddi neden: Neyden yapıldı?

 2. Formel neden: Biçimi ne?

 3. Fail neden: Kim yaptı?

 4. Gaye neden: Amacı ne?


Bu yaklaşım, bir şeyin sadece nasıl oluştuğunu değil, niçin var olduğunu da anlamaya yönelmişti. Zira akıl sadece gözlemle yetinen değil, aynı zamanda anlam arayan bir cevherdir. “Bu şey neden var?”, “Niçin böyle?” gibi sorular, aklın ontolojik susuzluğunun ifadesidir. Ve bu susuzluk Aydınlanma ile kurutuldu.



III. Aydınlanma’nın Epistemolojik Devrimi: “Niçin” Sorularının Tasfiyesi


Aydınlanma çağında ortaya çıkan bilimsel yöntem, ölçülebilir olana yöneldi. Descartes’ın “düşünüyorum, öyleyse varım”ı aklı merkeze aldı; Newton’un evreni bir mekanik saat gibi işleten yasaları ise evrenin failini sistem dışına çıkardı. Artık evrende “fail” yoktu; sadece kuvvetler vardı. “Gaye” yoktu; sadece işleyiş vardı.


Aristoteles’in dört nedeninden geriye sadece maddi ve formel neden kaldı. Fail neden Tanrı, akıl veya bilinç değil, fiziksel kuvvetlerdi. Gaye neden ise tamamen çöpe atıldı; çünkü amacın bilimsel bir ölçüsü yoktu. Bilimsel bilgi artık sadece “nasıl oluyor?” sorusunu cevaplayacak, ama “niçin oluyor?” sorusunu reddedecekti.


Bu, görünürde bir ilerlemeydi ama gerçekte aklın bir boyutunun iptal edilmesiydi.



IV. Tanrı’nın Sürgünü: Bilimsel Agnostisizm ya da Yeni Dogma


Aydınlanma sonrası bilim “agnostik” olduğunu ilan etti. Yani “Tanrı hakkında konuşamayız, çünkü bu test edilemez” dedi. Ancak bu tutum zamanla bir agnostisizmden çok bir seküler dogmatizme dönüştü.


Çünkü:

 • Evrimsel biyolojide rastgelelik, neredeyse bir fail gibi işlendi.

 • Kozmolojide kuantum dalgalanmaları, neredeyse bir yaratıcı gibi sunuldu.

 • Fizik yasaları, sebep aranmayan mutlak ilkeler haline geldi.


Yani Tanrı bilim dışına atılırken, onun yerini “kendiliğindenlik”, “tesadüf” ve “doğa yasaları” aldı. Bunlar da test edilemezdi ama kabul gördü. Bu bir çifte standart değil midir?


Bilim “Tanrı hipotezini dışlıyoruz çünkü test edilemez” derken, “rastgelelik” hipotezini sorgulamadan kabul edebiliyor. O zaman şu soruyu sormak gerekir:


“Bunları Tanrı’nın yapmadığını nereden biliyorsunuz?”



V. İlk Neden Sorusu: Hâlâ Masada mı?


Klasik kelâm geleneğinde sıkça sorulan bir soru vardır:


“Her şeyin bir sebebi varsa, ilk sebep nedir?”


Modern bilim, evrenin başlangıcını Big Bang ile açıklasa da “Big Bang’i başlatan sebep nedir?” sorusunu yanıtsız bırakır. “Bilim buna cevap vermez” denir. Ama bilim gözlemlenemeyen karanlık maddeyi kabul ederken, aynı dolaylı yolla “ilk fail” ihtimalini neden dışlar?

 • Galaksilerin hareketleri karanlık maddeye delilse,

 • Evrenin düzeni ve hassas sabitleri de ilk nedene delil olamaz mı?


Evrenin mizanı, karmaşıklığı, hassaslığı, yaşamı taşıyabilecek kadar ince ayarlanmış yapısı neye işaret ediyor? Bunları açıklamak için illa “Tanrı” demek zorunda değiliz ama “rastgelelik” demekle de hiçbir şey çözülmüş olmuyor. Sadece üstü örtülüyor.



VI. Ortaçağ’dan Aydınlanma’ya, Aydınlanma’dan Yeni Ortaçağ’a


Aydınlanma düşüncesi, kilise baskısını kırmak için “Tanrı” merkezli açıklamalara karşı çıktı. Bu haklı bir mücadeleydi. Ancak Aydınlanma da zamanla yeni bir dogma üretti. Artık Tanrı değil, “tesadüf”, “doğa yasaları” ve “rastgelelik” sorgulanamaz hale geldi.


Bu neye benziyor?

Ortaçağ’da biri çıkıp “Tanrı niye böyle yaptı?” dese afaroz edilirdi.


Bugün biri çıkıp “Bu yasalar niye böyle?”, “Tanrı olabilir mi?” dese bilim dışı ilan ediliyor.


Yani aynı baskıcı tavır, farklı bir isimle geri geldi.



VII. Sonuç: Aydınlatmak Gerçekten Aydınlatmak mıdır?


Aydınlanma, aklı özgürleştirdi ama aynı zamanda aklın bir boyutunu zincire vurdu.

Faili ve gayeyi bilimden kovdu.

Açıklamaları, gözlemleyemediklerini bile kapsayan ama “anlam” içermeyen bir evren tasarımıyla sınırladı.


Bugün bilim, insanı bir biyolojik makine, evreni bir düzenli tesadüfler yığını, hayatı ise anlamsız bir kimya süreci olarak sunuyorsa, bu gerçekten bir aydınlanma mıdır?

Yoksa anlamın ve failin karartılması mıdır?


Gerçek aydınlanma, evreni sadece ölçmek değil; evrenin “niye var?” sorusunu da cesurca sormaktır.

Gerçek aydınlanma, karanlık boşlukları “rastgelelikle” değil, hikmetle doldurmayı dener.

Ve gerçek aydınlanma, ışığı taşıyan değil, gölgeyi de fark edendir.


Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...