Ana içeriğe atla

Alâk Suresi ve Meali; Alâk Suresi Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri:

Alâk Suresi ve Meali


Alâk Suresi Ömer Nasuhi Bilmen Tefsiri:

Bu mübarek sûre, Mekke-i Mükerreme'de nazil olmuştur. On dokuz âyet-i celîleyi içermektedir. İlk beş âyeti, Kur'an-ı Kerim'in ilk nazil olmuş olan âyetleridir. Bu sûre yukarıdaki "Ettîn" sûresinin bir açıklama ve izahı durumunda bulunmaktadır. Buna "îkra" sûresi de denilir. Mühim bir hayat maddesi olan Alâk tâbirini ve okuma emrini içerdiği için kendisine bu iki isim verilmiştir.
1. Oku, O Rab'bin ismiyle ki: Yaratmıştır.
1.Bu süre-i celîle, Resûl-i Ekrem SalIâlâhu Aleyhivessellem Efendimizin ilâhî vahye ilk mazhar olup okumakla mükellef ve ilâhî feyizlere nail olduğunu gösteriyor. İnsanların nasıl bir küçük tohumdan türeyip gelişmeye muvaffak olduklarını bildiriyor. Yüce Peygambere karsı muhalif bir cephe alan, nail oldukları nîmetlere karsı nankörlükte bulunan, gururlu bir vaziyet alan kimselerin ne kadar sapıklık içinde kalmış, bağımlı insanlar olduklarına işaret ve kendilerini tehdit buyuruyor. Yüce Peygamberin de, o gibi kimselere iltifat buyurmayıp secde ile ve manevî yakınlığa erişmek için çalışmakla mükellef olduğunu beyan buyurmaktadır.
Şöyle ki: Ey Muhammed -Aleyhisselâm- sana vahyolunanı (oku, o Rab'bin ismiyle.) o kerîm Mabudun kutsal ismini zikrederek oku (ki:) O Yüce Yaratıcın bütün âlemleri yaratmıştır, kudretîle yoktan var etmiştir.
2.  insanı bir uyuşmuş kandan yaratmıştır.
2. O Yüce Yaratıcı, kısaca (İnsanı) mahlûkatın en şereflisi olan insan nev'ini (bir uyuşmuş kandan yaratmıştır.) öyle cüz'iyattan olan bir şeyi, insan gibi bir eşşiz zümrenin aslî maddesi kılmıştır. Bu, ne kadar büyük bir ilâhî kudret eseridir?.
"Alâk" donmuş bir kan parçası demektir.
3. Oku, ve Rab'bin sonsuz kerem sahibidir.
3. Evet.. Ey Peygamberlik şerefine sahip olan zât, (oku..) Sana vahyolunacak ilâhî âyetleri oku. (ve Rabbin sonsuz kerem sahibidir.) Mahlûkatını nice nîmetlerine nail kılmaktadır. Seni de peygamberlik şerefine, Allah'ın âyetlerini okumak nîmetine nail buyuruyor.
4.  Ki: O kalem ile öğretmiştir.
4.  Evet.. O Hikmet Sahibi Yaratıcıdır (ki: O) Kerem Sahibi Mâbud'dur ki: Nice hakikatleri kullarına (kalem ile öğretmiştir.) İnsanlar arasında ilim ve bilginin yayılmasına öyle uyuşmuş, hayattan nasipsiz bir âleti mükemmel vasıtası kılmıştır.
5.  İnsana bilmediği şeyleri bildirmiştir.
5.   Evet.. O âlemlerin Rabbi'dir ki: (insana) O seçkin bir yaratılış zümresine (bilmediği şeyleri bildirmiştir.) Artık o kadar muazzam kudrete ve kulları hakkında lütuf ve keremi bol olan bir Yüce Yaratıcı, ey peygamberlik şerefine nail olan Hz. Muhammed; Sana okumayı, ilim ve hikmet ile vasıflanmayı nasîb edemez mi?. Binaenaleyh seni de ey muhterem Peygamber!. Okumaya, ilâhî ilimler ile ruhunu yüceltmeye ve insanlık âlemine ilim ve marifet nurlarını yaymaya muvaffak kılacaktır. Artık sana vahiy olunacak âyetleri oku, ezberle, ümmetine tebliğe çalış.
"Tefsirlerde ve Siyer-i Enbiya'da ayrıntılı olarak yazılı olduğu üzere Peygamber Efendimiz, Allah'ın dininden mahrum bir kavim arasında dünyaya gelmişti, fakat kendisi ilâhî korumaya mazhar olduğu için kırk yaşına kadar tertemiz bir hayat yaşamış, kâfirlerin âdetlerine asla iştirak etmemiştir ve hiç bir kimseden ders almamış, bir şey yazıp okumamıştı, kendisinde tabii bir masumluk görünüp duruyordu. Nihayet kırk yaşında iken peygamberliğe nail oldu, başlangıçta doğru rüya suretiyle ilâhî ilhamlara nail oluyor, Rüyasında gördüğü şeyler aynen çıkıyordu. Bu esnada inzivaya çekilerek yaşamayı tercih buyuruyordu. Mekke-i Mükerreme'deki Hira dağına gidiyor, orada geceleri tenhaca ibâdetle meşgul oluyordu. Sonra da eşi Hz. Hatice Radiyallâh-ü Anha'nın yanına dönüyordu. İşte yine bir gün o Hira mevkiinde idi ki: Cibrîl-i Emîn geldi, kendisine bu ikra süresinin bu ilk beş âyetini tebliğ etti. Peygamber Efendimiz, ilâhî vahyin heybetinden, ruhanî tesirinden dolayı bir korku ve dehşet içinde kalmış ve kendisi vaktîle bir şey okumamış olduğu için "Ben nasıl okuyabilirim" demiştir. Cibrîl-i Emîn ise o mübarek Peygamberi kucaklamış, ona teminat vermiş: Oku ile başlayan bu âyetleri tebliğ etmişti. Artık o Yüce Nebi, mübarek kalbi titrer bir hâlde olarak Hz. Hatice'nin yanına dönmüş, beni örtünüz, örtünüz diye emrederek istirahata dalmak istemişti, Vakta ki: Heyecanı gitti, muhterem eşi Hz. Hatice'ye o vahyin geliş durumunu bildirdi ve korkular içinde kaldığını söyledi. Hz. Hatice de dedi ki: "Müjde sana" Allah'a yemîn ederim ki: Allâh-ü Teâlâ seni asla zillete düşürmeyecektir. Sen akrabalık hukukuna riâyet edersin, sözü doğru söylersin. Misafirlere ziyafet verirsin, yoksullara yardım eylersin, zahmetlere katlanırsın. Hz. Hatice, Peygamber Efendimizi "Veraka Bini Nevfel'in yanına götürdü, Veraka: Hz. Hatice'nin amcasının oğlu idi, câhiliye devrinde Hıristiyanlığı kabul etmiş, İncil'den bâzı şeyleri İbranî'ce olarak yazmıştı, Son Peygamber'in dünyaya şeref vereceğini İncil'de vesâir kitaplarda okumuş bulunuyordu, pek ihtiyar ve âmâ olmuş bir zât idi. Hz. Hatice, ona dedi ki: Kardeşin oğlunu söylet bak neler görmüş?, demiş, Resûl-i Ekrem de Hira mağarasında vuku bulan vahy hâdisesini haber vermiş. Bunun üzerineVeraka, Peygamber Efendimizi müjdeye ve tebrike başlayarak demiş ki: Senin gördüğün zat, Musa Aleyhisselâm'a gelmiş olan Cibrîl-i Emîn'dir. Müjde sana ya Muhammed Aleyhisselâm. Sen, Isâ Aleyhisselâm'ın haber vermiş olduğu ahir zaman Peygamberisin, keşke genç olsa idim de seni kavmin Mekke'den çıkaracakları zaman sana yardım etse idim. Hz. Peygamber de, ya, kavmim beni Mekke'den çıkaracakları zaman sana yardım etse idim. Hz. Peygamber de, ya, kavmim beni Mekke'den çıkaracaklar mı? diye sormuş, Veraka da: Evet.. Nübüvvet makamı kime ihsan buyrulmuş ise ona kavmi içinden düşmanlar peyda olmuştur, seni de kavminin Mekke'den çıkarması düşünülür" demişti. Bu görüşmeden sonra Veraka çok yaşamamış, vefat etmişti. Resül-i Ekrem'in insanları İslâmiyet'e davet ettiği vakte Veraka yetişememiştir.
6. Sakın: Şüphe yok ki: insan elbette azar.
6. Cenab-ı Hak, lütfetmiş, insanlığı aydınlatmak için Peygamberler göndermiş, dinî hükümleri vahiy yoluyla bildirmiştir. Buna rağmen bir çok insanlar, nankörlükte bulunmuşlardır. İşte nimete karşı nankör kimselerdir, (şüphe yok ki, insan) öyle temiz yaratılışını zayi etmiş olan herhangi bir şahıs (elbette azar.) günahkâr olarak haddi aşar.
7.  Kendisini ihtiyaçtan kurtulmuş görünce.
7.  Evet.. Öyle bir kimse (Kendisini ihtiyaçtan kurtulmuş) maddî, fânî bir servete, bir varlığa nail olmuş, yahut büyük bir aşirete, bir takım yardımcılara sahip bulunmuş (görünce) öyle azgınlıkta bulunur, hakkı kabulden kaçınır, kibirli bir hâlde yaşar, bu âyet-i kerîmenin Ebû Cehil hakkında nazil olduğu rivayet olunuyor. 
8. Muhakkak ki: Dönüş ancak Rab'binedir.
8. Fakat insan nasıl olur da dünya varlığına güvenerek hakikatleri kabulden kaçınır, istikbâlini düşünmez?.(Muhakkak ki: Dönüş ancak Rab'binedir.) Bütün insanlar, öleceklerdir, sonra yine hayata ererek mahşere sevk edilecekler, bir muhasebeye tâbi tutulacaklardır. Bir kere bu akıbeti bir düşünmeli değil midir.
9.  O kimseyi gördün mü ki, menediyordu.
9.  (O kimseyi gördün mü ki:) Ne kadar taaccübe şayan bir hâldir ki: (Men ediyordu...) Engel olmak istiyordu, en mukaddes bir dini vazifenin icra edilmesinden müteessir oluyordu.
10.  Bir kulu namaz kıldığı vakit.
10.  Evet.. (Bir kulu namaz kıldığı vakit..) Onun namazını terk etmesini istiyor o âbit zâta hakarette bulunmak cür'etini gösteriyordu.
Rivayete göre Ebü Cehil mel'unu, Resül-i Ekrem'in namaz kılmasına mâni olmak istemiş, onu namaz kılar bir hâlde görürsem boynuna basar, yüzüne toprak saçarım demek gibi bir saçmalıkta bulunmuştu. Fakat bir gün Hz. Peygamberi namaz kılar bir hâlde görünce süikastte bulunmasına imkân kalmamış, hemen arkasını dönüp kaçmıştır. Ne oldu sana?. Diye soranlara demişti ki: Benimle onun arasında ateşten bir hendek ve bir takım felâketler gördüm, onun için tecavüze cesaret edemedim, hattâ Resülullâhda buyurmuş ki: Eğer gelip te bir tecâvüze cür'et edecek olsa idi elbette ki: Onu melekler yakalayarak parça parça ederlerdi, işte namaza mâni olmak isteyenler, böyle bir cezaya lâyık bulunmuş olurlar.
11.  Gördün mü, eğer hidâyet üzere olmuş ise.
11.  (Gördün mü) Bana haber ver, o ahmakın, o namaza mâni olmak isteyen inkarcının hâlini!. O ne kadar taaccübe lâyık câhilce bir cesaret!, (eğer) O menetmek istediği zât (hidâyet üzere olmuş ise..) pek doğru bir yolu takibetmekte bulunmuş ise..
12. Veya takva ile emretmiş ise., -artık, o menedilir mi?.-
12. (Veya) O men edilmek istenilen zât (takva ile emretmiş ise..) insanları ıslâha, aydınlatmaya çalışarak onlara samimiyeti, Allah'ı birlemeyi, ahlâki olmayan şeylerden kaçınmayı emr ve tavsiyede bulunmuş ise öyle bir zât nasıl men edilebilir?.
13.  Gördün mü, eğer yalanlar ve yüz çevirirse -iyi mi yapmış olur?-
13. (Gördün mü?) Ebü Cehil gibi ve Selman-i Farisi yi namazdan men'etmek isteyen Ümmiyye Ibni Halef gibi kâfirleri ki, (Eğer yalanlar) Peygamberin risâletini yalan sayar (ve) îmandan (yüz çevirirse...) iyi mi yapmış olur? O hiç bu çirkin hareketlerinin cezasını düşünmez mi?.
14. Bilmez mi ki: Allah -Teâlâ- şüphe yok görür.
14.  Öyle bir dinsiz (Bilmez mi ki: Allah) Teâlâ Hazretleri (şüphe yok) onun bu haince hareketini (görür.) onun düşmanca maksadını bilir, onu bu çirkin maksadından dolayı nice azaplara uğratır.
15.  Yok, yok.. Eğer nihayet vermezse elbette ki: Biz o alnı sürükleyeceğizdir.
15.  (Yok yok...) O kâfirin öyle düşmanca hareketi devam edemeyecektir. (Eğer) O kâfirce, zâlimce hareketine (nihayet vermezse) andolsunki: (elbette ki, biz o alnı) O hain şahsı alnından yakalayarak cehenneme (sürükleyeceğizdir.) Onun yeri cehennemden başka değildir. Bu âyet-i kerîme; her ne kadar Ebü Cehil gibi bir kâfir hakkında nazil olmuş ise de hükmü, umumîdir ve herkese yönelik bir öğüttür, insanları ibâdet ve itaatten menetmek isteyenlerin hepsi hakkında büyük bir tehdit taşımaktadır.
"Sefa" tutmak, yapışmak, bir şeyi şiddetle elde edip çekivermek manasınadır.
16.  Yalancı, günahkâr olan bir alnı.
16.  Evet.. (Yalancı, günahkâr) Nice kusurları, cinayetleri işlemiş (olan bir alnı.) yâni: Öyle bir şahsı öyle müthiş bir vaziyete düşürmüş olacağızdır. Artık o pek korkunç akıbeti düşünmeli değil midir?.
17.  Artık, o, encümeni çağırsın.
17.   (Artık o) Azaba uğratılacak olan inkarcı, hayra engel olan şahıs, (encümeni çağırsın.) kendilerine istişarede bulunduğu meclis azasını yanına davet etsin, onlardan yardım dilesin, baksın ki: Hiç biri kendisine yardım edebilecek mi?. Kendisini o azaptan kurtarabilecek mi?. Bu ne mümkün.
18.  Bizde çağıracağızdır, zebanileri.
18.  Cenab-ı Hak da buyuruyor ki: (Biz de çağıracağızdır, zebanileri.) O kâfirleri zebânî denilen azap melekleri vasıtasiyle cehenneme sevk edeceğizdir. Artık lâyık oldukları cezalara kavuşacaklardır.
19.  Hayır hayır.. Ona itaat etme ve secde et ve yaklaş..
19. (Hayır hayır...) Ebü Cehil gibi kâfirler bilmiyorlar, iş onların dedikleri gibi değil, onlar hiç bir kimseden bir yardım göremeyeceklerdir. Artık ey yüce Resul!, (ona) O Ebü Cehil gibi ibâdet ve itaate mâni olmak isteyen bir şahsa (itaat etme) onun sözüne iltifat buyurma (ve) sen (secde et) tilavet secdesinde bulun, Cenab-ı Hak'kın
sana vâ'dettiği muvaffakiyyatı nazara alarak şükür secdesine kapan (ve) o Kerîm, Rahim Mabuduna ibâdet ve itaatle (yaklaş.) onun manevî katında büyük bir mevki sahibi bulun.
Bu âyet-i kerîme Kur'an-ı Kerîm'deki son tilavet secdesi âyetidir. Resûl-i Ekrem,Sallâlâh-ü AleyhivesellemEfendimiz, çok secdelerde bulunur, ağlar ve dua ve niyaza devam ederdi. Hattâ kendisine muhterem eşi Aişe-i Sıddıka Radiyallâh-ü Anhademişti ki: Yâ Resûlullâh!. Hak Teala hazretleri senin takaddüm ve teaahhür etmiş olan günahlarını mağfiret buyurmuştur, ne için böyle secde ediyorsun?.(bu kısım sadeleşmiş kitapta eksik kalmış, eski orijinal tefsirden bulduk.) Nedir bu kadar şiddetli çalışmak!. O Yüce Nebi de demiştir ki: Ben çok şükür eder bir kul olmalı değil miyim!. Kerem Sahibi Mâbud hazretleri hepimizi Peygamber Efendimizin mübarek yolundan ayırmasın âmin..

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...