Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾Bakara Suresi 216. Ayet Meali﴿ +++Bakara Suresi 216,243-251. Ayetler, Enfal Suresi 24-25. ayetlerin tefsirleri
Bakara Suresi 216. Ayet Meali:
Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾216﴿
Hoşunuza gitmediği halde savaş size farz kılındı. Sizin için daha hayırlı olduğu halde bir şeyi sevmemeniz mümkündür. Sizin için daha kötü olduğu halde bir şeyi sevmeniz de mümkündür. Allah bilir, siz bilmezsiniz. ﴾216﴿
Ömer Nasuhi Bilmen Bakara
Tefsirinden:
Bakara Suresi 216.Ayet Meali: Cihad
hoşunuza gitmediği halde üzerinize farz kılındı. Bazen bir şeyden
hoşlanmazsınız. Halbuki o şey sizin için bir hayırdır. Ve bazen de bir şeyi
seversiniz halbuki o şey sizin için bir serdir. Ve Allah Teâlâ bilir, sizler
ise bilmezsiniz.
Bakara Suresi 216.Ayet Tefsiri: Bu
âyeti kerime İslâm varlığını muhafaza için yapılacak cihadın büyük bir hayır
olduğuna işaret ediyor. Şöyle ki: Ey Müslümanlar!.. ıCihad) İlk bakışta
meşakkati, mâl ve beden ile de fedakarlığı gerektirdiği için (hoşunuza
gitmediği halde üzerinize farz kılındı.) Halbuki cihadda zafer vardır, ganimet
vardır, milletin varlığını muhafaza ve müdafaa vardır. Şehitlikle sevab ve
mükâfat vardır. Artık bu hoş görülmeli değil midir?. Fakat insanlık, garip bir
tabiatta yaratılmıştır. Her şeyin
mahiyetini, hayır mı, şer mi olduğunu
güzelce takdir ve tesbit edemez. Aksine (bazen bir şeyden hoşlanmazsınız.)
Hoşunuza gitmez, ondan kaçınmak istersiniz. (Halbuki, o sizin için bir
hayırdır.) İşte cihad da bu kabildendir. (Bazen de bir şeyi seversiniz.) Onu
yapmağa koşarsınız. (Halbuki o şey sizin için bir serdir.) İşte cihaddan
kaçınmak ta böyledir. (Ve) şüphe yok ki (Allah Teâlâ) insanların haklarında
nelerin hayr ve nelerin şer olduğunu tamamen (bilir.) Ey insanlar (sizler ise)
öyle her şeyi (bilmezsiniz) öyle ise Cenab'ı Hakkın emir ve yasağına gerçek
mânada uyunuz. Onun her emri sırf bir hayırdır, onun her yasakladığı şey de
sırf bir serdir. Artık ona göre hareketinizi düzenlemelisiniz.
Enfal Suresi 24. Ayet Meali:
Ey inananlar! Hayat verecek şeylere
sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi
ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda
toplanacaksınız.
﴾24﴿
Enfal Suresi 25. Ayet Meali:
Bir de öyle bir fitneden sakının ki
o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve
hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir.
﴾25﴿
Enfal Suresi 24. Ayet Meali:
Ey inananlar! Hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah ve Resûlüne uyun. Ve bilin ki, Allah kişi ile onun kalbi arasına girer ve siz mutlaka onun huzurunda toplanacaksınız. ﴾24﴿
Enfal Suresi 25. Ayet Meali:
Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (umuma sirayet ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah'ın azabı şiddetlidir. ﴾25﴿
Ömer Nasuhi Bilmen Enfal Suresi Tefsirinden:
24. Ey müminler!. Sizi kendinize hayat verecek şeylere davet ettiği vakit Allah
için ve Peygamber için icabet edin ve biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ kişi ile
kalbi arasına girer ve şüphe yok ki, onun huzurunda toplanacaksınız.
24. Bu mübarek âyetler, Cenâb-ı Hak ile Yüce
Resulü tarafından olan tekliflerin birer hayat unsuru olduğunu ve onlara icabet
etmenin lüzumunu bildirmektedir. Ve bütün insanlar Hak Teâlâ'nın tasarrufu
altında bulunduklarından ve onun manevî huzuruna sevkolunacaklarından ona söve
hareketlerini tanzim etmelerini ve bütün cemiyet hayatına zarar verecek olan
gayrı meşru hareketlerden kaçınılmasını ihtar buyurmaktadır. Şöyle ki: (Ey
müminler!.) Ey imân nimetine nail bulunmuş olan kullar!, (sizî) Allah Teâlâ'nın
muhterem Resulü (kendinize) maddî ve manevî (hayat verecek şeylere) meselâ:
Millî hayatı koruyacak olan cihada, veya ebedî hayatın vesilesi olan dinî
ilimleri tahsile veya sahibini ebedî hayata, kavuşturacak olan güzel inançlara
veya içki gibi, fuhşiyat gibi terkedilmeleri cemiyetin hayatî temizliğini
temine sebep olan şeyleri terketmeğe (davet ettiği vakit) hemen (Allah için ve
Peygamber için) güzelbir itaat göstererek o davete (icabet edin) öyle mükellef
olduğunuz şeyleri bir kalp rahatlığı ile ifaya çalışınız.
(Ve) Ey müminler!. (Biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ) yaratmış olduğu herhangi
bir (kişi ile kalbi arasına girer.) yani: Hak Teâlâ Hazretleri kullarına İlim
ve tasarruf bakımından kendilerinden daha yakındır, kullarının bütün
düşüncelerini bilmektedir, kullarını kalbî ilhamlarını istediği gibi
değiştirebilir. Ve dilerse bir kulu ile onun kalbi arasına bir engel bırakır,
artık mümin ise, kâfir, kâfir ise mümin olamaz. Binaenaleyh her hususta ve bu
cümleden olarak imanda sebata muvaffakiyet hususunda Cenâb-ı
Hak'ka daima-sığınmalıdır, Allah'ın korumasına sığınılmalıdır. Nitekim Rasülü
Ekrem Efendimiz bile
çok kere = Ey kalpleri
evirip çeviren Rab'bim!. Benim kalbimi senin dinin üzerine sabit kıl, diye dua
ederdi. Ve ey müslümanlar!. (şüphe yok, ona) o Yüce Yaratıcı huzurunda
(toplanacaksınızdır.) başkasına değil. O hikmet sahibi mabut da amellerinizin
mahiyetlerine, mertebelerine göre size mükâfat ve ceza verecektir. Artık
gaflette bulunmayınız, sonunuzu göz önüne alınız, ona göre hayatınızı tanzime
çalışınız, ibadet ve itaatten geri durmayınız.
25. Ve bir
fitneden sakınınız ki, sizden yalnız zulm edenlere dokunmakla kalmaz, ve
biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ'nın cezası pek şiddetlidir.
25. (Ve) Ey müslümanlar!. Öyle (bir fitneden) gayrı meşru bir
harketten, felâkete sebep olacak bir hadisenin meydana gelmesinden (sakınınız
ki) onun kötülüğü, felâketi; maddî ve manevî zararları (sizden yalnız
zulmedenlere dokunmakla kalmaz) bilâkis zulmetmemiş, o hadiseyi fiilen yapmamış
olanları da kapsar. Meselâ: Bir cemiyet arasında bir takım gayrı meşru şeyler
yapılıp dururken bunları yapanların engellenmesine çalışılmaması, umumî bir
sorumluluğa, bir kötülüğe sebep olabilir. Aynı şekilde: Gerektiğinde cihat
hususunda bir taifenin tembelik göstermesi, o taifenin mensup olduğu bütün bir
cemiyet hakkında mağlûbiyet!, zarar ve ziyanı doğurabilir. Artık bu gibi kötü
neticeleri doğuracak şeylere meydan vermemelidir. (Ve) Ey müminler!. Kesin
olarak (biliniz ki, muhakkak Allah Teâlâ'nın cezası) ona muhalefet edenler
hakkında (pek şiddetlidir) onun hükümlerine riayet etmeyenlerin sonlan pek
kötüdür. Nitekim bu gibi ilâhî emirlere riayet edilmediğinden dolayı İslâm
tarihinde pek acıklı hâdiseler vücude gelmiştir, müslümanlar arasındaki mücadeller
ne kadar korkunç, genel musibetlere sebebiyet vermiştir. Binaenaleyh öyle
şiddetli bir azabı hak etmemek için Allah'ın hükümlerine riayete devam
etmelidir. Toplumun zarar ve ziyanına sebebiyet verecek şeylerin vücude
gelmemesine elden geldiği kadar çalışmalıdır, şahsî ve genel selâmet ve menfaat
bunu gerektirmektedir.
Bakara Suresi 216,243-251 Ayetlerin Mealleri:
Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara «Ölün!» dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu şükretmez. (243)
Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir. (244)
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz. (245)
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: «Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. «Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?» dedi. «Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?» dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.(246)
Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. «Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir» dedi. (247)
Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi. (248)
Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler. (249)
Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler. (250)
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. (251)
Bakara Suresi 216,243-251 Ayetlerin Mealleri:
Binlerce oldukları halde, ölüm korkusundan dolayı yurtlarından çıkıp gidenleri görmedin mi? Allah onlara «Ölün!» dedi (öldüler). Sonra onları diriltti. Şüphesiz Allah insanlara karşı lütufkârdır. Lâkin insanların çoğu şükretmez. (243)
Allah yolunda savaşın ve bilin ki Allah, her şeyi işitir ve bilir. (244)
Verdiğinin kat kat fazlasını kendisine ödemesi için Allah'a güzel bir borç (isteyene faizsiz ödünç) verecek yok mu? Darlık veren de bolluk veren de Allah'tır. Sadece O'na döndürüleceksiniz. (245)
Musa'dan sonra, Benî İsrail'den ileri gelen kimseleri görmedin mi? Kendilerine gönderilmiş bir peygambere: «Bize bir hükümdar gönder ki (onun komutasında) Allah yolunda savaşalım» demişlerdi. «Ya size savaş yazılır da savaşmazsanız?» dedi. «Yurtlarımızdan çıkarılmış, çocuklarımızdan uzaklaştırılmış olduğumuz halde Allah yolunda neden savaşmayalım?» dediler. Kendilerine savaş yazılınca, içlerinden pek azı hariç, geri dönüp kaçtılar. Allah zalimleri iyi bilir.(246)
Peygamberleri onlara: Bilin ki Allah, Tâlût'u size hükümdar olarak gönderdi, dedi. Bunun üzerine: Biz, hükümdarlığa daha lâyık olduğumuz halde, kendisine servet ve zenginlik yönünden geniş imkânlar verilmemişken o bize nasıl hükümdar olur? dediler. «Allah sizin üzerinize onu seçti, ilimde ve bedende ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allah her şeyi ihata eden ve her şeyi bilendir» dedi. (247)
Peygamberleri onlara: Onun hükümdarlığının alâmeti, Tabut'un size gelmesidir. Meleklerin taşıdığı o Tabut'un içinde Rabbinizden size bir ferahlık ve sükûnet, Musa ve Harun hanedanlarının bıraktıklarından bir kalıntı vardır. Eğer inanmış kimseler iseniz sizin için bunda şüphesiz bir alâmet vardır, dedi. (248)
Tâlût askerlerle beraber (cihad için) ayrılınca: Biliniz ki Allah sizi bir ırmakla imtihan edecek. Kim ondan içerse benden değildir. Eliyle bir avuç içen müstesna kim ondan içmezse bendendir, dedi. İçlerinden pek azı müstesna hepsi ırmaktan içtiler. Tâlût ve iman edenler beraberce ırmağı geçince: Bugün bizim Câlût'a ve askerlerine karşı koyacak hiç gücümüz yoktur, dediler. Allah'ın huzuruna varacaklarına inananlar: Nice az sayıda bir birlik Allah'ın izniyle çok sayıdaki birliği yenmiştir. Allah sabredenlerle beraberdir, dediler. (249)
Câlût ve askerleriyle savaşa tutuştuklarında: Ey Rabbimiz! Yüreğimizi sabırla doldur; bize direnme gücü ver; kâfir kavme karşı bize yardım et, dediler. (250)
Sonunda Allah'ın izniyle onları yendiler. Davud da Câlût'u öldürdü. Allah ona (Davud'a) hükümdarlık ve hikmet verdi, dilediği ilimlerden ona öğretti. Eğer Allah'ın insanlardan bir kısmını diğerleriyle savması olmasaydı elbette yeryüzü altüst olurdu. Lâkin Allah bütün insanlığa karşı lütuf ve kerem sahibidir. (251)
Yorumlar
Yorum Gönder