Ana içeriğe atla

Muhammedü’l-Emîn

 

Muhammedü’l-Emîn

çiçek manzara gökyüzü efendimizin şemaliİnsanlara güvenebilmek… İşte huzurlu olmanın en önemli şartı budur. Ne kadar çok insana güvenebiliyorsak, bahtiyarlığımız da o kadar büyüktür. İnsanlara güvenmeden yaşamak, “Acaba bana bugün mü, yoksa yarın mı zarar verecekler?” diye endişeyle beklemek dayanılmaz bir azâbtır.

Bizim kültürümüzde güvenilir olmaya emanet, güvenilir adama da emîn denir. Biz her şey gibi güvenilir olmayı da Rabbimizden ve Efendimizden öğreniriz. Çünkü Kâinâtın Efendisi öyle buyuruyor:

“Emanet, insanların kalplerinin tâ derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur’an indi. Böylece insanlar Kur’an’dan ve Sünnet’ten emaneti öğrendiler.” (Buhârî, Rikak 35)

Ezelde, “kâlû belâ” diye anılan bir zamanda Allah’a bir söz verdik. Bu sözleşmede O’nu Rabbimiz olarak tanıdık. O da, o gün bu gün, insanları yüklendikleri emanetin şuurunda yani İslâm fıtratında yaratmaya devam etti. Gün geldi Kur’ân-ı Kerîm nâzil oldu. Bir yandan Kur’an, bir yandan o Kur’an’ın kendisine indiği Peygamber, insanlara emanetin ne olduğunu öğretmeye devam ettiler.

Peygamberler Sultanı, iyi Müslüman’ı ve mü’mini târif ederken şöyle buyurdu:

“İyi Müslüman, dilinden ve elinden Müslümanların emin olduğu yani zarar görmediği kimsedir. İyi mü’min de insanların canları ve malları hususunda kendisine güvendiği kimsedir” (Tirmizî, Îmân 12). Demek ki, birine emîn denebilmesi için onun yanında can korkusu duyulmaması, “Acaba yokluğumda malıma zarar verebilir mi?” diye kendisinden endişe edilmemesi gerekir.

Bu hadîs-i şerifte müslümanla mü’minin farkı açıkça görülmektedir. Mü’min; güven verme bakımından Müslüman’dan daha ileri seviyededir yani onun güven şemsiyesi daha geniştir. Müslüman olmayanların bile mü’mine güvenmesi, yanında huzur duyması, mal ve can korkusu taşımaması icap eder.

Peygamber Efendimiz, yukarıdaki sözünü bir başka ifadeyle dile getirerek, eğer bir adama güvenilemiyorsa, onun imanının da olmayacağını; sözünde durmuyorsa, dininin de bulunmayacağını belirtmiştir (Ahmed İbni Hanbel, Müsned, III, 135).

Kısacası Resûl-i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem, kendisine güvenilmeyen bir adamın “Ben Müslümanım.” diye dolaşmasının hiçbir manası bulunmadığını söylemektedir. Yüce Kitabımız bize Hz. Nûh, Hûd, Sâlih, Lût, Şuayb ve Mûsâ gibi peygamberlerin kıssasını anlatırken, onların halka “Ben size Allah’ın gönderdiği güvenilir bir elçiyim.” diye seslendiklerini haber vermiştir. Çünkü insanlar muhataplarının güvenilir olmasını isterler. Güvenilir olmayana değer vermezler, sözüne inanmazlar.

Emânete Riâyet

Peygamberimiz Efendimiz, kendisine ilâhî vahiy gelmeden önce de insanların güvenini kazanmıştı. Kimsenin kimseye güvenmediği o karanlık devirde bile herkes mücevherlerini, paralarını ona emanet ederdi. “Bu adam bizi atalarımızın dininden etmek istiyor.” diye O’na diş bileyenler, hicret gecesi kendisini nasıl öldüreceklerini düşünürken, O kendisine bırakılan emanetleri sahiplerine nasıl iade edeceğini düşünüyordu.

Peygamber-i Zîşân Efendimiz, Bizans Kralı Herakliyüs’e bir mektup göndererek onu İslâm’a davet etmişti. O sırada kendi topraklarında bulunan Arap tüccarlarını karşısına alan ve onların içinden Peygamber aleyhisselâm’a soyca en yakın bulduğu Ebû Süfyân’la konuşan Kral ona şöyle demişti:

- Peygamber size neyi emrediyor?

- Namazı, doğruluğu, iffeti, verdiği sözde durmayı ve emanete riâyeti emrediyor.

- Bunlar peygamberlerin özellikleridir. Peki, O sözünde durmamazlık eder mi?

- Hayır, etmez.

- Peygamberler işte böyledir. Onlar sözlerinden dönmezler.

Ebû Süfyân, o zamanlar daha Müslüman olmadığı için, Resûl-i Ekrem hakkında doğruyu söylediği ve istemeden onu övdüğü için çok rahatsız olmuştu. Ne yapsın ki gerçek böyleydi. İslâmiyet işte bu özellikleri, Müslüman kişiliğinin en önemli vasıfları kabul ediyordu. Verdiği sözde durmayan, emanete riâyet etmeyen adamı iyi bir Müslüman saymıyordu.

Göktekilerin Emîni

İnsanların el-Emîn diye sarıldığı Resûl-i Ekrem, Cenâb-ı Hakk’ın da emin bilip kendisine vahyini gönderdiği seçkin bir insandı. Ama dünyaya ve dünyalığa aşırı düşkün olanlar arasında onun bu özelliğini görmeyenler yok değildi. Hz. Ali Yemen’de bulunduğu sırada Peygamber Efendimize bir miktar altın göndermiş, O da bunları, gönülleri dine henüz iyice ısınmamış kimselere vererek onların gönlünü kazanmak istemişti. Samimi Müslümanlar “Peygamber ne yaparsa en uygun olanı yapar.” diye düşünürken, gönlünü İslâm’a tam olarak teslim edemediği anlaşılan biri:

- Bu altınların bize verilmesi gerekirdi. Biz buna daha lâyığız diye itiraz etti. Resûl-i Ekrem bu itiraza üzüldü:

- Siz bana güvenmiyor musunuz? Ben göktekilerin yani Allah’ın ve meleklerin bile güvendiği biriyim. Sabah akşam bana gökten vahiy geliyor, buyurdu.

O sırada acayip suratlı, tuhaf giyimli biri, muhtemelen Zülhuvaysıra adlı münafık:

- Yâ Resûlallah! Allah’tan kork, dedi. Elbette bu laf, bir Müslüman’ın edeceği lakırdı değildi. Resûl-i Ekrem:

- Yazıklar olsun sana! Ben Allah’tan en çok korkup sakınan insan değil miyim, buyurdu (Buhârî, Megâzî 61; Müslim, Zekât 143).

Elbette Resûlullah, insanların Allah’tan en fazla korkanıydı. Çünkü Allah’ın gücünü, azabını ve gazabını, O’nun (cc) nelere kadir olduğunu en iyi O bilirdi. Belki de o mütevazı evinde yiyecek bir şey bulamayıp aç yattığı bir gece, uykudan uyanınca yerde bulduğu bir hurmayı ağzına atmıştı. Sonra da “ya bu, zekât için gönderilen hurmalardan yere düşmüşse” diye sabaha kadar kıvranıp durmuştu. Çünkü Resûl-i Ekrem’in ve soyunun zekât ve sadaka kabul etmesi haramdı. O’nun aşırı üzüntüsünü gören eşi perişan olmuştu. Resûlullah’a “Allah’tan kork!” diyecek kadar kabalaşan bir adam, o Peygamberler Şâhı’nın, ilâhî bir yasağı çiğnemiş olabileceği endişesiyle ve Allah korkusuyla sabaha kadar gözüne uyku girmediğini nereden bilecekti.

Yahudi’nin İftirası

Peygamber Efendimizin emîn bir kimse olduğunu çok iyi bilen bir Yahudi’nin, sırf O’nu üzmek için yaptığı buna benzer bir haksızlık vardır. Efendimizin sert bir kumaştan dokunmuş iki elbisesi vardı. Mübarek vücudu terlediği zaman, kalın kumaş Arabistan’ın sıcağında daha da ağırlaşırdı. Hz. Âişe Annemiz, giyim eşyası satan bu Yahudi’ye Suriye’den kumaş geldiğini duyunca, Resûl-i Ekrem’e, daha hafif iki elbise almasını söyledi. Peygamber aleyhisselâmda Yahudi’ye bir adam gönderdi ve eli genişleyince ödemek üzere kendisine iki elbise vermesini istedi.

Aşağılık biri olduğu anlaşılan Yahudi, Hz. Peygamber’e hakaret etmek için iyi bir fırsat yakalamıştı:

- “Muhammed’in asıl maksadını biliyorum. Malımı dolandırmak istiyor.” dedi. Bunu duyan Resûl-i Ekrem şöyle buyurdu:

-“Yahudi yalan söyledi. Allah’a karşı gelmekten en çok benim sakındığımı, emanete en çok benim riayet ettiğimiiyi bilir.” (Tirmizî, Büyû‘ 7; Nesâî, Büyû‘ 70).

Üzerlerinde bulunan emanetlere riâyet eden ve verdikleri sözü yerine getirenlerin kurtuluşa ereceklerinibelirten âyeti (Mü’minûn 23/8), insanlara tebliğ eden bir peygamber olarak Resûlullah Efendimiz, emanet konusunda çok titiz davranırdı. Nitekim Vedâ Haccı’nda “Kimin yanında bir emanet varsa, onu hemen sahibine versin.” diye sıkı sıkı tembih etmişti.

Emanetin sadece malla, canla sınırlı olmadığını hatırlatmış, bir kimse arkadaşına bir söz söyledikten sonra, “Acaba bizi duyan oldu mu?” diye etrafına bakınacak olursa, o sözün de emanet olduğunu söylemişti (Ebû Dâvûd, Edeb 37).

Evlilik hayatıyla ilgili özel durumların bir sır, bir emanet olduğunu hatırlatmış, eşlerden birinin bu sırrı bir başkasına anlatmasının emanete ihanet olduğunu belirtmişti (Müslim, Nikâh 123, 124).

Efendimiz aleyhisselâm’ın, emanete hıyanetin çok kötü bir huy olduğunu hatırlatarak, bu çirkin huydan Allah’a sığındığını hiç unutmayalım. Cenâb-ı Mevlâ’dan ahlâkımızı O’nun güzel ahlâkına benzetmesini niyâz ederek biz de kötü huylardan Allah’a sığınalım.



Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Bakara Suresi 255(Ayet-el Kürsi), 256,257,258. Ayetlerin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri

Bakara, 2/255. Ayet  اَللّٰهُ لَٓا اِلٰهَ اِلَّا هُوَۚ اَلْحَيُّ الْقَيُّومُۚ لَا تَأْخُذُهُ سِنَةٌ وَلَا نَوْمٌۜ لَهُ مَا فِي السَّمٰوَاتِ وَمَا فِي الْاَرْضِۜ مَنْ ذَا الَّذ۪ي يَشْفَعُ عِنْدَهُٓ اِلَّا بِاِذْنِه۪ۜ يَعْلَمُ مَا بَيْنَ اَيْد۪يهِمْ وَمَا خَلْفَهُمْۚ وَلَا يُح۪يطُونَ بِشَيْءٍ مِنْ عِلْمِه۪ٓ اِلَّا بِمَا شَٓاءَۚ وَسِعَ كُرْسِيُّهُ السَّمٰوَاتِ وَالْاَرْضَۚ وَلَا يَؤُ۫دُهُ حِفْظُهُمَاۚ وَهُوَ الْعَلِيُّ الْعَظ۪يمُ   Allah, O'ndan başka tanrı yoktur; O, hayydir, kayyûmdur. Kendisine ne uyku gelir ne de uyuklama. Göklerde ve yerdekilerin hepsi O'nundur. İzni olmadan O'nun katında kim şefaat edebilir? O, kullarının yaptıklarını ve yapacaklarını bilir. (O'na hiçbir şey gizli kalmaz.) O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler. O'nun kürsüsü gökleri ve yeri içine alır, onları koruyup gözetmek kendisine zor gelmez. O, yücedir, büyüktür.  Kur'...

Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Meali ve Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: 1-Elif. Lâm. Mîm. 2-O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir. 3-Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar. 4-Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar. 5-İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.

Bakara, 2/1. Ayet  الٓمٓ ۚ  Elif. Lâm. Mîm.  Bakara, 2/2. Ayet  ذٰلِكَ الْكِتَابُ لَا رَيْبَۚۛ ف۪يهِۚۛ هُدًى لِلْمُتَّق۪ينَۙ  O kitap (Kur'an); onda asla şüphe yoktur. O, müttakîler (sakınanlar ve arınmak isteyenler) için bir yol göstericidir.  Bakara, 2/3. Ayet  اَلَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِالْغَيْبِ وَيُق۪يمُونَ الصَّلٰوةَ وَمِمَّا رَزَقْنَاهُمْ يُنْفِقُونَۙ  Onlar gayba inanırlar, namaz kılarlar, kendilerine verdiğimiz mallardan Allah yolunda harcarlar.  Bakara, 2/4. Ayet  وَالَّذ۪ينَ يُؤْمِنُونَ بِمَٓا اُنْزِلَ اِلَيْكَ وَمَٓا اُنْزِلَ مِنْ قَبْلِكَۚ وَبِالْاٰخِرَةِ هُمْ يُوقِنُونَۜ  Yine onlar, sana indirilene ve senden önce indirilene iman ederler; ahiret gününe de kesinkes inanırlar.  Bakara, 2/5. Ayet  اُو۬لٰٓئِكَ عَلٰى هُدًى مِنْ رَبِّهِمْ وَاُو۬لٰٓئِكَ هُمُ الْمُفْلِحُونَ  İşte onlar, Rablerinden gelen bir hidayet üzeredirler ve kurtuluşa erenler de ancak onlardır.  Kur'an-ı Kerim  T.C. Diyanet İşleri Başkanlığı Bakara Suresi 1-5 ayetlerinin Elmalılı Hamdi Yazır Tefsiri: ...

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri:

Bakara Suresi 21-25. Ayetler Elmalı Hamdi Yazır Meali ve Tefsiri: Meâl-i Şerifi 21- Ey insanlar! Sizi ve sizden öncekileri yaratan Rabb'inize kulluk edin ki (Allah'ın) azabından korunasınız. 22- O (Rabb) ki yeri sizin için bir döşek, göğü de bir bina yaptı. Gökten su indirdi, onunla size rızık olarak çeşitli ürünler çıkardı. Öyleyse siz de, bile bile, Allah'a eşler koşmayın. 23- Eğer kulumuz (Muhammed)a indirdiğimiz (Kur'ân)den şüphe içinde iseniz, haydi onun gibi bir sûre getirin, Allah'tan başka güvendiklerinizin hepsini çağırın; eğer doğru iseniz. 24- Yok yapamadıysanız, ki hiçbir zaman yapamayacaksınız, o halde yakıtı insanlar ve taşlar olan, inkârcılar için hazırlanmış ateşten sakının. 25- İnanıp yararlı işler yapanlara, altlarından ırmaklar akan cennetlerin kendilerine ait olduğunu müjdele! Onlardaki herhangi bir meyveden rızıklandırıldıklarında: "Bu daha önce de rızıklandığımız şeydir" derler ve o rızık birbirinin benzeri olma...

Rad Suresi 2-5. Ayetlerin Meali ve Elmalılı Tefsiri : 2. Görmekte olduğunuz gökleri direksiz olarak yükselten, sonra Arş'a istivâ eden, güneşi ve ayı emrine boyun eğdiren Allah'tır. (Bunların) her biri muayyen bir vakte kadar akıp gitmektedir. O, Rabbinize kavuşacağınıza kesin olarak inanmanız için her işi düzenleyip âyetleri açıklamaktadır. 3. Yeri döşeyen, onda oturaklı dağlar ve ırmaklar yaratan ve orada bütün meyvelerden çifter çifter yaratan O'dur. Geceyi de gündüzün üzerine O örtüyor. Şüphesiz bütün bunlarda düşünen bir toplum için ibretler vardır. 4. Yeryüzünde birbirine komşu kıtalar, üzüm bağları, ekinler, bir kökten ve çeşitli köklerden dallanmış hurma ağaçları vardır. Bunların hepsi bir su ile sulanır. (Böyle iken) yemişlerinde onların bir kısmını bir kısmına üstün kılarız. İşte bunlarda akıllarını kullanan bir toplum için ibretler vardır. 5. (Resûlüm! Kâfirlerin seni yalanla

Rad Suresi 2-5 Ayetler Elmalılı Tefsiri: اَللّٰهُ الَّذ۪ى Allah O'dur ki, رَفَعَ السَّمٰوَاتِ بِغَيْرِ عَمَدٍ gökleri direksiz, dayaksız yüceltti. Ne yapmak ve yükseltmek için iskeleye, ne de manivelaya, ne de dayamak için direk dikmeye muhtaç olmadan sırf kudretiyle yaptı, yükseltti, kaldırdı ve orada tuttu, düşmesini önledi. تَرَوْنَهَا Onları görüyorsunuz. Yani üzerinizde olan gökleri görüp duruyorsunuz: O büyük gök cisimleri öylece direksiz olarak duruyorlar, orada dönüp durduklarını da siz görüyorsunuz. İşte Allah, onlara böyle direksiz ve dayaksız olarak kendi yörüngelerinde ve o kadar yükseklerde hareket kabiliyeti verip, size de gösteren kadiri mutlaktır. Bu manada تَرَوْنَهَا daki zamir "direksiz göklere" racidir. Ve cümle bir yan cümleciktir. Bazı tefsir alimleri bunun عَمَد "amed"e (Amed, amudun veya imadın çoğuludur ve direkler anlamına gelir.) raci ve onun sıfatı olması ihtimalini de dikkate almışlardır ki, o ...

Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında elbette tam akıl sahipleri için açıkça deliller vardır. ﴾Ali İmran 190﴿

إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ وَٱلْفُلْكِ ٱلَّتِى تَجْرِى فِى ٱلْبَحْرِ بِمَا يَنفَعُ ٱلنَّاسَ وَمَآ أَنزَلَ ٱللَّهُ مِنَ ٱلسَّمَآءِ مِن مَّآءٍ فَأَحْيَا بِهِ ٱلْأَرْضَ بَعْدَ مَوْتِهَا وَبَثَّ فِيهَا مِن كُلِّ دَآبَّةٍ وَتَصْرِيفِ ٱلرِّيَٰحِ وَٱلسَّحَابِ ٱلْمُسَخَّرِ بَيْنَ ٱلسَّمَآءِ وَٱلْأَرْضِ لَءَايَٰتٍ لِّقَوْمٍ يَعْقِلُونَ Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılışında, gece ile gündüzün birbiri ardınca gelişinde, insanlara yarar sağlayacak şeylerle denizde seyreden gemilerde, Allah'ın gökyüzünden indirip kendisiyle ölmüş toprağı dirilttiği yağmurda, yeryüzünde her çeşit canlıyı yaymasında, rüzgarları ve gökle yer arasındaki emre amade bulutları evirip çevirmesinde elbette düşünen bir topluluk için deliller vardır.   ﴾Bakara 164﴿   إِنَّ فِى خَلْقِ ٱلسَّمَٰوَٰتِ وَٱلْأَرْضِ وَٱخْتِلَٰفِ ٱلَّيْلِ وَٱلنَّهَارِ لَءَايَٰتٍ لِّأُو۟لِى ٱلْأَلْبَٰبِ Şüphe yok ki göklerin ve yerin yaradılışında ve gece ile gündüzün ihtilâfında e...