Muhammedü’l-Emîn İnsanlara güvenebilmek… İşte huzurlu olmanın en önemli şartı budur. Ne kadar çok insana güvenebiliyorsak, bahtiyarlığımız da o kadar büyüktür. İnsanlara güvenmeden yaşamak, “Acaba bana bugün mü, yoksa yarın mı zarar verecekler?” diye endişeyle beklemek dayanılmaz bir azâbtır. Bizim kültürümüzde güvenilir olmaya emanet, güvenilir adama da emîn denir. Biz her şey gibi güvenilir olmayı da Rabbimizden ve Efendimizden öğreniriz. Çünkü Kâinâtın Efendisi öyle buyuruyor: “Emanet, insanların kalplerinin tâ derinliklerine kök salıp yerleşti. Sonra Kur’an indi. Böylece insanlar Kur’an’dan ve Sünnet’ten emaneti öğrendiler.” (Buhârî, Rikak 35) Ezelde, “kâlû belâ” diye anılan bir zamanda Allah’a bir söz verdik. Bu sözleşmede O’nu Rabbimiz olarak tanıdık. O da, o gün bu gün, insanları yüklendikleri emanetin şuurunda yani İslâm fıtratında yaratmaya devam etti. Gün geldi Kur’ân-ı Kerîm nâzil oldu. Bir yandan Kur’an, bir yandan o Kur’an’ın kendisine indiği...